English to Turkish sentences collection for daily use and to improvise the language.
For more sentences try our free android app.
1 |
Let’s try something. |
Bir şeyler deneyelim! |
2 |
I have to go to sleep. |
Yatmaya gitmek zorundayım. |
3 |
I have to go to sleep. |
Uyumam lazım. |
4 |
Today is June 18th and it is Muiriel’s birthday! |
Bugün 18 Haziran ve Muiriel’in doğum günü! |
5 |
Muiriel is 20 now. |
Muiriel şimdi 20 yaşında. |
6 |
Muiriel is 20 now. |
Muiriel şimdi 20. |
7 |
The password is “Muiriel”. |
Şifre “Muiriel”. |
8 |
The password is “Muiriel”. |
Parola “Muiriel”. |
9 |
The password is “Muiriel”. |
Şifre ” Muiriel ” dir. |
10 |
I will be back soon. |
Yakında geri döneceğim. |
11 |
I’m at a loss for words. |
Diyecek söz bulamıyorum. |
12 |
This is never going to end. |
Bu sonuna kadar asla gitmez. |
13 |
I just don’t know what to say. |
Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum. |
14 |
I just don’t know what to say. |
Ben, henüz ne söyleyeceğimi bilmiyorum. |
15 |
That was an evil bunny. |
O kötü bir tavşandı. |
16 |
I was in the mountains. |
Ben dağlardaydım. |
17 |
I don’t know if I have the time. |
Zamanım olup olmadığını bilmiyorum. |
18 |
Education in this world disappoints me. |
Bu dünyadaki eğitim beni hayal kırıklığına uğratıyor. |
19 |
You’re in better shape than I am. |
Siz benden daha çok formdasınız. |
20 |
You are in my way. |
Sen benim yolumdasın. |
21 |
This will cost €30. |
Bu €30’a mal olacak. |
22 |
I make €100 a day. |
Günde 100 avro kazanırım. |
23 |
I may give up soon and just nap instead. |
Yakında vazgeçebilirim ve onun yerine sadece şekerleme yapabilirim. |
24 |
That won’t happen. |
O olmayacak. |
25 |
Sometimes he can be a strange guy. |
Bazen acayip bir adam olabiliyor. |
26 |
I’ll do my best not to disturb your studying. |
Çalışmanı bölmemek için elimden gelenin en iyisini yapacağım. |
27 |
I can only wonder if this is the same for everyone else. |
Sadece bunun başka biri için aynı olup olmadığını merak edebilirim. |
28 |
I miss you. |
Seni özledim. |
29 |
I miss you. |
Seni özlüyorum. |
30 |
I’ll call them tomorrow when I come back. |
Yarın geri döndüğümde onları arayacağım. |
31 |
I’ll call them tomorrow when I come back. |
Geri döndüğümde onları yarın ararım. |
32 |
I always liked mysterious characters more. |
Her zaman gizemli karakterleri daha çok sevdim. |
33 |
You should sleep. |
Uyuman gerek. |
34 |
I’m going to go. |
Gideceğim. |
35 |
I’m going to go. |
Gidiyorum. |
36 |
I told them to send me another ticket. |
Onlara bana bir bilet daha göndermelerini söyledim. |
37 |
You’re so impatient with me. |
Bana karşı çok sabırsızsın. |
38 |
I can’t live that kind of life. |
Ben o tür bir hayat yaşayamam. |
39 |
I once wanted to be an astrophysicist. |
Bir zamanlar bir astrofizikçi olmak istedim. |
40 |
I never liked biology. |
Ben biyolojiyi hiç sevmedim. |
41 |
The last person I told my idea to thought I was nuts. |
Fikrimi söylediğim son kişi deli olduğumu düşündü. |
42 |
If the world weren’t in the shape it is now, I could trust anyone. |
Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem. |
43 |
If the world weren’t in the shape it is now, I could trust anyone. |
Eğer dünya şimdiki şeklinde olmasaydı herhangi birine güvenebilirdim. |
44 |
It is unfortunately true. |
Bu ne yazık ki doğrudur. |
45 |
It is unfortunately true. |
Maalesef doğru. |
46 |
Most people think I’m crazy. |
Birçok kişi deli olduğumu düşünür. |
47 |
No I’m not; you are! |
Hayır, ben değilim; sensin! |
48 |
That’s MY line! |
Benim sıram! |
49 |
He’s kicking me! |
O bana tekme atıyor! |
50 |
Are you sure? |
Emin misin? |
51 |
Then there is a problem… |
Öyleyse bir sorun var… |
52 |
Oh, there’s a butterfly! |
Ah, bir kelebek var! |
53 |
Hurry up. |
Acele et! |
54 |
It doesn’t surprise me. |
O beni şaşırtmıyor. |
55 |
It doesn’t surprise me. |
Beni şaşırtmadı. |
56 |
For some reason I feel more alive at night. |
Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum. |
57 |
It depends on the context. |
Bu, bağlama bağlıdır. |
58 |
It depends on the context. |
O, içeriğe bağlıdır. |
59 |
Are you freaking kidding me?! |
Benimle dalga mı geçiyorsun?! |
60 |
Are you freaking kidding me?! |
Kafa mı buluyorsun benimle? |
61 |
That’s the stupidest thing I’ve ever said. |
Bu şimdiye kadar söylediğim en aptalca şey. |
62 |
That’s the stupidest thing I’ve ever said. |
Bu, söylediğim en aptalca şey. |
63 |
When I grow up, I want to be a king. |
Büyüyünce bir kral olmak istiyorum. |
64 |
America is a lovely place to be, if you are here to earn money. |
Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer. |
65 |
I’m so fat. |
Çok şişmanım. |
66 |
So what? |
Öyleyse ne yapmalı? |
67 |
So what? |
Ne yani? |
68 |
So what? |
Ne olmuş? |
69 |
I’m gonna shoot him. |
Onu vuracağım. |
70 |
I’m gonna shoot him. |
Ona ateş edeceğim. |
71 |
I’m not a real fish, I’m just a mere plushy. |
Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece basit bir peluşum. |
72 |
I’m just saying! |
Sadece diyorum! |
73 |
I’m just saying! |
Ben sadece söylüyorum! |
74 |
That was probably what influenced their decision. |
Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu. |
75 |
I’ve always wondered what it’d be like to have siblings. |
Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim. |
76 |
It would take forever for me to explain everything. |
Her şeyi açıklamam sonsuza kadar sürer. |
77 |
That’s because you’re a girl. |
Sebebi senin bir kız olmandır. |
78 |
Let’s consider the worst that could happen. |
Olabilecek en kötü şeyi düşünelim. |
79 |
How many close friends do you have? |
Kaç tane yakın arkadaşın var? |
80 |
I may be antisocial, but it doesn’t mean I don’t talk to people. |
Asosyal olabilirim , ama bu insanlarla konuşmadığım anlamına gelmez. |
81 |
I may be antisocial, but it doesn’t mean I don’t talk to people. |
Antisosyal olabilirim fakat bu insanlarla konuşmadığım anlamına gelmez. |
82 |
This is always the way it has been. |
Bu her zaman bu şekilde olmuştur. |
83 |
I’d be unhappy, but I wouldn’t kill myself. |
Mutsuz olurdum ama kendimi öldürmezdim. |
84 |
Back in high school, I got up at 6 a.m. every morning. |
Geçmişte lisede, her sabah altıda kalkardım. |
85 |
When I woke up, I was sad. |
Uyandığımda üzgündüm. |
86 |
If I could send you a marshmallow, Trang, I would. |
Eğer sana marshmallow gönderebilseydim, Trang, yapabilecektim. |
87 |
In order to do that, you have to take risks. |
Onu yapmak için, risk almak zorundasın. |
88 |
Every person who is alone is alone because they are afraid of others. |
Yalnız olan herkes diğer insanlardan korktuğu için yalnızdır. |
89 |
Why do you ask? |
Neden soruyorsun? |
90 |
Whenever I find something I like, it’s too expensive. |
Ne zaman hoşuma giden bir şey bulsam, hep pahalı olur. |
91 |
How long did you stay? |
Ne kadar kaldın? |
92 |
Innocence is a beautiful thing. |
Masumiyet güzel bir şey. |
93 |
That is intriguing. |
O ilgi çekici. |
94 |
You are saying you intentionally hide your good looks? |
Güzel görünüşünü kasten gizlediğini söylüyorsun. |
95 |
If anyone was to ask what the point of the story is, I really don’t know. |
Eğer biri bu kitabın konusu ne diye sorarsa, gerçekten bilmiyorum. |
96 |
I didn’t know where it came from. |
Onun nereden geldiğini bilmiyordum. |
97 |
I think my living with you has influenced your way of living. |
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum. |
98 |
This is not important. |
Bu önemli değildir. |
99 |
I didn’t like it. |
Ondan hoşlanmadım. |
100 |
She’s asking how that’s possible. |
O, onun nasıl mümkün olduğunu soruyor. |
101 |
There’s a problem there that you don’t see. |
Orada senin görmediğin bir sorun var. |
102 |
You can do it. |
Onu yapabilirsin! |
103 |
You can do it. |
Onu yapabilirsiniz. |
104 |
My physics teacher doesn’t care if I skip classes. |
Derslere gitmezsem fizik öğretmenim umursamaz. |
105 |
I wish I could go to Japan. |
Keşke Japonya’ya gidebilsem. |
106 |
I hate it when there are a lot of people. |
Bir sürü insan varsa, bundan nefret ediyorum. |
107 |
I hate it when there are a lot of people. |
Çok fazla insan olmasından nefret ediyorum. |
108 |
I have to go to bed. |
Uyumam lazım. |
109 |
I have to go to bed. |
Ben yatmaya gitmeliyim. |
110 |
After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house. |
Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim. |
111 |
I won’t ask you anything else today. |
Bugün sana başka bir şey sormayacağım. |
112 |
It may freeze next week. |
Gelecek hafta dondurabilir. |
113 |
Even though he apologized, I’m still furious. |
Özür dilemesine rağmen, hâlâ öfkeliyim. |
114 |
That wasn’t my intention. |
Benim niyetim o değildi. |
115 |
Thanks for your explanation. |
Açıklaman için teşekkürler. |
116 |
If you didn’t know me that way then you simply didn’t know me. |
Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir. |
117 |
I don’t know what you mean. |
Ne demek istediğini bilmiyorum. |
118 |
If I wanted to scare you, I would tell you what I dreamt about a few weeks ago. |
Seni korkutmak isteseydim, birkaç hafta önce rüyamda ne gördüğümü anlatırdım. |
119 |
There are many words that I don’t understand. |
Anlamadığım birçok kelime var. |
120 |
There are many words that I don’t understand. |
Anlamadığım bir sürü kelime var. |
121 |
There are many words that I don’t understand. |
Anlamadığım birçok sözcük var. |
122 |
There are many words that I don’t understand. |
Anlamadığım bir sürü sözcük var. |
123 |
You’re really not stupid. |
Sen gerçekten aptal değilsin. |
124 |
I need to ask you a silly question. |
Sana saçma bir soru sormalıyım. |
125 |
I wouldn’t have thought I would someday look up “Viagra” in Wikipedia. |
Günün birinde Wikipedia’da “viegra”‘ya bakacağımı düşünmemiştim. |
126 |
No one will know. |
Hiç kimse bilmeyecek. |
127 |
No one will know. |
Kimse bilmeyecek. |
128 |
I found a solution, but I found it so fast that it can’t be the right solution. |
Bir çözüm buldum. Fakat o kadar hızlı buldum ki doğru çözüm olamaz. |
129 |
It seems interesting to me. |
O bana ilginç görünüyor. |
130 |
Except that here, it’s not so simple. |
Burası dışında, çok basit değil. |
131 |
I like candlelight. |
Mum ışığını severim. |
132 |
What did you answer? |
Ne cevap verdin? |
133 |
No, he’s not my new boyfriend. |
Hayır, o benim yeni erkek arkadaşım değil. |
134 |
It’s too bad that I don’t need to lose weight. |
Ne yazık, zayıflamaya ihtiyacım yok. |
135 |
Where is the problem? |
Sorun nerede? |
136 |
I can only wait. |
Sadece bekleyebilirim. |
137 |
It’s not much of a surprise, is it? |
Bu pek sürpriz sayılmaz, değil mi? |
138 |
I love you. |
Seni seviyorum. |
139 |
I love you. |
Seni seviyorum! |
140 |
I don’t like you anymore. |
Artık seni sevmiyorum. |
141 |
I am curious. |
Meraklıyım. |
142 |
I don’t want to wait that long. |
O kadar uzun beklemek istemiyorum. |
143 |
Why don’t you come visit us? |
Niçin bizi ziyaret etmeye gelmiyorsun? |
144 |
I shouldn’t have logged off. |
Oturumu kapatmamalıydım. |
145 |
I don’t know what to do anymore. |
Artık ne yapacağımı bilmiyorum. |
146 |
I hate chemistry. |
Ben kimyadan nefret ederim. |
147 |
I didn’t want this to happen. |
Bunun olmasını istemedim. |
148 |
What other options do I have? |
Başka hangi seçeneklerim var? |
149 |
I have nothing better to do. |
Yapacak daha iyi hiçbir şeyim yok. |
150 |
I can’t explain it either. |
Onu ben de açıklayamam. |
151 |
Everyone has strengths and weaknesses. |
Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır. |
152 |
Seriously though, episode 21 made me almost cry while laughing. |
Ama cidden, ben gülerken bölüm 21 neredeyse beni ağlatıyordu. |
153 |
It’s not something anyone can do. |
Bu herhangi birinin yapabileceği bir şey değil. |
154 |
I don’t know if I still have it. |
Ona hâlâ sahip olup olmadığımı bilmiyorum. |
155 |
What do you think I’ve been doing? |
Ne yapmakta olduğumu düşünüyorsun? |
156 |
Don’t underestimate my power. |
Gücümü küçümseme. |
157 |
My mom doesn’t speak English very well. |
Annem İngilizceyi pek iyi konuşmaz. |
158 |
Therein lies the problem. |
Sorun orada yatıyor. |
159 |
All you can do is trust one another. |
Tüm yapabileceğiniz birbirinize güvenmektir. |
160 |
Everyone wants to meet you. You’re famous! |
Herkes seninle tanışmak istiyor.Sen ünlüsün! |
161 |
Why are you sorry for something you haven’t done? |
Yapmadığınız bir şey için niçin üzülüyorsunuz? |
162 |
What keeps you up so late? |
Çok geç saatlere kadar seni ayakta tutan nedir? |
163 |
You’d be surprised what you can learn in a week. |
Bir haftada öğrenebileceğine şaşırırdın. |
164 |
I don’t have anyone who’d travel with me. |
Benimle seyahat edecek kimsem yok. |
165 |
You’re not fast enough. |
Sen yeterince hızlı değilsin. |
166 |
Life is hard, but I am harder. |
Hayat zordur, ama ben daha zorum. |
167 |
Bearing can be unbearable. |
Katlanma dayanılmaz olabilir. |
168 |
Stop it! You’re making her feel uncomfortable! |
Kes şunu! Onu rahatsız ediyorsun. |
169 |
Tomorrow, he will land on the moon. |
Yarın, aya inecek. |
170 |
I don’t speak Japanese. |
Japonca konuşamıyorum. |
171 |
This is a pun. |
Bu bir kelime oyunudur. |
172 |
Nobody understands me. |
Kimse beni anlamıyor. |
173 |
I learned to live without her. |
Onsuz yaşamayı öğrendim. |
174 |
I just wanted to check my email. |
Sadece e postamı kontrol etmek istedim. |
175 |
You can’t expect me to always think of everything! |
Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin. |
176 |
I suppose that behind each thing we have to do, there’s something we want to do… |
Sanırım yapmak zorunda olduğumuz her şeyin arkasında yapmak istediğimiz bir şey vardır. |
177 |
Don’t expect others to think for you! |
Her şeyi devletten beklemeyin! |
178 |
Don’t expect others to think for you! |
Başkasının senin yerine düşünmesini bekleme! |
179 |
You never have time for important things! |
Önemli şeyler için asla zamanın yoktur! |
180 |
It would take me too much time to explain to you why it’s not going to work. |
Bunun niçin işe yaramayacağını sana açıklamak çok fazla zamanımı alır. |
181 |
Are you referring to me? |
Bana mı gönderme yapıyorsun? |
182 |
It can’t be! |
Olamaz! |
183 |
Would you like something to drink? |
İçecek bir şey ister misiniz? |
184 |
Who is it? “It’s your mother.” |
Kim o? “Annen.” |
185 |
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools. |
Kardeş gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, yoksa aptal gibi birlikte yok olacağız. |
186 |
To tell you the truth, I am scared of heights. “You are a coward!” |
Gerçeği söylemek gerekirse. Ben yükseklikten korkuyorum,” ” Sen bir korkaksın!” |
187 |
Trust me, he said. |
O, “bana güven” dedi. |
188 |
This is what I was looking for! he exclaimed. |
Benim aradığım budur! diye haykırdı. |
189 |
This looks pretty interesting, Hiroshi says. |
Hiroshi,”Bu, oldukça ilginç görünüyor.” diyor. |
190 |
Their communication may be much more complex than we thought. |
Onların iletişimi düşündüğümüzden çok daha karmaşık olabilir. |
191 |
The phone is ringing. “I’ll get it.” |
Telefon çalıyor. “Ben bakarım.” |
192 |
The phone is ringing. “I’ll get it.” |
Telefon çalıyor. “Ben cevap veririm.” |
193 |
That’s very nice of you, Willie answered. |
Çok kibarsın diye Willie yanıtladı. |
194 |
Thank you for helping me. “Don’t mention it.” |
Bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim. ” Bir şey değil.” |
195 |
Thank you for helping me. “Don’t mention it.” |
Bana yardım ettiğin için teşekkürler. “Rica ederim.” |
196 |
Someday I’ll run like the wind. |
Bir gün rüzgar gibi koşacağım. |
197 |
She likes music. “So do I.” |
O müzik sever. ” Ben de.” |
198 |
Please don’t cry. |
Lütfen ağlama. |
199 |
Let me know if there is anything I can do. |
Yapabileceğim bir şey olup olmadığını bana bildirin. |
200 |
Class doesn’t begin until eight-thirty. |
Ders 8:30’a kadar başlamaz. |
201 |
I want a boat that will take me far away from here. |
Beni buradan uzaklara götürecek bir tekne istiyorum. |
202 |
A Japanese would never do such a thing. |
Bir Japon asla böyle bir şey yapmaz. |
203 |
Allen is a poet. |
Allen bir şair. |
204 |
The archer killed the deer. |
Okçu geyiği öldürdü. |
205 |
If you see a mistake, then please correct it. |
Bir hata görürseniz lütfen düzeltin. |
206 |
If you see a mistake, then please correct it. |
Eğer bir hata görürsen, öyleyse lütfen onu düzelt. |
207 |
Place the deck of cards on the oaken table. |
İskambil destesini meşe masaya koy. |
208 |
The Germans are very crafty. |
Almanlar çok üçkâğıtçı. |
209 |
If you don’t eat, you die. |
Yemek yemezsen, ölürsün. |
210 |
Why don’t we go home? |
Neden eve gitmiyoruz? |
211 |
I’m sorry, I can’t stay long. |
Üzgünüm, uzun kalamam. |
212 |
Ten years is a long time to wait. |
On yıl beklemek için uzun bir süre. |
213 |
Why aren’t you going? “Because I don’t want to.” |
Neden gitmiyorsun? “Çünkü istemiyorum.” |
214 |
One million people lost their lives in the war. |
Bir milyon kişi savaşta hayatını kaybetti. |
215 |
It is not rare at all to live over ninety years. |
Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir. |
216 |
You’re an angel! |
Sen bir meleksin! |
217 |
Well, the night is quite long, isn’t it? |
Güzel, gece çok uzun, değil mi? |
218 |
Did you miss me? |
Beni özledin mi? |
219 |
Are they all the same? |
Onların hepsi aynı mı? |
220 |
Thank you very much! |
Çok teşekkür ederim! |
221 |
Thank you very much! |
Çok teşekkürler! |
222 |
I’ll take him. |
Onu ben götüreceğim. |
223 |
It’s a surprise. |
O bir sürprizdir. |
224 |
It’s a surprise. |
Sürpriz! |
225 |
That’s a good idea! |
İyi bir fikir! |
226 |
They say love is blind. |
Aşkın kör olduğunu söylüyorlar. |
227 |
Oh, I’m sorry. |
Oh,üzgünüm. |
228 |
The only useful answers are those that raise new questions. |
Tek yararlı cevaplar yeni soruları ortaya atandır. |
229 |
Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much. |
Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir. |
230 |
How long does it take to get to the station? |
İstasyona gitmek ne kadar sürer? |
231 |
I don’t care what your names are. Once this job’s over, I’m out of here. |
Adlarınızın ne oldukları umurumda değil. Bu iş biter bitmez, ben burada yokum. |
232 |
Do you speak Italian? |
İtalyanca konuşuyor musun? |
233 |
May I ask a question? |
Bir soru sorabilir miyim? |
234 |
It’s quite difficult to master French in 2 or 3 years. |
2 ya da 3 yılda Fransızcada uzmanlaşmak oldukça zordur. |
235 |
It’s impossible for me to explain it to you. |
Onu sana açıklamam imkansız. |
236 |
I don’t want to spend the rest of my life regretting it. |
Hayatımın geri kalanını pişman olarak geçirmek istemiyorum. |
237 |
I would never have guessed that. |
Onu hiç tahmin etmedim. |
238 |
Imagination affects every aspect of our lives. |
Hayal hayatlarımızın her yönünü etkilemektedir. |
239 |
You’ll forget about me someday. |
Bir gün beni unutacaksınız. |
240 |
You’ll forget about me someday. |
Bir gün beni unutacaksın. |
241 |
That is rather unexpected. |
O, oldukça beklenmeyen bir durumdur. |
242 |
I wonder how long it’s going to take. |
Ne kadar süreceğini merak ediyorum. |
243 |
I can’t live without a TV. |
Televizyon olmadan yaşayamam. |
244 |
I can’t live without a TV. |
Televizyonsuz yaşayamam. |
245 |
I couldn’t have done it without you. Thank you. |
Onu sen olmadan yapamazdım. Teşekkür ederim. |
246 |
Many people drift through life without a purpose. |
Pek çok insan amaçsızca hayatın içinde sürükleniyor. |
247 |
Let me know if I need to make any changes. |
Herhangi bir değişiklik yapmam gerekip gerekmediğini bana bildir. |
248 |
I think exams are ruining education. |
Sanırım sınavlar eğitimi mahvediyorlar. |
249 |
We can’t sleep because of the noise. |
Gürültüden dolayı uyuyamıyoruz. |
250 |
Do you have a condom? |
Prezervatifin var mı? |
251 |
Do whatever he tells you. |
O sana her ne söylerse yap. |
252 |
Do whatever he tells you. |
O sana ne söylerse yap. |
253 |
I can walk to school in 10 minutes. |
On dakikada okula yürüyebilirim. |
254 |
It took me more than two hours to translate a few pages of English. |
Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı. |
255 |
It took me more than two hours to translate a few pages of English. |
Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı. |
256 |
It is already eleven. |
Saat zaten on bir. |
257 |
It is already eleven. |
Saat şimdiden on birdir. |
258 |
May I talk to Ms. Brown? |
Bayan Brown’la konuşabilir miyim? |
259 |
May I talk to Ms. Brown? |
Bayan Brown ile konuşabilir miyim? |
260 |
Yes, orange juice please, says Mike. |
Evet, portakal suyu lütfen, diyor Mark. |
261 |
Ah! is an interjection. |
Ah! bir ünlemdir. |
262 |
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn. |
Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir. |
263 |
I have a bone to pick with you. |
Seninle paylaşacak bir kozum var. |
264 |
Do you need me to give you some money? |
Sana biraz para vermeme ihtiyacın var mı? |
265 |
Paris is the most beautiful city in the world. |
Paris dünyanın en güzel şehridir. |
266 |
Hey, I may have no money, but I still have my pride. |
Hey, hiç param olmayabilir ama benim hâlâ bir gururum var. |
267 |
I have a dream. |
Benim bir hayalim var. |
268 |
This is my friend Rachel. We went to high school together. |
Bu benim arkadaşım Rachel. Birlikte liseye gittik. |
269 |
The cost of life increased drastically. |
Yaşamın maliyetini büyük ölçüde artırmıştır. |
270 |
All that which is invented, is true. |
İcat edilen her şey doğrudur. |
271 |
To be surprised, to wonder, is to begin to understand. |
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır. |
272 |
But the universe is infinite. |
Fakat evren sonsuzdur. |
273 |
And yet, the contrary is always true as well. |
Ne var ki aksi de her zaman doğrudur. |
274 |
You found me where no one else was looking. |
Başka hiç kimsenin bakmadığı yerde beni buldun. |
275 |
You’re by my side; everything’s fine now. |
Yanımdasın; şimdi her şey iyi. |
276 |
What do you mean you don’t know?! |
Bilmediğini mi söylemek istiyorsun? |
277 |
You look stupid. |
Aptal görünüyorsun. |
278 |
I think I’m gonna go to sleep. |
Sanırım uyumaya gideceğim. |
279 |
My name is Jack. |
Benim adım Jack. |
280 |
I like it very much. |
Onu çok severim. |
281 |
How do you say that in Italian? |
Onu İtalyancada nasıl dersiniz? |
282 |
I have to go shopping. I’ll be back in an hour. |
Alışverişe gitmek zorundayım. Bir saat içinde döneceğim. |
283 |
Is it far from here? |
O buradan uzak mı? |
284 |
These things aren’t mine! |
Bu şeyler benimki değil! |
285 |
Would you like to dance with me? |
Benimle dans etmek ister misin? |
286 |
Italy is a very beautiful country. |
İtalya çok güzel bir ülke. |
287 |
It’s not my fault! |
Bu benim hatam değil! |
288 |
It’s not my fault! |
Benim hatam değil! |
289 |
I’d like to stay for one night. |
Ben bir gece kalmak istiyorum. |
290 |
Could you dial for me? The telephone is too high. |
Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte. |
291 |
Is there a youth hostel near here? |
Buraya yakın bir öğrenci yurdu var mı? |
292 |
Where are the showers? |
Duşlar nerede? |
293 |
Where are the showers? |
Duş nerede? |
294 |
Open your mouth! |
Ağzını aç! |
295 |
Is it bad? |
Bu kötü mü? |
296 |
I have lost my wallet. |
Cüzdanımı kaybettim. |
297 |
I have lost my wallet. |
Ben cüzdanımı kaybettim. |
298 |
Love is never wasted. |
Aşk asla boşa gitmez. |
299 |
Life is what happens to you while you’re busy making other plans. |
Hayat siz diğer planları yapmakla meşgulken size olanlardır. |
300 |
Not wanting is the same as having. |
İstemek sahip olmakla aynı değildir. |
301 |
He’s very sexy. |
O çok seksi. |
302 |
Pass me the salt, please. “Here you are.” |
Bana tuzu uzatın lütfen. “Buyurun.” |
303 |
There are too many things to do! |
Yapacak çok fazla şeyler var! |
304 |
Come on, play with me, I’m so bored! |
Haydi, benimle oyna, çok sıkıldım! |
305 |
Stop asking me for a drink! Go get it yourself. |
Benden içecek istemekten vazgeç! Git onu kendin al. |
306 |
Thanks to you I’ve lost my appetite. |
Sayende iştahımı kaybettim. |
307 |
I really need to hit somebody. |
Ben gerçekten birine vurmalıyım. |
308 |
Who doesn’t know this problem?! |
Bu sorunu kim bilmiyor?! |
309 |
It has been so long since I last went to Disneyland with my family. |
Son olarak ailemle birlikte Disneyland’a gittiğimden beri uzun zaman oldu. |
310 |
My parents keep arguing about stupid things. It’s so annoying! |
Ailem aptal şeyler hakkında tartışmayı sürdürüyor. Bu çok can sıkıcı! |
311 |
If you don’t want to put on sunscreen, that’s your problem. Just don’t come complaining to me when you get a sunburn. |
Güneş kremi sürmek istemiyorsan, bu senin sorunun. Güneşte yandığın zaman bana şikayete gelme. |
312 |
My friends always say I’m too calm, but my family always says I’m too annoying. |
Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler. |
313 |
So annoying… Now I get a headache whenever I use the computer! |
Çok sinir bozucu… Ne zaman bilgisayarı kullansam başıma ağrılar giriyor. |
314 |
It’s so hot that you could cook an egg on the hood of a car. |
Hava o kadar sıcak ki bir arabanın kaputunda yumurta pişirebilirsiniz. |
315 |
It is very hot today. |
Bugün hava çok sıcak. |
316 |
Nobody came. |
Hiç kimse gelmedi. |
317 |
Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone. |
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. |
318 |
Look at me when I talk to you! |
Seninle konuşurken bana bak! |
319 |
What would the world be without women? |
Dünya kadınsız ne olurdu? |
320 |
I don’t know what to say to make you feel better. |
Seni daha iyi hissettirmek için ne söyleyeceğimi bilmiyorum. |
321 |
I was trying to kill time. |
Zaman öldürmeye çalışıyordum. |
322 |
How did you come up with this crazy idea? |
Bu çılgın fikri nasıl buldun? |
323 |
How did you come up with this crazy idea? |
Bu çılgın fikri nasıl ileri sürdün. |
324 |
How did you come up with this crazy idea? |
Bu çılgın fikir nereden aklına geldi? |
325 |
I’m tired. |
Ben yorgunum. |
326 |
I’m tired. |
Yoruldum. |
327 |
I’m tired. |
Yorgunum. |
328 |
Who wants some hot chocolate? |
Kim biraz sıcak çikolata ister? |
329 |
When do we arrive? |
Ne zaman varacağız? |
330 |
When do we arrive? |
Ne zaman varırız? |
331 |
The check, please. |
Hesap, lütfen. |
332 |
I have a headache. |
Benim başım ağrıyor. |
333 |
I have a headache. |
Başım ağrıyor. |
334 |
I have a headache. |
Baş ağrım var. |
335 |
I must admit that I snore. |
Horladığımı kabul etmek zorundayım. |
336 |
How are you? Did you have a good trip? |
Nasılsın? İyi bir yolculuk yaptın mı? |
337 |
I don’t feel well. |
İyi hissetmiyorum. |
338 |
Call the police! |
Polis çağır! |
339 |
Call the police! |
Polisi çağır! |
340 |
It’s too expensive! |
Çok pahalı! |
341 |
My shoes are too small. I need new ones. |
Benim ayakkabılarım çok küçük. Yenilerine ihtiyacım var. |
342 |
We’re getting out of here. The cops are coming. |
Buradan ayrılıyoruz. Polisler geliyor. |
343 |
Merry Christmas! |
Mutlu Noeller! |
344 |
Merry Christmas! |
Mutlu Noeller. |
345 |
It would be so cool if I could speak ten languages! |
On dil konuşabilsem, çok güzel olur! |
346 |
If you’re tired, why don’t you go to sleep? “Because if I go to sleep now I will wake up too early.” |
Eğer yorgunsan, niçin yatmaya gitmiyorsun? ” Ben şimdi yatmaya gidersem çok erken kalkacağım. |
347 |
If you’re tired, why don’t you go to sleep? “Because if I go to sleep now I will wake up too early.” |
Yorgunsan niye yatmıyorsun? “Çünkü şimdi yatarsam çok erken kalkarım” |
348 |
You should have listened to me. |
Beni dinlemeliydin. |
349 |
It’s a complete mess, and it’s getting on my nerves. |
Bu tam bir karmaşa ve benim sinirime dokunuyor. |
350 |
When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins. |
Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir. |
351 |
What does it involve? |
O, ne içeriyor? |
352 |
One hundred and fifty thousand couples are expected to get married in Shanghai in 2006. |
Yüz elli bin çiftin, 2006 yılında Shanghai’da evlenmesi bekleniyor. |
353 |
Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. |
Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak. |
354 |
Half a million children still face malnutrition in Niger. |
Yarım milyon çocuk Nijer’de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır. |
355 |
It will take five to ten years for the technology to be ready. |
Teknolojinin hazır olması 5-10 yıl alır. |
356 |
Bicycles are tools for urban sustainability. |
Bisikletler kentsel sürdürülebilirlik için araçlardır. |
357 |
The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget. |
Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü. |
358 |
He would be glad to hear that. |
O, onu duymaktan mutlu olurdu. |
359 |
What do you believe is true even though you cannot prove it? |
Kanıtlayamasan bile neyin doğru olduğuna inanırsın? |
360 |
Computers make people stupid. |
Bilgisayarlar insanları aptallaştırır. |
361 |
Don’t ask what they think. Ask what they do. |
Onların ne düşündüğünü sormayın. Ne yaptığını sorun. |
362 |
When you’re trying to prove something, it helps to know it’s true. |
Siz bir şeyi kanıtlamaya çalışırken, bu onun doğru olduğunu bilmenize yardım eder. |
363 |
What changes the world is communication, not information. |
Dünyayı değiştiren bilgi değil iletişimdir. |
364 |
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. |
Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir. |
365 |
If you don’t understand something, it’s because you aren’t aware of its context. |
Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır. |
366 |
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. |
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. |
367 |
The key question is not what can I gain but what do I have to lose. |
Kilit soru ne kaybedebilirim değil fakat kaybedecek neyim vardır. |
368 |
Anything that can be misunderstood will be. |
Yanlış anlaşılabilen herhangi bir şey olacaktır. |
369 |
Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it. |
Anlaşılması yeterince basit bir evren onu anlayabilecek bir aklı üretemeyecek kadar çok basittir. |
370 |
Why is life so full of suffering? |
Hayat niçin o kadar acı dolu? |
371 |
Despite the importance of sleep, its purpose is a mystery. |
Uykunun önemine rağmen, onun amacı bir sırdır. |
372 |
What does it mean to have an educated mind in the 21st century? |
21. yüzyılda eğitimli bir akla sahip olmak ne anlama geliyor? |
373 |
Passion creates suffering. |
Tutku acı yaratır. |
374 |
The train from Geneva will arrive at the station. |
Cenevre’den gelen tren istasyona gelecek. |
375 |
I would like to give him a present for his birthday. |
Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum. |
376 |
I would like to give him a present for his birthday. |
Doğum günü için ona bir hediye vermek istiyorum. |
377 |
I’m starving! |
Açlıktan ölüyorum! |
378 |
I’m starving! |
Ben açlıktan ölüyorum. |
379 |
Do you have friends in Antigua? |
Antigua’da arkadaşların var mı? |
380 |
A cubic meter corresponds to 1000 liters. |
Bir metreküp, 1000 litreye karşılık gelmektedir. |
381 |
I have so much work that I will stay for one more hour. |
O kadar çok işim var ki, bir saat daha kalacağım. |
382 |
I am married and have two children. |
Evliyim ve iki çocuğum var. |
383 |
He plays the piano very well. |
O çok iyi piyano çalar. |
384 |
I see it rarely. |
Ben onu nadiren görüyorum. |
385 |
I’d like to study in Paris. |
Paris’te öğretim yapmak istiyorum. |
386 |
You don’t know who I am. |
Kim olduğumu bilmiyorsun. |
387 |
Why don’t you eat vegetables? |
Niçin sebze yemiyorsun? |
388 |
Why do people go to the movies? |
İnsanlar neden sinemaya gidiyorlar? |
389 |
I’m undressing. |
Ben soyunuyorum. |
390 |
The car crashed into the wall. |
Araba duvara çarptı. |
391 |
There are no real visions. |
Gerçek görüntüler yoktur. |
392 |
There’s no point saying “Hi, how are you?” to me if you have nothing else to say. |
Söyleyecek başka bir şeyin yoksa bana “Merhaba, nasılsın?” demenin hiçbir faydası yok. |
393 |
In a dictionary like this one there should be at least two sentences with “fridge”. |
Böyle bir sözlükte ” buzdolabı ” ile ilgili en az iki cümle olmalıdır. |
394 |
Creationism is a pseudo-science. |
Yaratılışçılık, bir sözde-bilimdir. |
395 |
The wind calmed down. |
Rüzgar sakinleşti. |
396 |
Where there’s a will, there’s a way. |
İsteğin olduğu yerde, bir yol vardır. |
397 |
Who searches, finds. |
Arayan bulur. |
398 |
Who searches, finds. |
Kim ararsa, bulur. |
399 |
Rome wasn’t built in a day. |
Roma bir günde yapılmadı. |
400 |
Silence gives consent. |
Sessizlik rıza verir. |
401 |
Have you finished? “On the contrary, I have not even begun yet.” |
Bitirdin mi? “Tam tersine, henüz başlamadım bile.” |
402 |
Good morning, said Tom with a smile. |
Tom bir tebessümle, “Günaydın”, dedi. |
403 |
That was the best day of my life. |
O, hayatımdaki en iyi gündü. |
404 |
That was the best day of my life. |
Bu hayatımın en güzel günüydü. |
405 |
I don’t understand German. |
Almanca anlamıyorum. |
406 |
I made my decision. |
Kararımı verdim. |
407 |
I give you my word. |
Sana söz veriyorum. |
408 |
You are the great love of my life. |
Sen yaşamımın büyük aşkısın. |
409 |
An expert is someone who knows some of the worst mistakes that can be made in his field, and how to avoid them. |
Bir uzman sahasında yapılabilecek en kötü hatalardan bazılarını ve onlardan nasıl sakınacağını bilen biridir. |
410 |
Doing math is the only socially acceptable way to masturbate in public. |
Hesap yapmak herkesin önünde tatmin olmanın kabul edilebilir tek sosyal yoludur. |
411 |
There are 10 types of people in the world: those who understand binary, and those who don’t. |
Dünya üzerinde 10 çeşit insan vardır: ikilik sistemi anlayanlar ve anlamayanlar. |
412 |
I don’t think, therefore I am not. |
Düşünmüyorum; öyleyse yokum. |
413 |
Nowadays we want our children to make their own decisions, but we expect those decisions to please us. |
Günümüzde çocuklarımızın kendi başlarına karar almalarını istiyoruz ama o kararların hoşumuza gitmesini umut ediyoruz. |
414 |
Don’t worry, be happy! |
Endişelenme, mutlu ol! |
415 |
I find foreign languages very interesting. |
Yabancı dilleri çok ilginç buluyorum. |
416 |
I don’t like learning irregular verbs. |
Düzensiz fiilleri öğrenmeyi sevmiyorum. |
417 |
He’s already a man. |
Zaten bir adam. |
418 |
The vacation is over now. |
Şimdi tatil bitti. |
419 |
That’s the absolute truth. |
O, mutlak gerçektir. |
420 |
I’m thirsty. |
Susadım. |
421 |
I’m thirsty. |
Ben susadım. |
422 |
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time. |
İnsanlara “Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir?” diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık. |
423 |
Give him an inch and he’ll take a yard. |
Ona elini verirsen kolunu kaptırırsın. |
424 |
You did this intentionally! |
Bunu bilerek yaptın! |
425 |
You didn’t tell him anything? |
Ona bir şey söylemedin mi? |
426 |
You’re my type. |
Sen benim tipimsin. |
427 |
You’re irresistible. |
Sen dayanılmazsın. |
428 |
Could you call again later, please? |
Daha sonra tekrar arar mısınız, lütfen? |
429 |
Who am I talking with? |
Ben kiminle konuşuyorum? |
430 |
I accept, but only under one condition. |
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla. |
431 |
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. |
Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi. |
432 |
Life is beautiful. |
Hayat güzeldir. |
433 |
I can’t cut my nails and do the ironing at the same time! |
Aynı anda tırnaklarımı kesip ütü yapamam! |
434 |
I can’t take it anymore! I haven’t slept for three days! |
Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım! |
435 |
Have you ever eaten a banana pie? |
Hiç muzlu pasta yedin mi? |
436 |
What made you change your mind? |
Senin fikrini ne değiştirdi? |
437 |
I love lasagna. |
Lazanyayı severim. |
438 |
If you know that something unpleasant will happen, that you will go to the dentist for example, or to France, then that is not good. |
Hoş olmayan bir şey olacağını biliyorsan, örneğin dişçiye gideceğini, ya da Fransa’ya, öyleyse bu iyi değil. |
439 |
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. |
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. |
440 |
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. |
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır. |
441 |
The brain is just a complicated machine. |
Beyin sadece karmaşık bir makinedir. |
442 |
I’m at the hospital. I got struck by lightning. |
Hastanedeyim. Yıldırım çarptı. |
443 |
What is your greatest source of inspiration? |
En büyük ilham kaynağınız nedir? |
444 |
You don’t marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without. |
Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme – sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen. |
445 |
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is. |
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte var. |
446 |
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is. |
Teoride, teori ve uygulama arasında farklılık yok. Ama uygulamada var. |
447 |
Don’t stay in bed, unless you can make money in bed. |
Yatakta para kazanamadığınız sürece, yatakta kalmayınız. |
448 |
I was rereading the letters you sent to me. |
Bana gönderdiğin mektupları tekrar okuyordum. |
449 |
I don’t want to go to school. |
Ben okula gitmek istemiyorum. |
450 |
It’s over between us. Give me back my ring! |
Aramızda her şey bitti. Yüzüğümü geri ver. |
451 |
It is raining. |
Yağmur yağıyor. |
452 |
I was planning on going to the beach today, but then it started to rain. |
Bugün plaja gitmeyi planlıyordum fakat sonra yağmur yağmaya başladı. |
453 |
She’s really smart, isn’t she? |
O gerçekten zeki, değil mi? |
454 |
She’s really smart, isn’t she? |
O sahiden zeki, değil mi? |
455 |
She’s really smart, isn’t she? |
O gerçekten akıllı, değil mi? |
456 |
She’s really smart, isn’t she? |
O sahiden akıllı, değil mi? |
457 |
Every opinion is a mixture of truth and mistakes. |
Her fikir doğru ve hataların bir karışımıdır. |
458 |
Life is a fatal sexually transmitted disease. |
Hayat ölümcül,cinsel,taşınan bir hastalıktır. |
459 |
If two men always have the same opinion, one of them is unnecessary. |
İki insan her zaman aynı görüşe sahipse, bunlardan biri gereksizdir. |
460 |
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us. |
Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir. |
461 |
Tomorrow, I’m going to study at the library. |
Yarın, ben kütüphanede çalışacağım. |
462 |
Too late. |
Çok geç. |
463 |
I went to the zoo yesterday. |
Dün hayvanat bahçesine gittim. |
464 |
We won the battle. |
Biz savaşı kazandık. |
465 |
Hello? Are you still here? |
Merhaba? Hâlâ burada mısın? |
466 |
Hello? Are you still here? |
Alo? Hâlâ burada mısın? |
467 |
I make lunch every day. |
Ben her gün öğle yemeği yaparım. |
468 |
I watched TV this morning. |
Bu sabah TV izledim. |
469 |
I read a book while eating. |
Yemek yerken bir kitap okurum. |
470 |
I slept a little during lunch break because I was so tired. |
Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum. |
471 |
I started learning Chinese last week. |
Ben geçen hafta Çince öğrenmeye başladım. |
472 |
It is easier to hit on people on the Internet than in the street. |
İnternet üzerinden insanlara asılmak sokakta asılmaktan daha kolaydır. |
473 |
I live near the sea, so I often get to go to the beach. |
Denize yakın yaşıyorum. Bu yüzden sık sık plaja giderim. |
474 |
Someday I will buy a cotton candy machine. |
Bir gün bir pamuk şekeri makinesi satın alacağım. |
475 |
It’s practical to have a laptop. |
Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir. |
476 |
Your glasses fell on the floor. |
Gözlüğün yere düştü. |
477 |
How many times a day do you look at yourself in the mirror? |
Günde kaç kaç kez aynada kendinize bakarsınız? |
478 |
We went to London last year. |
Geçen yıl Londra’ya gittik. |
479 |
We went to London last year. |
Biz geçen yıl Londra’ya gittik. |
480 |
She doesn’t want to talk about it. |
O, o konu hakkında konuşmak istemiyor. |
481 |
I lost my inspiration. |
Ben ilhamımı kaybettim. |
482 |
If you don’t have anything to do, look at the ceiling of your room. |
Yapacak bir şeyiniz yoksa, odanızın tavanına bakın. |
483 |
It doesn’t mean anything! |
O hiçbir şey demek değildir! |
484 |
Be patient please. It takes time. |
Sabırlı olun lütfen. Bu zaman alır. |
485 |
Close the door when you leave. |
Çıkarken kapıyı kapat. |
486 |
Close the door when you leave. |
Giderken kapıyı kapat. |
487 |
This is such a sad story. |
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye. |
488 |
If there’s no solution, then there’s no problem. |
Bir çözüm yoksa, öyleyse hiçbir sorun yok. |
489 |
If there’s no solution, then there’s no problem. |
Çözüm yoksa sorun da yoktur. |
490 |
My little brother is watching TV. |
Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor. |
491 |
My little brother is watching TV. |
Benim küçük erkek kardeşim TV izliyor. |
492 |
An astute reader should be willing to weigh everything they read, including anonymous sources. |
Akıllı bir okuyucu, anonim kaynaklar dahil, okudukları her şeyi tartmak için istekli olmalıdır. |
493 |
The formation and movement of hurricanes are capricious, even with our present-day technology. |
Günümüz teknolojisiyle bile kasırgaların oluşum ve hareketleri kaprislidir. |
494 |
Aaah!! My computer is broken! |
Eyvah!! Bilgisayarım bozuldu! |
495 |
Yes, it happens from time to time. |
Evet, o zaman zaman olur. |
496 |
Most people have a great disinclination to get out of bed early, even if they have to. |
İnsanların çoğu bunu yapmak zorunda olsalar bile yataktan erken kalkma konusunda çok isteksizdirler. |
497 |
The convicted drug dealer was willing to comply with the authorities to have his death sentence reduced to a life sentence. |
Mahkûm uyuşturucu satıcısı ölüm cezasını ömür boyu hapis cezasına düşürtmek için yetkililere boyun eğmeye istekliydi. |
498 |
Even people who don’t believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader. |
Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa’ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar. |
499 |
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class. |
Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu. |
500 |
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books. |
Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler. |
501 |
Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty. |
Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır. |
502 |
The people who come on the Maury Povich show often make pretentious claims about their lovers cheating on them. |
Maury Povich’e gelen insanlar genellikle sevgililerinin onları aldattıkları ile ilgili önemli iddialarda bulunmaktadırlar. |
503 |
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. |
ABD’de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır. |
504 |
My roommate is prodigal when it comes to spending money on movies; he buys them the day they’re released, regardless of price. |
Oda arkadaşım, filmlere para harcama söz konusu olduğunda, müsriftir; o fiyatı ne olursa olsun, onları piyasaya çıktığı gün alıyor. |
505 |
The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable. |
Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor. |
506 |
Teachers must get tired of rectifying the same mistakes over and over again in their students’ papers. |
Öğretmenler öğrencilerinin kağıtlarındaki aynı hataları tekrar tekrar düzeltmekten bıkmış olmalı. |
507 |
James had a great fear of making mistakes in class and being reprimanded. |
James derste hatalar yapmaktan ve azarlanmaktan çok korkardı. |
508 |
I would like to retract my previous statement. |
Önceki ifademi geri almak istiyorum. |
509 |
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. |
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu. |
510 |
His father would never sanction his engagement to a girl who did not share the same religious beliefs as their family. |
Babası onların ailesi gibi aynı dini inançları paylaşmayan bir kızla onun nişanını tasdik etmedi. |
511 |
Spenser’s mother often scrutinizes him for every small mistake he makes. |
Spenser’in annesi onun yaptığı her küçük hatayı sık sık irdeler. |
512 |
Bill Clinton spoke in ambiguous language when asked to describe his relationship with Monica Lewinsky. |
Bill Clinton Monica Lewinsky ile olan ilişkisini açıklamak isterken muğlak bir dil kullandı. |
513 |
I like my job very much. |
İşimi çok seviyorum. |
514 |
Ray was willing to corroborate Gary’s story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth. |
Ray, Gary’nin hikayesini desteklemek istiyordu fakat polisler onların ikisininde gerçeği söylediklerine ikna olmamışlardı. |
515 |
The murderer was convicted and sentenced to life in prison. |
Katilin suçu kanıtlandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. |
516 |
There was a feeling of constraint in the room; no one dared to tell the king how foolish his decision was. |
Odada bir baskı hissi vardı; Hiç kimse krala kararının ne kadar aptalca olduğunu söylemeye cesaret etmedi. |
517 |
The politician pushed for reform by denouncing the corruption of the government officials. |
Siyasetçi devlet memurlarının yolsuzluğunu kınayarak reformu ısrarla istedi. |
518 |
I dreamt about you. |
Seni rüyamda gördüm. |
519 |
I have to get a new computer. |
Yeni bir bilgisayar almak zorundayım. |
520 |
I won’t lose! |
Kaybetmeyeceğim! |
521 |
Classes are starting again soon. |
Dersler yakında tekrar başlıyor. |
522 |
I think I’m gonna sneeze. Give me a tissue. |
Sanırım hapşıracağım… Bana bir mendil ver. |
523 |
I’ve changed my website’s layout. |
Ben web sitemin düzenini değiştirdim. |
524 |
He won’t beat me. |
O beni yenemez. |
525 |
I have to do laundry while it’s still sunny. |
Hava güneşliyken çamaşır yıkamak zorundayım. |
526 |
You had plenty of time. |
Çok zamanın vardı. |
527 |
Stop criticizing me! |
Beni eleştirmekten vazgeç. |
528 |
Stop criticizing me! |
Beni eleştirmeyi bırak |
529 |
I’m almost done. |
Neredeyse bitirdim. |
530 |
How many sandwiches are there left? |
Kaç tane sandviç kaldı? |
531 |
We could see the sunset from the window. |
Pencereden gün batımını görebiliyorduk. |
532 |
It’s driving me crazy. |
O, beni çıldırtıyor. |
533 |
Did you say that I could never win? |
Hiç kazanamadığımı söyledin mi? |
534 |
What happened? There’s water all over the apartment. |
Ne oldu? Dairenin her yerinde su var. |
535 |
I am alive even though I am not giving any sign of life. |
Herhangi bir yaşam belirtisi vermememe rağmen hayattayım. |
536 |
Never try to die. |
Ölmeyi asla deneme. |
537 |
I am too old for this world. |
Bu dünya için çok yaşlıyım. |
538 |
Life begins when you pay taxes. |
Yaşam vergi ödeyince başlar. |
539 |
It is never too late to learn. |
Öğrenmek için asla çok geç değildir. |
540 |
It’s just five in the morning, but nevertheless it is light out. |
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı. |
541 |
He told me the story of his life. |
O bana hayatının hikayesini anlattı. |
542 |
What are you talking about? |
Sen neden bahsediyorsun? |
543 |
I want a piece of candy. |
Bir parça şeker istiyorum. |
544 |
I knew that today would be fun. |
Bugünün eğlenceli olacağını biliyordum. |
545 |
It might sound far-fetched, but this is a real problem. |
Bu zoraki görünebilir ama gerçek bir problemdir. |
546 |
When are we eating? I’m hungry! |
Ne zaman yiyoruz? Ben açım! |
547 |
I have class tomorrow. |
Yarın dersim var. |
548 |
I can’t believe it! |
Ben ona inanamıyorum! |
549 |
Thank you. “You’re welcome.” |
Teşekkürler. “Bir şey değil.” |
550 |
Thank you. “You’re welcome.” |
“Teşekkür ederim.” — “Rica ederim.” |
551 |
Winter is my favorite season. |
Kış benim gözde mevsimimdir. |
552 |
I learned a lot from you. |
Senden çok şey öğrendim. |
553 |
We walked a lot. |
Çok yürüdük. |
554 |
I spent twelve hours on the train. |
Trende on iki saat geçirdim. |
555 |
Hold on, someone is knocking at my door. |
Bekle , biri kapıma vuruyor. |
556 |
Hold on, someone is knocking at my door. |
Bekle , biri kapımı çalıyor. |
557 |
He’s sleeping like a baby. |
Bir bebek gibi uyuyor. |
558 |
He’s sleeping like a baby. |
Bebek gibi uyuyor. |
559 |
You’re sick. You have to rest. |
Sen hastasın. Dinlenmek zorundasın. |
560 |
There’s a secret path on the left. |
Solda gizli bir patika var. |
561 |
She’s asking for the impossible. |
O, imkansızı istiyor. |
562 |
He disappeared without a trace. |
O, bir iz bırakmadan gözden kayboldu. |
563 |
I can place the palms of my hands on the floor without bending my knees. |
Ellerimin avuç içlerini dizlerimi bükmeden yere değdirebilirim. |
564 |
There cannot be progress without communication. |
İletişim olmadan ilerleme olamaz. |
565 |
The world doesn’t revolve around you. |
Dünya senin etrafında dönmüyor. |
566 |
Are you saying my life is in danger? |
Hayatım tehlikede mi diyorsun? |
567 |
Do you have any idea what my life is like? |
Hayatımın neye benzediği hakkında bir fikrin var mı? |
568 |
This place has a mysterious atmosphere. |
Bu yerin gizemli bir atmosferi var. |
569 |
I look forward to hearing your thoughts on this matter. |
Bu konu ile ilgili düşüncelerini duymaya can atıyorum. |
570 |
My life is hollow without him. |
Hayatım onsuz boş. |
571 |
I don’t want to fail my exams. |
Sınavımda başarısız olmak istemiyorum. |
572 |
My mother bought two bottles of orange juice. |
Annem iki şişe portakal suyu aldı. |
573 |
She was wearing a black hat. |
O, siyah bir şapka giyiyordu. |
574 |
She was wearing a black hat. |
Siyah bir şapka takıyordu. |
575 |
We made pancakes for breakfast. |
Sabah kahvaltısı için gözleme yaptık. |
576 |
I spent the whole afternoon chatting with friends. |
Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim. |
577 |
I want to be more independent. |
Ben daha özgür olmak istiyorum. |
578 |
Are you just going to stand there all day? |
Bütün gün sadece orada mı duracaksın? |
579 |
A rabbit has long ears and a short tail. |
Bir tavşanın uzun kulakları ve kısa bir kuyruğu var. |
580 |
Your secret will be safe with me. |
Sırrın benimle güvende olacak. |
581 |
I don’t want to hear any more of your complaining. |
Artık şikâyet ettiğini duymak istemiyorum. |
582 |
You should have refused such an unfair proposal. |
Böyle haksız bir öneriyi reddetmen gerekirdi. |
583 |
I don’t have the strength to keep trying. |
Denemeye devam edecek gücüm yok. |
584 |
I didn’t mean to give you that impression. |
Sana o izlenimi vermeyi amaçlamamıştım. |
585 |
I didn’t mean to give you that impression. |
Sana o izlenimi vermek istememiştim. |
586 |
I’m tired of eating fast food. |
Ayaküstü yemekten usandım. |
587 |
I can’t wait to go on a vacation. |
Tatile gitmek için sabırsızlanıyorum. |
588 |
The rooms in this hotel are really very bad at muffling sounds. I can hear my neighbor chewing his gum! |
Bu oteldeki odalar ses yalıtımında gerçekten çok kötü. Komşumun sakızını çiğnemesini duyabiliyorum. |
589 |
Where is the bathroom? |
Tuvalet nerededir? |
590 |
If you lend someone $20 and never see that person again, it was probably worth it. |
Eğer birine 20 dolar ödünç verirseniz ve o kişiyi asla yeniden görmezseniz, muhtemelen ona değmiştir. |
591 |
The essence of liberty is mathematics. |
Özgürlüğün özü matematiktir. |
592 |
The essence of liberty is mathematics. |
Hürriyetin özü matematiktir. |
593 |
His story was too ridiculous for anyone to believe. |
Onun hikayesi herhangi birinin inanması için çok fazla saçma. |
594 |
Each person is a world. |
Her insan bir dünyadır. |
595 |
I have French nationality but Vietnamese origins. |
Milliyetim Fransız ama Vietnam kökenliyim. |
596 |
It’s very frustrating to try to find your glasses when you can’t see anything without glasses. |
İnsan gözlüksüz bir şey göremediğinden, gözlüğü yokken gözlük araması çok sinir bozucu bir şey. |
597 |
Do you think mankind will someday colonize the Moon? |
Sence insanlık bir gün Ay’ı sömürgeleştirecek mi? |
598 |
I’m crazy about you. |
Ben senin için deli oluyorum. |
599 |
Life in prison is worse than the life of an animal. |
Hapishanedeki yaşam bir hayvanın yaşamından daha kötüdür. |
600 |
I am proud to be a part of this project. |
Bu projenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. |
601 |
The answer leads us to a vicious circle. |
Cevap bizi kısır bir döngüye götürür. |
602 |
I’m too lazy to do my homework. |
Ödevimi yapamayacak kadar tembelim. |
603 |
Freedom is not free. |
Özgürlük bedava değildir. |
604 |
I want an MP3 player! |
Ben bir MP3 çalar istiyorum! |
605 |
What?! You ate my chocolate bear?! |
Ne?! Sen benim çikolata ayımı mı yedin?! |
606 |
Where are you? |
Neredesiniz? |
607 |
Where are you? |
Sen neredesin? |
608 |
Where are you? |
Neredesin? |
609 |
It’s a dead end. |
Bu bir çıkmaz sokak. |
610 |
Life is not long, it is wide! |
Yaşam uzun değil geniştir! |
611 |
When I was your age, Pluto was a planet. |
Ben senin yaşındayken Plüton bir gezegendi. |
612 |
The elevators in a skyscraper are vital systems. |
Bir gökdelendeki asansörler hayati sistemlerdir. |
613 |
He spent the evening reading a book. |
O, akşamı bir kitap okuyarak geçirdi. |
614 |
If I don’t do it now, I never will. |
Onu şimdi yapmazsam, asla yapamam. |
615 |
This song is so moving that it brings tears to my eyes. |
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı. |
616 |
There are a lot of things you don’t know about my personality. |
Kişiliğimle ilgili bilmediğin çok şey var. |
617 |
I have been told that I am pragmatic, and I am. |
Bana pragmatik olduğum söylendi, ve öyleyim. |
618 |
I’m running out of ideas. |
Fikirlerim tükeniyor. |
619 |
The seven questions that an engineer has to ask himself are: who, what, when, where, why, how and how much. |
Mühendisin kendine sormak zorunda olduğu yedi soru: kim, ne, ne zaman, nerede, niçin, nasıl ve ne kadar. |
620 |
You are still asking yourself what the meaning of life is? |
Yaşamın anlamının ne olduğunu kendine soruyor musun hala? |
621 |
When can one say that a person has alcohol issues? |
Bir kişinin alkol sorunlarının olduğunu ne zaman söyleyebiliriz. |
622 |
Check that your username and password are written correctly. |
Kullanıcı adı ve şifrenizin doğru yazıldığını kontrol edin. |
623 |
Goodbyes are always sad. |
Vedalar her zaman üzücüdür. |
624 |
Don’t forget about us! |
Bizi unutma! |
625 |
Don’t forget about us! |
Bizi unutma. |
626 |
Don’t forget about us! |
Bizi unutmayın. |
627 |
Which is your luggage? |
Bagajınız hangisidir? |
628 |
I suggest that we go out on Friday. |
Cuma günü dışarı çıkmamızı öneriyorum. |
629 |
Who painted this painting? |
Bu resmi kim yaptı? |
630 |
We men are used to waiting for the women. |
Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız. |
631 |
We men are used to waiting for the women. |
Biz erkekler kadınları beklemeye alışkınız. |
632 |
He’s Argentinean and he gives tennis lessons. |
O Arjantinli ve tenis dersleri veriyor. |
633 |
I’ve got a pacemaker. |
Benim bir kalp pilim var. |
634 |
Can I pay by credit card? |
Kredi kartı ile ödeyebilir miyim? |
635 |
I feed my cat every morning and every evening. |
Ben kedimi her sabah ve her akşam beslerim. |
636 |
Could you please repeat that? |
Lütfen onu tekrarlar mısın? |
637 |
Every effort deserves a reward. |
Her çaba ödülü hak ediyor. |
638 |
More than 90 percent of visits to a web page are from search engines. |
Bir web sayfası ziyaretçilerinin %90’ından daha fazlası arama motorlarındandır. |
639 |
I need your advice. |
Tavsiyene ihtiyacım var. |
640 |
Any chance you know where I put my keys? |
Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı? |
641 |
I’m getting ready for the worst. |
En kötüsü için hazırlanıyorum. |
642 |
Why did you wake me up to tell me something that big? Now, I’ll never be able to concentrate on my work! |
Niçin o kadar mühim bir şeyi söylemek için beni uyandırdın? Şimdi, asla işime konsantre olamayacağım. |
643 |
Take good care of yourself. |
Kendinize iyi bakın. |
644 |
As he sits in the dark, typing away at his computer, he hears the sound of morning birds chirping away and realizes he has been up all night – but the insomniac still refuses to sleep. |
O karanlıkta otururken bilgisayarında yazı yazıyor, cıvıl cıvıl öten sabah kuşlarının sesini duyuyor ve bütün gece uyumadığını fark ediyor- fakat uykusuzluk hastası hâlâ uyumayı reddediyor. |
645 |
Try as you might, but you cannot force a belief onto someone else, much less your own self. |
Ne kadar uğraşırsan uğraş, bırak başkasını, kendini bile bir şeye zorla inandıramazsın. |
646 |
The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). |
Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil). |
647 |
I am against using death as a punishment. I am also against using it as a reward. |
Ölümü bir ceza olarak kullanmaya karşıyım. Onu bir ödül olarak da kullanmaya karşıyım. |
648 |
Can I stay at your place? I have nowhere to go. |
Yanında kalabilir miyim? Gidecek hiçbir yerim yok. |
649 |
We are haunted by an ideal life, and it is because we have within us the beginning and the possibility for it. |
İdeal bir hayatın peşindeyiz, bunun sebebi içimizde onun için başlangıç ve olasılığa sahip olmamızdır. |
650 |
A known mistake is better than an unknown truth. |
Bilinen bir hata bilinmeyen bir gerçekten daha iyidir. |
651 |
Life is not an exact science, it is an art. |
Hayat mutlak bilim değil, bir sanattır. |
652 |
Only those who risk going too far will know how far one can go. |
Sadece çok uzağa gitme riskini alanlar birinin ne kadar uzağa gidebileceğini bilecektir. |
653 |
My interest is in the future because I’m going to spend the rest of my life there. |
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim. |
654 |
Nothing is impossible for the man who doesn’t have to do it himself. |
Bir şeyi kendisi yapmak zorunda olmayan biri için hiçbir şey imkansız değildir. |
655 |
It is not the strongest of the species that survives, not the most intelligent, but the one most responsive to change. |
O, yaşayan türlerin en güçlüsü değil, en zekisi değil fakat değişmek için en duyarlı olanıdır. |
656 |
I can’t understand why people are frightened of new ideas. I’m frightened of the old ones. |
İnsanların yeni fikirlerden neden korktuklarını anlayamıyorum. Ben eskilerinden korkarım. |
657 |
Hope is not a strategy. |
Ummak bir strateji değildir. |
658 |
They are waiting for you in front of the door. |
Kapının önünde senin için bekliyorlar. |
659 |
Do you have a pen on you? |
Yanınızda bir kaleminiz var mı? |
660 |
Whose is this? |
Bu kimin? |
661 |
It’s a good deal. |
Bu gerçek bir pazarlık. |
662 |
Pick up your things and go away. |
Eşyalarını al ve uzaklaş. |
663 |
The sooner, the better. |
Ne kadar erken olursa, o kadar iyidir. |
664 |
The sooner, the better. |
Ne kadar erken o kadar iyi |
665 |
He doesn’t look his age. |
O yaşında görünmüyor. |
666 |
Do you like rap? |
Rap sever misin? |
667 |
I love trips. |
Gezileri seviyorum. |
668 |
I’ve been waiting for hours. |
Saatlerdir bekliyorum. |
669 |
That’s the snag. |
Şu, budak. |
670 |
I don’t know him. |
Onu tanımıyorum. |
671 |
I liked this film. |
Bu filmi sevdim. |
672 |
It’s not important. |
Önemli değil. |
673 |
It’s not important. |
O önemli değil. |
674 |
I don’t care. |
Umurumda değil. |
675 |
I go shopping every morning. |
Her sabah alışverişe çıkarım. |
676 |
Speech is silver, but silence is golden. |
Konuşma gümüştür ama susma altındır. |
677 |
Speech is silver, but silence is golden. |
Söz gümüşse sükût altındır. |
678 |
Fifty-two per cent of British women prefer chocolate to sex. |
Britanyalı kadınların yüzde elli ikisi çikolatayı sekse tercih ediyor. |
679 |
I’m not convinced at all. |
Hiç de ikna olmadım. |
680 |
Why do you want to leave today? |
Niçin bugün gitmek istiyorsun? |
681 |
I’m going to take my car. |
Benim arabayı alacağım. |
682 |
It’s too good to be true. |
O, gerçek olamayacak kadar çok iyi. |
683 |
It’s too good to be true. |
Bu gerçek olamayacak kadar çok iyi. |
684 |
Logic is a systematic method of coming to the wrong conclusion with confidence. |
Mantık, yanlış sonuca inançla ulaşmanın sistematik bir metodudur. |
685 |
If you see a man approaching you with the obvious intention of doing you good, you should run for your life. |
Sana faydalı olmak amacıyla sana yaklaşan bir adam görürsen, hayatın için koşmalısın. |
686 |
Better late than never. |
Geç olması hiç olmamasından daha iyidir. |
687 |
Better late than never. |
Geç olsun da güç olmasın. |
688 |
Like father, like son. |
Tıpkı babasına benziyor. |
689 |
Like father, like son. |
Elma ağacın dibine düşer. |
690 |
The early bird catches the worm. |
Erken kalkan erken yol alır. |
691 |
In life there are ups and downs. |
İnişler ve çıkışlar vardır hayatta. |
692 |
No news is good news. |
Herhangi bir haber olmaması iyi bir haber. |
693 |
If you think education is expensive, wait till you see what ignorance costs you. |
Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsan,cahilliğin sana neye mâl olduğunu görene kadar bekle. |
694 |
I was expecting it! |
Onu bekliyordum! |
695 |
I don’t expect anything from you. |
Senden bir şey beklemiyorum. |
696 |
People who will lie for you, will lie to you. |
Senin için yalan söyleyecek insanlar, sana da yalan söylerler. |
697 |
There’s no doubt. |
Hiç şüphe yok. |
698 |
There isn’t any solution. |
Hiç çözüm yok. |
699 |
I didn’t know he drank so much. |
Onun o kadar çok içtiğini bilmiyordum. |
700 |
It’s well done. |
İyi bitti. |
701 |
Do you want fruit juice? |
Meyve suyu istiyor musun? |
702 |
He’s a good person. |
O iyi bir kişidir. |
703 |
He’s a good person. |
O iyi bir insan. |
704 |
Do as you want. |
Nasıl istersen öyle yap. |
705 |
Do as you want. |
İstediğiniz gibi yapın. |
706 |
Enjoy your meal! |
Afiyet olsun! |
707 |
There’s no love without jealousy. |
Kıskançlık olmadan sevgi yoktur. |
708 |
There was not a bloody soul. |
Lanet olası bir ruh yoktu. |
709 |
We are cut from the same cloth. |
Biz aynı kumaştan kesilmişiz. |
710 |
The walls have ears. |
Duvarların kulakları vardır. |
711 |
I’ve got a frog in my throat. |
Boğazımda gıcık var. |
712 |
Make yourself at home. |
Kendi evinizde gibi davranın. |
713 |
Make yourself at home. |
Evindeymişsin gibi davran. |
714 |
Why aren’t you coming with us? |
Niçin bizimle birlikte gelmiyorsun? |
715 |
Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don’t see the connection between that and your twelve red goldfishes. |
Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum. |
716 |
Don’t listen to him, he’s talking nonsense. |
Onu dinleme, o saçma sapan konuşuyor. |
717 |
Don’t listen to him, he’s talking nonsense. |
Ona kulak asma; boş konuşuyor. |
718 |
You can’t get lost in big cities; there are maps everywhere! |
Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var! |
719 |
We are sorry, the person you are trying to contact is not available. |
Üzgünüz, iletişim kurmaya çalıştığınız kişi mevcut değil. |
720 |
I don’t want it anymore. |
Artık onu istemiyorum. |
721 |
He came several times. |
O defalarca geldi. |
722 |
We wonder why. |
Sebebini merak ediyoruz. |
723 |
We must think about friends. |
Biz arkadaşları düşünmeliyiz. |
724 |
I’m going to take a bath. |
Banyo yapacağım. |
725 |
It was raining when we left, but by the time we arrived, it was sunny. |
Biz ayrıldığımızda yağmur yağıyordu, fakat vardığımızda hava güneşliydi. |
726 |
We left by train. |
Biz trenle gittik. |
727 |
I don’t know if he would have done it for me. |
Onu benim için yapıp yapmadığını bilmiyorum. |
728 |
Would you like to come? |
Gelmek ister misin? |
729 |
Would you like to come? |
Gelmek ister misiniz? |
730 |
I knew he would accept. |
Kabul edeceğini biliyordum. |
731 |
She would willingly come but she was on vacation. |
Seve seve gelirdi fakat o tatildeydi. |
732 |
I thought it was true. |
Ben onun doğru olduğunu düşündüm. |
733 |
I thought it was true. |
Ben bunun gerçek olduğunu zannediyordum. |
734 |
This is the town I told you about. |
Bu sana bahsettiğim şehir. |
735 |
I have to give back the book before Saturday. |
Kitabı Cumartesiden önce geri vermek zorundayım. |
736 |
I went to drink a beer with friends. |
Arkadaşlarla birlikte bir bira içmek için gittim. |
737 |
Yesterday we had fun. |
Dün eğlendik. |
738 |
They quarreled. |
Onlar tartıştılar. |
739 |
I ate caviar. |
Ben havyar yedim. |
740 |
He changed a lot since the last time. |
Son kezden bu yana o çok değişti. |
741 |
You took the wrong key. |
Sen yanlış anahtarı aldın. |
742 |
I managed to get in. |
İçeri girmeyi başardım. |
743 |
How much is it? |
Fiyatı ne kadar? |
744 |
I’ll bring you the bill immediately. |
Size faturayı hemen getireceğim. |
745 |
Here is your change. |
İşte paranızın üstü. |
746 |
Did you leave a tip? |
Bir bahşiş bıraktın mı? |
747 |
I’m sorry, I don’t have change. |
Maalesef, bozuk param yok. |
748 |
The situation is worse than we believed. |
Durum sandığımızdan daha kötü. |
749 |
We have to expect the worst. |
En kötüsünü beklemek zorundayız. |
750 |
They don’t even know why. |
Hatta sebebini bile bilmiyorlar. |
751 |
I want you to tell me the truth. |
Bana gerçeği söylemeni istiyorum. |
752 |
Florence is the most beautiful city in Italy. |
Floransa, İtalya’daki en güzel şehir. |
753 |
I talked to friends. |
Ben arkadaşlarla konuştum. |
754 |
I’m glad to see you back. |
Seni tekrar gördüğüme memnun oldum. |
755 |
You changed a lot. |
Sen çok değiştin. |
756 |
Those who know him like him. |
Onu tanıyanlar onu seviyorlar. |
757 |
Tell me what happened. |
Bana ne olduğunu anlat. |
758 |
They are sensible girls. |
Onlar duyarlı kızlar. |
759 |
It’s more difficult than you think. |
O düşünmenden daha zordur. |
760 |
He told me he would go to Venice. |
Bana Venedik’e gideceğini söyledi. |
761 |
Who are those guys? |
Şu adamlar kimdir? |
762 |
I don’t agree with him. |
Onunla aynı fikirde değilim. |
763 |
The spirit is willing, but the flesh is weak. |
Ruh isteklidir fakat beden güçsüzdür. |
764 |
It seems to me that the train is late. |
Bana öyle geliyor ki tren geç kaldı. |
765 |
I don’t know if I’ll have time to do it. |
Onu yapmak için zamanım olup olmayacağını bilmiyorum. |
766 |
Wolves won’t usually attack people. |
Kurtlar genellikle insanlara saldırmazlar. |
767 |
Can somebody help me? “I will.” |
Birisi bana yardımcı olabilir mi? “Ben olurum.” |
768 |
You’ve given me your cold. |
Soğuk algınlığını bana bulaştırdın. |
769 |
Her garden is a work of art. |
Onun bahçesi bir sanat eseridir. |
770 |
I’d rather be a bird than a fish. |
Bir balık olmaktansa bir kuş olmayı yeğlerim. |
771 |
Water freezes at zero degrees Celsius, doesn’t it? |
Su sıfır derecede donar, değil mi? |
772 |
If you take care of the small things, the big things will take care of themselves. |
Eğer küçük şeyleri halledersen, büyük şeyler kendiliğinden hallolur. |
773 |
Every man’s work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. |
Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir. |
774 |
How dare you say such a thing to me? |
Böyle bir şeyi ne cüretle bana söylersin? |
775 |
You ask me to do the impossible. |
Sen imkansızı yapmamı rica ediyorsun. |
776 |
I brought you a little something. |
Sana küçük bir şey getirdim. |
777 |
You are as tall as I am. |
Sen benim kadar uzunsun. |
778 |
You have the same racket as I have. |
Benimki ile aynı rakete sahipsin. |
779 |
Go and speak to my colleague. |
Git ve iş arkadaşımla konuş. |
780 |
Tell me about it! |
Bana ondan bahset! |
781 |
Maria has long hair. |
Maria’nın uzun saçı var. |
782 |
I have to take medicine. |
İlaç almak zorundayım. |
783 |
I’m taking a walk in a park. |
Ben bir parkta yürüyüş yapıyorum. |
784 |
If you are free, give me a hand. |
İşin yoksa, bana yardım et. |
785 |
I work even on Sunday. |
Ben pazar günü bile çalışırım. |
786 |
It happened a long time ago. |
O uzun zaman önce oldu. |
787 |
Where have you been? |
Neredeydin? |
788 |
Where have you been? |
Nerelerdesiniz? |
789 |
It’s been snowing all night. |
Bütün gece kar yağıyordu. |
790 |
How come you know so much about Japanese history? |
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun? |
791 |
Could you turn on the light, please? |
Lütfen ışığı açar mısınız? |
792 |
Turn right at the crossroad. |
Kavşaktan sağa dön. |
793 |
They forgot to lock the door. |
Onlar kapıyı kilitlemeyi unuttular. |
794 |
He was born on July 28th, 1888. |
O, 28 Temmuz, 1888’de doğdu. |
795 |
Will you listen to me for a few minutes? |
Beni birkaç dakikalığına dinleyecek misiniz? |
796 |
Will you listen to me for a few minutes? |
Beni birkaç dakikalığına dinleyecek misin? |
797 |
How did your interview go? |
Röportajın nasıl gitti? |
798 |
I have to write a letter. Do you have some paper? |
Mektup yazmam gerekiyor. Kağıdın var mı? |
799 |
Could you do me a favour please? |
Bana bir iyilik yapar mısınız, lütfen? |
800 |
No, I’m not mad at you, I’m just disappointed. |
Hayır, sana kızgın değilim, sadece hayal kırıklığına uğradım. |
801 |
She is mad at me. |
O bana deli oluyor. |
802 |
I can’t believe my eyes. |
Gözlerime inanamıyorum. |
803 |
I couldn’t say when exactly in my life it occurred to me that I would be a pilot someday. |
Bir gün pilot olma fikrinin hayatımda tam olarak ne zaman oluştuğunu söyleyemem. |
804 |
An eye for an eye, a tooth for a tooth. |
Göze göz, dişe diş. |
805 |
You are to come with me. |
Benimle geleceksin. |
806 |
You have to come with me. |
Benimle gelmek zorundasın. |
807 |
You are supposed to obey the law. |
Yasalara uymalısın. |
808 |
Can you do bookkeeping? |
Muhasebecilik yapabilir misin? |
809 |
You have no sense of direction. |
Senin yön duyun yok. |
810 |
You should know better than to ask a lady her age. |
Bir bayana yaşının sorulmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın. |
811 |
You should know better than to ask a lady her age. |
Bir bayana yaşını sormayacak kadar mantıklı olmalısın. |
812 |
You should pay your rent in advance. |
Kiranı peşin olarak ödemelisin. |
813 |
You must keep your room clean. |
Odanı temiz tutmalısın. |
814 |
You must take off your hat in the room. |
Odada şapkanı çıkarmak zorundasın. |
815 |
You are wavering. |
Sendeliyorsun. |
816 |
You are wavering. |
Titriyorsun. |
817 |
Have you ever climbed Mt. Fuji? |
Fuji Dağı’na hiç tırmandın mı? |
818 |
You should take care of your sick mother. |
Hasta annene bakmalısın. |
819 |
You have to learn standard English. |
Standart İngilizce öğrenmelisin. |
820 |
You are not at all wrong. |
Asla hatalı değilsin. |
821 |
I have a feeling you’ll be a very good lawyer. |
Senin çok iyi bir avukat olacağına dair içimde bir his var. |
822 |
Can you keep a secret? |
Sır tutabilir misin? |
823 |
Can you keep a secret? |
Sır saklayabilir misin? |
824 |
You are tired, and so am I. |
Sen yorgunsun, ve ben de. |
825 |
You are tired, aren’t you? |
Yorgunsun, değil mi? |
826 |
You are tired, aren’t you? |
Siz yorgunsunuz, değil mi? |
827 |
Are you not tired? |
Yorgun değil misin? |
828 |
You look tired. You ought to rest for an hour or two. |
Yorgun görünüyorsun. Bir veya iki saat istirahat etmelisin. |
829 |
You are too sensitive to criticism. |
Eleştiremeyecek kadar çok duyarlısın. |
830 |
You can rely on him. |
Ona güvenebilirsiniz. |
831 |
You can rely on her. |
Ona güvenebilirsiniz. |
832 |
You must help her, and soon! |
Ona yardım etmelisin, ve çabucak! |
833 |
You must not take advantage of her innocence. |
Onun masumiyetinden yararlanmamalısın. |
834 |
You must not take advantage of her innocence. |
Onun saflığından yararlanmamalısın. |
835 |
You should have acted on her advice. |
Onun tavsiyesi üzerine hareket etmeliydin. |
836 |
You are treading on her corns. |
Onun bam teline basıyorsun. |
837 |
I think that you ought to apologize to her. |
Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum. |
838 |
I think that you ought to apologize to her. |
Sanırım ondan özür dilemelisin. |
839 |
You must apologize to her, and that at once. |
Ondan özür dilemelisin. ve derhal. |
840 |
You must apologize to her, and that at once. |
Ondan özür dilemelisin ve bunu derhal yapmalısın. |
841 |
Just a minute. |
Bir dakika. |
842 |
You asked after her? What did she say? |
Onun halini hatırını sordun mu? O ne dedi? |
843 |
You are expecting too much of her. |
Ondan çok şey bekliyorsun. |
844 |
Did you meet her? |
Onunla buluştun mu? |
845 |
Do you want to see her very much? |
Onu görmeyi çok istiyor musun? |
846 |
Did you fall in love with her at first sight? |
İlk görüşte ona âşık oldun mu? |
847 |
You were taken in by her. |
Onun tarafından aldatıldın. |
848 |
You told her that you had finished the work three days before. |
Ona üç gün önce işi bitirmiş olduğunu söyledin. |
849 |
Unlike her, you are diligent. |
Onun aksine sen gayretlisin. |
850 |
You are not less pretty than her. |
Ondan daha az güzel değilsin. |
851 |
When did you see her dancing with him? |
Onunla ne zaman dans ettiğini gördünüz mü? |
852 |
You’ll come to like her. |
Onu sevmeyi öğreneceksin. |
853 |
Are you aware of how much she loves you? |
Onun seni ne kadar çok sevdiğinin farkında mısın? |
854 |
I think you had better call on him. |
Sanırım onu ziyaret etsen iyi olur. |
855 |
You must be careful not to make him angry. |
Onu kızdırmamak için dikkatli olmalısın. |
856 |
You must give him up for dead. |
Ona ölü gözüyle bakmalısın. |
857 |
You needn’t have seen him to the door. |
Kapıya kadar onunla ilgilenmene gerek yoktu. |
858 |
You shouldn’t look down on him. |
Ona tepeden bakmamalısın. |
859 |
You are selling him short. |
Onu küçümsüyorsun. |
860 |
You must not look upon him as great. |
Ona harika gözüyle bakmamalısın. |
861 |
You’re required to help them. |
Ona yardım etmen gerek. |
862 |
Are you younger than him? |
Ondan daha genç misin? |
863 |
All that you have to do is to wait for his reply. |
Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek. |
864 |
You must take his age into account. |
Onun yaşını dikkate almalısın. |
865 |
Are you for or against his idea? |
Onun fikrinin lehinde mi yoksa aleyhinde misin? |
866 |
You must pay attention to his advice. |
Onun tavsiyesine kulak vermelisin. |
867 |
You should have accepted his advice. |
Sen onun tavsiyesini kabul etmeliydin. |
868 |
You may make use of his library. |
Onun kütüphanesinden yararlanabilirsin. |
869 |
All that you have to do is to follow his advice. |
Yapacağın tek şey onun tavsiyesini dinlemek. |
870 |
You should have helped him with his work. |
Ona işinde yardım etmiş olman gerekirdi. |
871 |
You should have helped him with his work. |
Ona işinde yardım etmen gerekirdi. |
872 |
You should have helped him with his work. |
Ona işinde yardım etmeliydin. |
873 |
You should pay more attention to what he says. |
Onun dediklerine daha fazla dikkat etmelisin. |
874 |
You must pay attention to him. |
Ona dikkat etmelisin. |
875 |
You should pay more attention to his warnings. |
Onun uyarılarına daha fazla önem vermelisin. |
876 |
You should not play on his generous nature. |
Zengin doğasında oynamamalısın. |
877 |
You overestimate him. |
Ona fazla değer veriyorsun. |
878 |
Did you accept his statement as true? |
Onun söylediklerini doğru mu kabul ettin? |
879 |
You should have told him the truth. |
Ona gerçeği söylemeliydin. |
880 |
You should tell him the truth. |
Ona gerçeği söylemelisin. |
881 |
You had better tell him the truth. |
Ona gerçeği söylesen iyi olur. |
882 |
You ought to ask him for advice. |
Ondan tavsiye istemelisin. |
883 |
Didn’t you write a letter to him? |
Ona bir mektup yazmadın mı? |
884 |
You ought to thank him. |
Ona teşekkür etmelisin. |
885 |
You can trust him to keep his word. |
Sözünü tutması konusunda ona güvenebilirsin. |
886 |
Do you know who he is? |
Onun kim olduğunu biliyor musunuz? |
887 |
Have you ever seen him swimming? |
Hiç onu yüzerken gördün mü? |
888 |
Do you think he made that mistake on purpose? |
Onun bu hatayı bilerek yaptığını mı düşünüyorsun? |
889 |
Do you think he made that mistake on purpose? |
Onun o hatayı kasıtlı yaptığını mı düşünüyorsun? |
890 |
You should get your hair cut. |
Saçını kestirmelisin. |
891 |
You must be a fool. |
Sen bir aptal olmalısın. |
892 |
Can you ride a horse? |
Ata binebilir misin? |
893 |
You can’t ride a horse. |
Sen ata binemezsin. |
894 |
You should work hard. |
Sıkı çalışmalısın. |
895 |
You must study hard. |
Sıkı çalışmalısınız. |
896 |
You don’t have a temperature. |
Ateşin yok. |
897 |
You must not come in. |
İçeri girmemelisin. |
898 |
You don’t have to go to school on Sunday. |
Pazar günü okula gitmek zorunda değilsin. |
899 |
What do you usually do on Sundays? |
Pazar günleri genellikle ne yaparsın? |
900 |
Are you a Japanese student? |
Sen bir Japon öğrenci misin? |
901 |
Are you a Japanese student? |
Siz bir Japon öğrenci misiniz? |
902 |
Do you keep a diary? |
Bir günlük tutuyor musunuz? |
903 |
You work too hard. |
Siz çok çalışıyorsunuz. |
904 |
You are working too hard. Take it easy for a while. |
Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al. |
905 |
Do you live here? |
Burada mı yaşıyorsun? |
906 |
You don’t go to school on Sunday, do you? |
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi? |
907 |
You must go home at once. |
Hemen eve gitmelisin. |
908 |
It is necessary for you to see a doctor at once. |
Hemen bir doktora görünmen gerekli. |
909 |
You won’t be late, will you? |
Geç kalmayacaksın, değil mi? |
910 |
Sooner or later, you will regret your idleness. |
Er ya da geç, bu başıboşluğundan pişman olacaksın. |
911 |
You should have refused his request flatly. |
Onun ricasını açıkça reddetmeliydin. |
912 |
Who are you waiting for? |
Kimi bekliyorsun? |
913 |
You must build up your courage. |
Cesaretini toplamalısın. |
914 |
Whom are you speaking of? |
Kimden bahsediyorsun? |
915 |
Are you meeting someone here? |
Burada biriyle buluşacak mısın? |
916 |
Your reading is very advanced. |
Okuman çok gelişmiş. |
917 |
You look very pale. |
Çok solgun görünüyorsun. |
918 |
I’m proud of you. |
Seninle gurur duyuyorum. |
919 |
You’re running a big risk in trusting him. |
Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun. |
920 |
What do you want to be when you grow up? |
Büyüdüğünde ne olmak istersin? |
921 |
You look bored. |
Sıkılmış görünüyorsun. |
922 |
Do you like to be kept waiting? |
Bekletilmek hoşuna mı gidiyor? |
923 |
All you have to do is to take care of yourself. |
Yapmanız gereken tek şey kendinize bakmaktır. |
924 |
You may have read this book already. |
Bu kitabı önceden okumuş olabilirsin. |
925 |
You will be up against many difficulties. |
Birçok zorluklarla mücadele edecek. |
926 |
Can you throw a fastball? |
Hızlıtop fırlatabilir misin? |
927 |
You know quite a lot about Sumo. |
Sumo hakkında bayağı çok şey biliyorsun. |
928 |
You look as healthy as ever. |
Siz her zamanki kadar sağlıklı görünüyorsunuz. |
929 |
You should have locked, or at least closed, all the doors. |
Bütün kapıları kilitlemeli, en azından kapatmalısın. |
930 |
You are a good student. |
Sen iyi bir öğrencisin. |
931 |
You made the same mistake as last time. |
Son kez yaptığın aynı hatayı yaptın. |
932 |
You should follow your teacher’s advice. |
Öğretmeninin tavsiyesini dinlemelisin. |
933 |
You ought to ask for your teacher’s permission. |
Öğretmeninin iznini istemelisin. |
934 |
You ran a red light. |
Kırmızı ışıkta geçtin. |
935 |
Can you eat raw oysters? |
Çiğ istiridye yiyebilir misin? |
936 |
You seem to be an honest man. |
Sen dürüst bir adam gibi görünüyorsun. |
937 |
You have to get this work finished by noon. |
Öğleye kadar bu işi bitirtmelisin. |
938 |
Do you believe in God? |
Allah’a inanıyor musun? |
939 |
You must clear the table. |
Tabloyu temizlemelisin. |
940 |
I think you’d better go on a diet. |
Sanırım diyet yapsan iyi olur. |
941 |
You had better not eat too much. |
Çok yemezseniz iyi edersiniz. |
942 |
You are way off track. |
Sen yoldan çıkmışsın. |
943 |
I think you’d better take a rest; you look ill. |
Sanırım dinlensen iyi olur; hasta görünüyorsun. |
944 |
You’re going too far. |
Çok uzağa gidiyorsun. |
945 |
What do you want to do in the future? |
Gelecekte ne yapmak istiyorsun? |
946 |
You are free to go out. |
Dışarı çıkmak için özgürsün. |
947 |
You are free to go out. |
Dışarı çıkmak için özgürsünüz. |
948 |
You are free to go out. |
Dışarı çıkmakta serbestsin. |
949 |
You are welcome to do anything you like. |
İstediğinizi yapabilirsiniz. |
950 |
Did you do your homework by yourself? |
Ödevini kendin mi yaptın? |
951 |
You should give up drinking. |
İçmekten vazgeçmelisin. |
952 |
You should give up drinking and smoking. |
Sigara ve içki içmekten vazgeçmelisin. |
953 |
You ought not to have spent so much money on your hobby. |
Hobin için o kadar çok para harcamamalısın. |
954 |
Are you writing a letter? |
Bir mektup yazıyor musunuz? |
955 |
You should pay back your debts. |
Borçlarını ödemelisin. |
956 |
You should pay your debts. |
Borçlarını ödemen gerekir. |
957 |
You should get your car fixed. |
Arabanı tamir ettirmelisin. |
958 |
Can you drive a car? |
Bir araba sürebilir misin? |
959 |
You can drive a car, can’t you? |
Araba sürebilirsin, değil mi? |
960 |
You should apologize. |
Özür dilemelisin. |
961 |
Did you actually see the accident? |
Gerçekten kazayı gördün mü? |
962 |
You must work hard in order not to fail. |
Başarısız olmamak için çok çalışmalısın. |
963 |
You should try to form the habit of using your dictionaries. |
Sözlüklerini kullanma alışkanlığı oluşturmaya gayret etmelisin. |
964 |
Do you know how to use a dictionary? |
Bir sözlüğü nasıl kullanacağınızı biliyor musunuz? |
965 |
You should learn how to use your dictionary. |
Sözlüğünü nasıl kullanacağını öğrenmelisin. |
966 |
You are free to go home. |
Eve gitmekte özgürsün. |
967 |
You should learn to restrain yourself. |
Kendini dizginlemeyi öğrenmelisin. |
968 |
You should be ashamed of your ignorance. |
Sen bilgisizliğinden dolayı mahcup olmalısın. |
969 |
What account can you give of your misbehavior? |
Kötü davranışınla ilgili ne hesap verebilirsin? |
970 |
You should attend to your own business. |
Sen kendi işine bakmalısın. |
971 |
You are responsible for what you do. |
Yaptığından sorumlusun. |
972 |
You must do it yourself. |
Onu kendin yapmalısın. |
973 |
Are you sure of your facts? |
Gerçeklerinden emin misin? |
974 |
You should have introduced yourself. |
Kendini tanıtmalıydın. |
975 |
You must control yourself. |
Kendinizi kontrol etmelisiniz. |
976 |
You are the next in line for promotion. |
Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin. |
977 |
You ought to get to work on time. |
İşe zamanında başlamalısın. |
978 |
You should look after the children from time to time. |
Zaman zaman çocuklara bakmalısın. |
979 |
You write a very good hand. |
Çok iyi bir el yazın var. |
980 |
You must face the facts. |
Gerçeklerle yüzleşmen gerekir. |
981 |
You ought to see a dentist. |
Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor. |
982 |
You must employ your capital well. |
Sermayeni iyi şekilde kullanmalısın. |
983 |
You may as well prepare for your examination. |
Siz de muayene için hazırlanabilirsiniz. |
984 |
You may laugh at me. |
Benimle alay edebilirsin. |
985 |
You may use my new car. |
Sen benim yeni arabamı kullanabilirsin. |
986 |
You must do as I tell you. |
Sana söylediğim gibi yapmalısın. |
987 |
You are to do as I tell you. |
Sana söylediğim gibi yapacaksın. |
988 |
Are you for or against my plan? |
Planımın lehinde mi yoksa aleyhinde misiniz? |
989 |
I wish you had told me the truth. |
Keşke bana gerçeği söyleseydin. |
990 |
You lied to me, didn’t you? |
Sen bana yalan söyledin, değil mi? |
991 |
You don’t know how worried I am. |
Ne kadar endişeli olduğumu bilmiyorsun. |
992 |
You were late for work. |
İşe geç kaldınız. |
993 |
You should go about your business. |
İşinizi yapmalısınız. |
994 |
Did you call me up last night? |
Dün gece beni aradın mı? |
995 |
You ought to have come to see me yesterday. |
Dün beni görmeye gelmeliydin. |
996 |
Did you go out last night? |
Dün gece dışarı çıktın mı? |
997 |
Did you hear about the fire yesterday? |
Dün yangını duydun mu? |
998 |
Why were you absent yesterday? |
Dün neden yoktun? |
999 |
I advise you to be careful in making notes for the lecture. |
Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim. |
1000 |
All you have to do is do your best. |
Tüm yapmanız gereken elinizden geleni yapmaktır. |
1001 |
You should carry out his offer. |
Onun teklifini gerçekleştirmelisin. |
1002 |
You must do your best. |
Elinizden geleni yapmalısınız. |
1003 |
You should be ready for the worst. |
En kötüsü için hazır olmalısınız. |
1004 |
You work too hard these days. Aren’t you tired? |
Bugünlerde çok çalışıyorsun. Yorgun değil misin? |
1005 |
You can get in touch with him at his home tonight. |
Bu gece onun evinde onunla temasa geçebilirsin. |
1006 |
You’d better not see her now. |
Onu şimdi görmeseniz iyi olur. |
1007 |
You look happy today. |
Bugün mutlu görünüyorsun. |
1008 |
You have a little fever today, don’t you? |
Senin bugün biraz ateşin var, değil mi? |
1009 |
It would be better for you to stay in bed today. |
Bugün yatakta kalsan daha iyi olurdu. |
1010 |
You look pale today. |
Bugün solgun görünüyorsun. |
1011 |
You’d better not go out today. |
Bugün dışarı çıkmasan iyi olur. |
1012 |
You must not go out today. |
Bugün dışarı çıkmamalısın. |
1013 |
You had better not see her today. |
Bugün onu görmesen iyi olur. |
1014 |
You look very charming today. |
Bugün çok çekici görünüyorsun. |
1015 |
You ought to be on time if you start now. |
Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir. |
1016 |
You worked a lot this week. |
Bu hafta çok çalıştın. |
1017 |
What are you about now? |
Sen şimdi ne yapıyorsun? |
1018 |
You’d better start now. |
Şimdi başlasan iyi olur. |
1019 |
You had better go. |
Gitsen iyi olur. |
1020 |
You don’t have to go to the party unless you want to. |
İstemiyorsan partiye gitmek zorunda değilsin. |
1021 |
You have to go. |
Gitmek zorundasın. |
1022 |
It’s necessary for you to go. |
Senin gitmen gereklidir. |
1023 |
You’d better not go. |
Gitmesen iyi olur. |
1024 |
Are you happy? |
Mutlu musun? |
1025 |
You are really full of curiosity, aren’t you? |
Gerçekten çok meraklısın, değil mi? |
1026 |
You’ve got to learn to hold your tongue. |
Dilini tutmayı öğrenmelisin. |
1027 |
You must do as you are told to do. |
Sana söylenildiği gibi yapmalısın. |
1028 |
It was careless of you to lose the key. |
Anahtarı kaybetmek senin dikkatsizliğindi. |
1029 |
You made a wise choice. |
Mantıklı bir seçim yaptın. |
1030 |
You had better give up smoking for your health. |
Sigaradan vazgeçmen sağlığın için daha iyi olur. |
1031 |
How many times a month do you write home? |
Eve ayda kaç defa mektup yazıyorsun? |
1032 |
You must go through with your plan. |
Planını gerçekleştirmelisin. |
1033 |
You are the master of your own destiny. |
Kendi kaderinin kaptanısın. |
1034 |
You must judge for yourself. |
Kendini yargılamalısın. |
1035 |
You must live up to your principles. |
İlkelerine uyarak yaşamalısın. |
1036 |
You are wearing your socks inside out. |
Çoraplarını ters giyiyorsun. |
1037 |
You need not take off your shoes. |
Ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekmiyor. |
1038 |
I suppose you’re hungry. |
Sanırım açsın. |
1039 |
Do you ever dream about flying through the sky? |
Gökyüzünde uçmayı hiç hayal eder misin? |
1040 |
You must come back before nine o’clock. |
Dokuzdan önce dönmelisin. |
1041 |
You can get a loan from a bank. |
Bir bankadan kredi alabilirsin. |
1042 |
You had better not smoke while on duty. |
Görev başında sigara içmesen iyi olur. |
1043 |
You’d better hurry up. |
Acele etsen iyi olur. |
1044 |
Do you know who Rie Miyazawa is? |
Rie Miyazawa’nın kim olduğunu biliyor musunuz? |
1045 |
Where are you going to spend the vacation? |
Tatilini nerede geçireceksin? |
1046 |
You are in need of a holiday. |
Senin tatile ihtiyacın var. |
1047 |
You must go up the hill. |
Tepeye çıkmalısın. |
1048 |
You broke the rule. |
Kuralı bozdun. |
1049 |
You must act in accordance with the rules. |
Kurallara uygun davranmalısın. |
1050 |
You should conform to the rules. |
Kurallara uymalısın. |
1051 |
You’re stepping into dangerous territory. |
Tehlikeli alana adım atıyorsun. |
1052 |
You look pale. |
Solgun görünüyorsun. |
1053 |
You look pale. You had better lie down in bed at once. |
Solgun görünüyorsun. Derhal yatağa uzansan iyi olur. |
1054 |
You are as white as a sheet. |
Bir çarşaf kadar beyazsın. |
1055 |
I think that you’re wrong. |
Bence hatalısın. |
1056 |
Have you ever read any Chinese poems? |
Hiç Çin şiiri okudun mu? |
1057 |
You’ve done a perfect job. |
Mükemmel bir iş yaptın. |
1058 |
You are nothing but a student. |
Sen öğrenciden başka bir şey değilsin. |
1059 |
You are nothing but a student. |
Alt tarafı bir öğrencisin. |
1060 |
You may be late for school. |
Okula geç kalabilirsin. |
1061 |
Would you like to go abroad? |
Yurt dışına gitmek ister misin? |
1062 |
Do you plan to go abroad? |
Yurtdışına gitmeyi planlıyor musunuz? |
1063 |
You should have attended the meeting. |
Toplantıya katılmalıydın. |
1064 |
You are not entitled to attend the meeting. |
Toplantıya katılmak için yetkili değilsiniz. |
1065 |
You are not entitled to attend the meeting. |
Toplantıya katılma hakkınız yok. |
1066 |
Will you stay at home? |
Evde kalacak mısın? |
1067 |
You will stay at home. |
Sen evde kalacaksın. |
1068 |
What grade are you in? |
Kaçıncı sınıfa gidiyorsun? |
1069 |
What grade are you in? |
Kaçıncı sınıftasın? |
1070 |
You continue making the same mistakes time after time. |
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun. |
1071 |
You may go anywhere. |
İstediğiniz yere gidebilirsiniz. |
1072 |
What time are you going on duty? |
Görevinin başına ne zaman gidiyorsun? |
1073 |
What time will you get to the station? |
Saat kaçta istasyona gideceksin? |
1074 |
You’re too suspicious about everything. |
Her şey hakkında çok kuşkulusun. |
1075 |
How many books do you have? |
Kaç tane kitabın var? |
1076 |
What are you looking for? |
Ne arıyorsunuz? |
1077 |
What are you looking at? |
Neye bakıyorsun? |
1078 |
What do you intend to do? |
Ne yapmaya niyet ediyorsun? |
1079 |
What do you want to be? |
Ne olmak istiyorsun? |
1080 |
What will you have? |
Ne istiyorsunuz? |
1081 |
What will you have? |
Ne alacaksınız? |
1082 |
What are you going to have? |
Ne istiyorsunuz? |
1083 |
What are you going to have? |
Ne yiyeceksiniz? |
1084 |
What are you going to have? |
Ne alacaksınız? |
1085 |
What woke you up? |
Seni ne uyandırdı? |
1086 |
What did you come here so early for? |
Buraya neden bu kadar erken geldin? |
1087 |
Please let me know what you want. |
Lütfen bana ne istediğinizi bildirin. |
1088 |
What do you like? |
Ne seversin? |
1089 |
What do you want now? |
Şimdi ne istiyorsun? |
1090 |
Do you belong to any clubs? |
Herhangi bir kulübe üyemisin? |
1091 |
Do you love music? |
Müzik seviyor musunuz? |
1092 |
Do you love music? |
Müzik sever misin? |
1093 |
You really have an ear for music. |
Senin gerçekten müzik kulağın var. |
1094 |
You are not a coward. |
Sen bir korkak değilsin. |
1095 |
You dropped your pencil. |
Kalemini düşürdün. |
1096 |
Do you have any pencils? |
Hiç kalemin var mı? |
1097 |
Do you have any pencils? |
Hiç kurşun kalemin var mı? |
1098 |
Do you study English? |
İngilizce çalışır mısın? |
1099 |
You can’t speak English, can you? |
İngilizce konuşamazsın, değil mi? |
1100 |
He asked me if I could speak English. |
Bana İngilizce konuşup konuşamadığımı sordu. |
1101 |
Can you swim? |
Sen yüzebiliyor musun? |
1102 |
You are tallest. |
Sen en uzunsun. |
1103 |
You must not tell a lie. |
Yalan söylememelisin. |
1104 |
What are you driving at? |
Ne demek istiyorsun? |
1105 |
Did you read it at all? |
Onu hiç okudunuz mu? |
1106 |
You should follow the doctor’s advice. |
Doktorun tavsiyesine uymalısın. |
1107 |
You’d better consult the doctor. |
Doktora danışsan iyi olur. |
1108 |
You are strong-minded. |
Güçlü bir iraden var. |
1109 |
You are strong-minded. |
Hafızan kuvvetli. |
1110 |
You’ve done it! |
Onu yaptın! |
1111 |
Do you remember seeing me before? |
Beni daha önce gördüğünü hatırlıyor musun? |
1112 |
You should return home before it gets dark. |
Hava kararmadan önce eve dönmen gerekir. |
1113 |
You are in a safe place. |
Güvenli bir mekândasın. |
1114 |
You’ve set a bad example. |
Sen kötü bir örnek oldun. |
1115 |
How many days will you remain in London? |
Londra’da kaç gün kalacaksın? |
1116 |
Don’t you like apples? |
Elma sevmez misin? |
1117 |
You don’t like love stories. |
Aşk hikayelerinden hoşlanmıyorsun. |
1118 |
You are too ready to speak ill of others. |
Başkalarının hakkında kötü konuşmaya gereğinden fazla hazırsın. |
1119 |
How dare you speak to me like that? |
Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin? |
1120 |
How dare you speak like that! |
Ne cüretle böyle konuşursun? |
1121 |
How dare you say that? |
Ne cüretle bunu söylüyorsun? |
1122 |
You’re really a hard worker. |
Sen gerçekten sıkı bir işçisin. |
1123 |
You have a good sense of humor. |
İyi bir mizah duygusuna sahipsin. |
1124 |
Have you ever seen a UFO? |
Hiç ufo gördünüz mü? |
1125 |
You are no longer a mere child. |
Artık sadece bir çocuk değilsin. |
1126 |
You are apt to be forgetful. |
Unutkanlığa yatkınsın. |
1127 |
You should act more calmly. |
Daha sakin hareket etmelisin. |
1128 |
It would be better for you to read more books. |
Daha fazla kitap okuman senin için daha iyi olurdu. |
1129 |
You must study more. |
Daha fazla ders çalışmalısın. |
1130 |
You must study more. |
Daha çok çalışmalısın. |
1131 |
You should have known better. |
Onu daha iyi tanımalıydın. |
1132 |
You should know better. |
Daha iyi bilmelisin. |
1133 |
You should study harder. |
Daha çok çalışmalısın. |
1134 |
You must study much harder. |
Çok daha sıkı çalışmalısın. |
1135 |
You should be more careful. |
Daha dikkatli olmalısın. |
1136 |
You should take better care of yourself. |
Kendine daha iyi bakmalısın. |
1137 |
You should have completed it long ago. |
Onu uzun zaman önce tamamlamalıydın. |
1138 |
You should have worked harder. |
Daha sıkı çalışmalıydın. |
1139 |
You should have been more careful. |
Daha dikkatli olmalıydın. |
1140 |
You should have come earlier. |
Daha erken gelmeliydin. |
1141 |
Do you like Mozart’s music? |
Mozart’ın müziğini sever misin? |
1142 |
Do you like Mozart’s music? |
Mozart’ın müziğini sever misiniz? |
1143 |
Have you taken your medicine yet? |
İlacını aldın mı? |
1144 |
You are old enough to stand on your own feet. |
Kendi ayakların üzerinde duracak kadar yetişkinsin. |
1145 |
Now that you’re grown up, you must not behave like that. |
Mademki büyüyorsun, böyle davranmamalısın. |
1146 |
You are now an adult. |
Sen şimdi bir yetişkinsin. |
1147 |
You must go to bed now. |
Şimdi yatmaya gitmelisin. |
1148 |
You had better go to bed now. |
Şimdi yatmaya gitsen iyi olur. |
1149 |
You must get up a little earlier. |
Biraz daha erken kalkmalısın. |
1150 |
You must be less impatient. |
Daha az sabırsız olmalısın. |
1151 |
Have you finished doing your homework yet? |
Ödevini yapmayı bitirmedin mi daha? |
1152 |
Have you done all your homework? |
Bütün ev ödevini yaptın mı? |
1153 |
Now that you have passed your test, you can drive on your own. |
Artık sınavı geçtiğine göre, kendi başına araba kullanabilirsin. |
1154 |
You are not a child any more. |
Sen artık bir çocuk değilsin. |
1155 |
You may go home now. |
Şimdi eve gidebilirsiniz. |
1156 |
It is time you went to school. |
Okula gitme zamanı. |
1157 |
Have you turned in your report? |
Raporunu teslim ettin mi? |
1158 |
It’s high time you got going. |
Gitmenin zamanı geldi de geçiyor bile. |
1159 |
Have you finished the work yet? |
İşi bitirdin mi? |
1160 |
You are old enough to know this. |
Bunu bilmek için yeterince yaşlısın. |
1161 |
Now that you are eighteen, you can get a driver’s license. |
Mademki on sekiz yaşındasın, ehliyet alabilirsin. |
1162 |
You are now old enough to support yourself. |
Sen şimdi kendini geçindirecek kadar yaşlısın. |
1163 |
You surprised everybody. |
Herkesi şaşırttın. |
1164 |
You haven’t changed at all. |
Sen hiç değişmedin. |
1165 |
You have made the very same mistake again. |
Aynı hatayı tekrar yaptın. |
1166 |
You haven’t washed your hands yet, have you? |
Ellerini henüz yıkamadın, değil mi? |
1167 |
Can you speak French? |
Fransızca konuşur musun? |
1168 |
You can’t speak French, can you? |
Fransızca konuşamazsın, değil mi? |
1169 |
You’d better go by bus. |
Otobüsle gitsen iyi olur. |
1170 |
It appears that you have made a foolish mistake. |
Aptalca bir hata yapmışsın gibi görünüyor. |
1171 |
You have to go to the party. |
Partiye gitmek zorundasın. |
1172 |
I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. |
Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı. |
1173 |
How tall you are! |
Ne kadar uzunsun! |
1174 |
How kind you are! |
Ne kadar naziksiniz! |
1175 |
How rude of you! |
Ne kadar kabasın! |
1176 |
How lucky you are! |
Ne kadar şanslısın! |
1177 |
You’re such a cute boy. |
Sen sevimli bir çocuksun. |
1178 |
Do you want anything? |
Bir şey istiyor musunuz? |
1179 |
Why can’t you come? |
Neden gelemiyorsun? |
1180 |
Why did you try to run away? |
Neden kaçmaya çalıştın? |
1181 |
Why did you not go to the office? |
Neden ofise gitmedin? |
1182 |
Why do you accuse my son? |
Oğlumu neden suçluyorsun? |
1183 |
Why do you accuse my son? |
Neden oğlumu suçluyorsun? |
1184 |
Why do you accuse my son? |
Neden benim oğlumu suçluyorsun? |
1185 |
Why did you absent yourself from class yesterday? |
Dün niçin derste yoktun? |
1186 |
What prevented you from coming earlier? |
Erken gelmeni ne engelledi? |
1187 |
What prevented you from coming earlier? |
Erken gelmene ne mâni oldu? |
1188 |
Why do you want to study abroad? |
Neden yurtdışında okumak istiyorsun? |
1189 |
Why do you want to study abroad? |
Neden yurtdışında okumak istiyorsunuz? |
1190 |
Why do you want to study abroad? |
Neden yurtdışında öğrenim görmek istiyorsunuz? |
1191 |
Why do you want to buy this book? |
Neden bu kitabı satın almak istiyorsunuz? |
1192 |
What do you need the money for? |
Ne için paraya ihtiyacınız var? |
1193 |
Why did you use up all the money? |
Niçin bütün parayı harcadın? |
1194 |
You must consider what kind of work you want to do. |
Ne tür bir iş yapmak istediğinizi düşünmelisiniz. |
1195 |
How long have you been in Japan? |
Ne kadar süredir Japonya’dasınız? |
1196 |
How often do you go abroad? |
Yurtdışına ne kadar sıklıkla gidersiniz? |
1197 |
How often do you go abroad? |
Ne sıklıkta yurt dışına gidersin? |
1198 |
How long will you stay here? |
Burada ne kadar kalacaksın? |
1199 |
How long will you stay here? |
Burada ne kadar süre kalacaksın? |
1200 |
You can always count on Tom. |
Tom’a her zaman güvenebilirsin. |
1201 |
You’re a friend of Tom’s, eh? |
Sen Tom’un bir arkadaşısın, değil mi? |
1202 |
How do you get to school? |
Okula nasıl gidersin? |
1203 |
Which club do you belong to? |
Hangi kulübe üyesin? |
1204 |
How high can you jump? |
Ne kadar yükseğe sıçrayabilirsin? |
1205 |
How high can you jump? |
Siz ne kadar yükseğe sıçrayabilirsiniz? |
1206 |
How tall are you? |
Ne kadar uzunsun? |
1207 |
How tall are you? |
Boyun ne kadar? |
1208 |
You are very brave. |
Çok cesursun. |
1209 |
You look very tired. |
Çok yorgun görünüyorsun. |
1210 |
You look very tired. |
Çok yorgun gözüküyorsun. |
1211 |
That’s very sweet of you. |
Çok tatlısın. |
1212 |
Which bed do you want to use? |
Hangi yatağı kullanmak istiyorsun? |
1213 |
It’s about time you got here! |
Burada olmanın vakti çoktan geldi. |
1214 |
Which one do you take? |
Hangisini alırsın? |
1215 |
Which of your parents do you take after? |
Ebeveynlerinden hangisine benziyorsun? |
1216 |
You may go anywhere you like. |
İstediğiniz her yere gidebilirsiniz. |
1217 |
Wherever you go, you’ll be welcomed. |
Nereye giderseniz gidin, siz karşılanacaksınız. |
1218 |
Which college are you aiming for? |
Siz hangi üniversiteyi hedefliyorsunuz? |
1219 |
Where do you attend high school? |
Nerede liseye devam ediyorsun? |
1220 |
Where were you? |
Neredeydin? |
1221 |
Do you feel at home anywhere? |
Herhangi bir yerde evinizdeymiş gibi hisseder misiniz? |
1222 |
Where did you get your degree? |
Diplomanı nerede aldın? |
1223 |
How did you obtain these old postage stamps? |
Bu eski posta pullarını nasıl elde ettiniz? |
1224 |
How about you? |
Peki ya sen? |
1225 |
What are you doing? |
Ne yapıyorsun? |
1226 |
How did you come to know her? |
Nasıl oldu da onu tanıdın? |
1227 |
Why don’t you try to get your money back? |
Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz? |
1228 |
What has made you decide to work for our company? |
Sizi bizim şirketimiz için çalışmaya ne karar verdirdi? |
1229 |
How did you come up with such a good excuse? |
Böyle iyi bir bahaneyi nasıl buldunuz? |
1230 |
How did you come up with such a good excuse? |
Böyle bir bahaneyi nasıl ileri sürdünüz? |
1231 |
Why did you say such a thing? |
Niçin böyle bir şey söyledin? |
1232 |
What have you come here for? |
Buraya ne için geldiniz? |
1233 |
What have you come here for? |
Ne için buraya geldiniz? |
1234 |
What has brought you here? |
Seni buraya ne getirdi? |
1235 |
You don’t know German, do you? |
Almanca bilmiyorsun, değil mi? |
1236 |
You’d better go home as soon as possible. |
Mümkün olduğu kadar kısa sürede eve gitsen iyi olur. |
1237 |
You don’t like chocolate, do you? |
Çikolata sevmezsin, değil mi? |
1238 |
You should make sure of the fact without hesitation. |
Tereddüt etmeden gerçekten emin olmalısın. |
1239 |
You smoke far too much. You should cut back. |
Çok fazla sigara içiyorsun. Azaltmalısın. |
1240 |
You’ve been had. |
Aptal yerine konuldun. |
1241 |
You should give up smoking. |
Sigarayı bırakmalısın. |
1242 |
You must give up smoking. |
Sigara içmeyi bırakmalısın. |
1243 |
You should give up smoking and drinking. |
Sigara ve içki içmekten vazgeçmelisin. |
1244 |
All you have to do is wash the dishes. |
Yapman gereken bütün şey bulaşıkları yıkamak. |
1245 |
You are to start at once. |
Hemen başlamalısın. |
1246 |
You are to start at once. |
Hemen başlamalısınız. |
1247 |
You needn’t have taken a taxi. |
Taksi çağırmana gerek yoktu. |
1248 |
You have many books. |
Birçok kitabın var. |
1249 |
You have many books. |
Çok sayıda kitabın var. |
1250 |
Are you able to type? |
Yazabiliyor musunuz? |
1251 |
You must not depend so much on others. |
Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın. |
1252 |
You need not have hurried so much. |
Bu kadar acele etmene gerek yoktu. |
1253 |
You don’t need to worry about such a thing. |
Böyle bir şey hakkında üzülmene gerek yok. |
1254 |
You shouldn’t do such a thing. |
Böyle bir şey yapmamalısın. |
1255 |
You are old enough to know better than to act like that. |
Öyle davranılmayacağını bilecek yaştasın. |
1256 |
You shouldn’t have done such a thing. |
Böyle bir şey yapmamalıydın. |
1257 |
You can bank on that. |
Ona güvenebilirsin. |
1258 |
Who did you give it to? |
Onu kime verdin? |
1259 |
You could have done it. |
Onu yapabilirdin. |
1260 |
Have you finished it? |
Onu bitirdin mi? |
1261 |
Do you have one? |
Bir tanesine sahip misin? |
1262 |
You should have done it earlier. It cannot be helped now. |
Bunu daha önce yapmalıydın. Şimdi yapılacak bir şey yok. |
1263 |
What did you open it with? |
Onu ne ile açtın? |
1264 |
You shouldn’t have done it. |
Onu yapmamalıydın. |
1265 |
You must do it at once. |
Onu derhal yapmalısın. |
1266 |
When did you finish it? |
Onu ne zaman bitirdin? |
1267 |
You have to cope with those difficult problems. |
Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın. |
1268 |
You will not be able to catch the train. |
Trene yetişemeyeceksiniz. |
1269 |
Do you know the reason? |
Sebebi biliyor musunuz? |
1270 |
Could you solve the problem? |
Sorunu halledebildin mi? |
1271 |
You should have introduced yourself to the girl. |
Bu kıza kendini tanıtmalıydın. |
1272 |
You ought to know better at your age. |
Senin yaşında daha iyi bilmelisin. |
1273 |
You ought to have seen the exhibition. |
Sergiyi görmeliydin. |
1274 |
Have you finished reading the novel? |
Romanı okumayı bitirdin mi? |
1275 |
You should emphasize that fact. |
O gerçeği vurgulamalısın. |
1276 |
Did you watch the game? |
Maçı izledin mi? |
1277 |
Did you cut the paper? |
Kağıdı kestin mi? |
1278 |
You shouldn’t have eaten the fish raw. |
Balığı çiğ olarak yememeliydin. |
1279 |
Are you in favor of the plan or not? |
Planın lehinde misiniz yoksa değil misiniz? |
1280 |
You must get rid of that bad habit. |
O kötü alışkınlıktan kurtulmalısın. |
1281 |
You look smart in the shirt. |
Gömlekle zeki görünüyorsun. |
1282 |
You’d better not go there. |
Oraya gitmesen iyi olur. |
1283 |
You may go there. |
Oraya gidebilirsin. |
1284 |
Do you deny that you went there? |
Oraya gittiğini red mi ediyorsun? |
1285 |
You should have done so. |
Öyle yapmalıydın. |
1286 |
You aren’t a spy, are you? |
Sen casus değilsin, değil mi? |
1287 |
You should have told me a long time ago. |
Uzun bir süre önce bana söylemeliydin. |
1288 |
You’ve got a lot of guts. |
Sen oldukça cesursun. |
1289 |
You’d better have your hair cut at once. |
Saçını hemen kestirsen iyi olur. |
1290 |
You may go at once. |
Derhal gidebilirsin. |
1291 |
You may go at once. |
Bir kerelik gidebilirsin. |
1292 |
You may go at once. |
Hemen gidebilirsin. |
1293 |
You’ll get well soon. |
Yakında iyileşirsin. |
1294 |
You will soon be convinced I am right. |
Yakında haklı olduğuma ikna edileceksin. |
1295 |
You are to do it at once. |
Onu derhal yapmalısın. |
1296 |
You’d better go to see your family doctor at once. |
Derhal aile doktorunla görüşmeye gitmelisin. |
1297 |
You ought to do it at once. |
Onu derhal yapmalısın. |
1298 |
You’re forever making mistakes. |
Sürekli hatalar yapıyorsun. |
1299 |
You can stay with us for the time being. |
Şimdilik bizimle kalabilirsin. |
1300 |
What are you staring at? |
Neye bakıyorsun? |
1301 |
Did you do this on your own? |
Bunu tek başına mı yaptın? |
1302 |
I hope you can come up with a better plan than this. |
Umarım bundan daha iyi bir plan bulabilirsin. |
1303 |
You must put these mistakes right. |
Bu hataları düzeltmelisin. |
1304 |
You must read this book also. |
Bu kitabı da okumalısın. |
1305 |
Have you read this book already? |
Bu kitabı daha önce okudunuz mu? |
1306 |
Have you read this book yet? |
Bu kitabı okumuş muydun? |
1307 |
You are not to leave this room. |
Bu odadan ayrılmayacaksın. |
1308 |
Do you know what this box is made of? |
Bu kutunun neyden yapıldığını biliyor musun? |
1309 |
Where did you go last Sunday? |
Geçen Pazar nereye gittin? |
1310 |
Can you swim across the river? |
Nehri yüzerek geçebilir misin? |
1311 |
All you have to do is sign this paper. |
Yapmanız gereken her şey bu evrakı imzalamaktır. |
1312 |
You can use this car. |
Bu arabayı kullanabilirsiniz. |
1313 |
You are asking too much for this car. |
Bu araba için çok fazla istiyorsun. |
1314 |
You are old enough to understand this. |
Bunu anlayacak kadar yaşlısın. |
1315 |
You are suitable for the job. |
Sen iş için uygunsun. |
1316 |
You have no choice in this matter. |
Bu konuda başka seçeneğin yok. |
1317 |
You should make use of this chance. |
Bu şansı kullanmalısınız. |
1318 |
Can you read this kanji? |
Bu kanjiyi okuyabilir misin? |
1319 |
You’ll soon get accustomed to this cold weather. |
Bu soğuk havaya çabuk alışırsınız. |
1320 |
You should take advantage of this chance. |
Bu fırsatı değerlendirmelisin. |
1321 |
You are safe so long as you stay here. |
Burada kaldığın sürece güvendesin. |
1322 |
You are to stay here. |
Burada kalacaksınız. |
1323 |
You are secure from danger here. |
Burada tehlikelerden korunuyorsun. |
1324 |
You can study here. |
Burada çalışabilirsin. |
1325 |
You can study here. |
Burada eğitim görebilirsiniz. |
1326 |
You’d better not wait here. |
Burada beklemesen iyi olur. |
1327 |
Are you going to sing here? |
Burada şarkı söyleyecek misin? |
1328 |
You are prohibited from smoking here. |
Burada sigara içemezsin. |
1329 |
You had better get away from here at once. |
Derhal buradan uzaklaşsan iyi olur. |
1330 |
You’ve drunk three cups of coffee. |
Üç fincan kahve içtin. |
1331 |
You have to study hard to catch up with your class. |
Sınıfınla aynı düzeye gelmek için çok çalışmalısın. |
1332 |
You ought to take your father’s advice. |
Babanın tavsiyesini dinlemelisin. |
1333 |
You look just like your big brother. |
Sadece büyük erkek kardeşine benziyorsun. |
1334 |
Haven’t you got any money? |
Hiç paran yok mu? |
1335 |
Aren’t you happy? |
Mutlu değil misin? |
1336 |
You have done very well. |
Çok iyi yaptın. |
1337 |
You are, so to speak, a fish out of water. |
Tabiri caizse, sudan çıkmış balık gibisin. |
1338 |
You are now among the elite. |
Sen şimdi seçkinlerin arasındasın. |
1339 |
When did you come to Japan? |
Japonya’ya ne zaman geldin? |
1340 |
When will you leave here? |
Ne zaman buradan ayrılacaksın? |
1341 |
You are at liberty to leave any time. |
Her zaman gitmekte özgürsün. |
1342 |
When will you be free? |
Ne zaman boş olacaksın? |
1343 |
When did you begin studying English? |
İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız? |
1344 |
You are always as busy as a bee. |
Her zaman bir arı kadar meşgulsün. |
1345 |
You’re always criticizing me! |
Her zaman beni eleştiriyorsun. |
1346 |
You always like to trip me up, don’t you? |
Bana çelme takmak her zaman hoşuna gidiyor, değil mi? |
1347 |
You’re always finding fault with me. |
Her zaman hatayı bende buluyorsun. |
1348 |
You always take things too easy. |
Hep lakayıt takılıyorsun. |
1349 |
You are always complaining. |
Her zaman şikâyet ediyorsun. |
1350 |
You are always wearing a loud necktie. |
Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun. |
1351 |
You are always the cause of my worries. |
Her zaman benim endişelerimin nedeni sensin. |
1352 |
You’re always anticipating trouble. |
Her zaman sorunu tahmin ediyorsun. |
1353 |
You always excuse your faults by blaming others. |
Diğerleri suçlayarak her zaman hatalarını mazur görüyorsun. |
1354 |
You always insist that you are in the right. |
Her zaman haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun. |
1355 |
You are always doubting my word. |
Her zaman sözümden şüphe ediyorsun. |
1356 |
You are always finding fault with me. |
Her zaman hatayı bende buluyorsun. |
1357 |
You are always finding fault with me. |
Her zaman beni hatalı buluyorsun. |
1358 |
You always talk back to me, don’t you? |
Sen bana her zaman sert karşılık verirsin, değil mi? |
1359 |
What time do you usually get up? |
Genellikle saat kaçta kalkarsın? |
1360 |
What time do you usually go to bed? |
Genellikle ne zaman yatarsın? |
1361 |
You are always watching TV. |
Her zaman televizyon izliyorsun. |
1362 |
You are watching TV all the time. |
Sürekli televizyon izliyorsun. |
1363 |
You are always hearing but not listening. |
Hep duyuyoruz ama dinlemiyoruz. |
1364 |
You are quite a man. |
Tam bir erkek. |
1365 |
Once you begin, you must continue. |
Bir kez başladın mı, devam etmelisin. |
1366 |
You will know the truth some day. |
Gerçeği bir gün öğreneceksin. |
1367 |
You are naughty. |
Sen yaramazsın. |
1368 |
You are naughty. |
Çok yaramazsın. |
1369 |
How much money do you want? |
Ne kadar para istiyorsun? |
1370 |
You have some books. |
Birkaç kitabın var. |
1371 |
You’ve given me good advice. |
Bana iyi öğüt verdin. |
1372 |
You are a good boy. |
Sen hoş bir çocuksun. |
1373 |
You need not to have called me up so late at night. |
Beni gece çok geç saatte aramak zorunda değildin. |
1374 |
You shouldn’t talk back to your parents like that. |
Ebeveynlerine karşılık vermemelisin. |
1375 |
You are right in a way. |
Bir bakıma haklısın. |
1376 |
Have you ever been to America? |
Amerika’da hiç bulundun mu? |
1377 |
You cannot buy that judge. |
O hakimi satın alamazsın. |
1378 |
I wish you had told me the truth then. |
Keşke o zaman bana gerçeği söyleseydin. |
1379 |
Are you on the committee? |
Komitede misiniz? |
1380 |
You should have taken a chance then. |
O zaman şansını denemeliydin. |
1381 |
You must stick to your promise. |
Sözüne sadık kalmalısın. |
1382 |
You’re a philosopher, aren’t you? |
Sen bir filozofsun, değil mi? |
1383 |
You are supposed to come at 7 o’clock. |
Saat 7:00’de gelmelisin. |
1384 |
You are expected to come by 5:00. |
5:00’e kadar gelmeniz bekleniyor. |
1385 |
You’ll be able to drive a car in a few days. |
Birkaç gün içinde araba sürebileceksin. |
1386 |
Can you do it in one day? |
Onu bir günde yapabilir misin? |
1387 |
You should have refused his offer. |
Onun önerisini reddetmeliydin. |
1388 |
You need to have breakfast. |
Sabah kahvaltısı yapmalısın. |
1389 |
You need to have breakfast. |
Kahvaltı yapman gerekiyor. |
1390 |
Did you leave the window open? |
Pencereyi açık bıraktın mı? |
1391 |
You should by all means read the book. |
Bu kitabı mutlaka okumalısın. |
1392 |
Are you doing what you think is right? |
Doğru olduğunu düşündüğün şeyi yapıyor musun? |
1393 |
You made the mistake on purpose, didn’t you? |
Hatayı bilerek yaptın, değil mi? |
1394 |
You have to report to the police at once. |
Derhal polise bildirmek zorundasın. |
1395 |
You must always keep your hands clean. |
Ellerini her zaman temiz tutmalısın. |
1396 |
When did you begin learning German? |
Ne zaman Almanca öğrenmeye başladın? |
1397 |
Please go on with your story. |
Lütfen hikayene devam et. |
1398 |
Your story reminded me of my younger days. |
Senin hikâyen bana gençlik günlerimi hatırlattı. |
1399 |
I can hardly hear you. |
Siz güçlükle duyabiliyorum. |
1400 |
Please give me your permanent address. |
Lütfen bana kalıcı adresinizi verin. |
1401 |
Your parents didn’t come, did they? |
Annen ve baban gelmedi, değil mi? |
1402 |
Meg called you during your absence. |
Sen yokken Meg seni aradı. |
1403 |
I understand your position perfectly. |
Senin konumunu mükemmel şekilde anlıyorum. |
1404 |
If I were in your situation, I would do the same thing. |
Sizin durumunuzda olsam, aynı şeyi yaparım. |
1405 |
Is there anything you want that you don’t have? |
Sahip olmadığın istediğin bir şey var mı? |
1406 |
Your prophecy has come true. |
Kehanetin gerçekleşti. |
1407 |
Your friendship is most precious to me. |
Arkadaşlığın benim için değerli. |
1408 |
I admire you for your courage. |
Cesaretin için sana hayranım. |
1409 |
I admire your courage. |
Ben cesaretine hayranım. |
1410 |
I’ll keep your problems in mind. |
Problemlerini aklımda tutacağım. |
1411 |
You have lovely eyes, don’t you? |
Güzel gözlerin var, değil mi? |
1412 |
Your driver’s license has expired. |
Sürücü belgenin kullanım süresi doldu. |
1413 |
Write your name in capitals. |
Adını büyük harflerle yaz. |
1414 |
I know your name. |
Senin adını biliyorum. |
1415 |
Didn’t you hear your name called? |
İsminin söylendiğini duymadın mı? |
1416 |
Your daughter is not a child anymore. |
Kızınız artık bir çocuk değildir. |
1417 |
I admire your ignorance. |
Ben senin görmezliğine hayranım. |
1418 |
I have no interest in putting my money into your dreams. |
Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum. |
1419 |
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it’s more than just wishful thinking. |
Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır. |
1420 |
Your dream will come true some day. |
Rüyan bir gün gerçekleşecektir. |
1421 |
Your dream will come true some day. |
Hayalin günün birinde gerçek olacak. |
1422 |
It won’t be long before your dream comes true. |
Hayallerinin gerçekleşmesine az kaldı. |
1423 |
The day is sure to come when your dream will come true. |
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek. |
1424 |
The day will surely come when your dream will come true. |
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek. |
1425 |
The time will come when your dream will come true. |
Hayalinin gerçekleşeceği zaman gelecek. |
1426 |
You have a regular pulse. |
Düzenli bir nabzın var. |
1427 |
Tell me about your program for the future. |
Gelecek için programın hakkında bana anlat. |
1428 |
Your comic books are on the shelf. |
Senin çizgi romanların raftalar. |
1429 |
How pretty your sister is! |
Kız kardeşin ne kadar güzel! |
1430 |
What has become of your sister? |
Kız kardeşine ne oldu. |
1431 |
When did your sister leave Tokyo for London? |
Kız kardeşin Tokyo’dan Londra’ya ne zaman hareket etti? |
1432 |
What grade is your sister in? |
Kız kardeşin hangi sınıfta? |
1433 |
What’s your real purpose? |
Gerçek amacın nedir? |
1434 |
Your book is double the size of mine. |
Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar. |
1435 |
Your book is on the desk. |
Kitabın masanın üstünde. |
1436 |
I will be your guarantor. |
Ben senin garantörün olacağım. |
1437 |
Better to get advice from your lawyer. |
Avukatından tavsiye alsan iyi olur. |
1438 |
I am sick of your complaint. |
Ben, şikâyetinden bıktım. |
1439 |
Your allotment is $20. |
Senin hissen 20 dolar. |
1440 |
Your dress is unsuitable for the occasion. |
Elbisen ortam için uygun değil. |
1441 |
Your room is out of order. |
Sizin oda dağınık. |
1442 |
Your room is twice the size of mine. |
Senin odan benimkinin boyutunun iki katı kadar. |
1443 |
Your room must always be kept clean. |
Odanız her zaman temiz tutulmalıdır. |
1444 |
Please give my regards to your father. |
Lütfen babanıza selamlarımı iletin. |
1445 |
I’m tired of your complaints. |
Ben senin şikâyetlerinden usandım. |
1446 |
Your smile always makes me happy. |
Gülüşün beni hep mutlu ediyor. |
1447 |
It’s your move. |
Hamle sırası sende. |
1448 |
It’s your move. |
Senin hamlen. |
1449 |
Your hair is too long. |
Saçınız çok uzun. |
1450 |
Your hair really does look untidy. |
Saçınız gerçekten dağınık görünüyor. |
1451 |
Your remarks are off the point. |
Düşünceleriniz konudan uzak. |
1452 |
I can’t help being a fool. |
Bir aptal olmamak elimde değil. |
1453 |
Your problem is similar to mine. |
Senin sorunun benimkine benziyor. |
1454 |
You should know better at your age. |
Senin yaşında daha iyi bilmelisin. |
1455 |
At your age, I would think so, too. |
Senin yaşında ben de öyle düşünürdüm. |
1456 |
At your age, you ought to know better. |
Senin yaşında daha iyi bilmelisin. |
1457 |
Tell me about your daily life. |
Bana günlük yaşantından bahset. |
1458 |
At your age you ought to support yourself. |
Senin yaşında kendini geçindirmelisin. |
1459 |
Your second button is coming off. |
İkinci düğmen kopuyor. |
1460 |
You may read whichever book you like. |
İstediğin kitabı okuyabilirsin. |
1461 |
Without your consent, nothing can be done about it. |
Senin rızan olmadan, bu konuda hiçbir şey yapılamaz. |
1462 |
Your motive was admirable, but your action was not. |
Senin güdün takdire değer fakat eylemin değmez. |
1463 |
Check your answers with his. |
Cevaplarını onunkiyle karşılaştır. |
1464 |
Check your answer with his. |
Cevabını onunki ile karşılaştır. |
1465 |
Compare your answers with the teacher’s. |
Cevaplarını öğretmeninki ile karşılaştır. |
1466 |
Compare your answer with Tom’s. |
Cevabını Tom’unkiyle karşılaştır. |
1467 |
Compare your answer with Tom’s. |
Cevabını Tom’unki ile karşılaştır. |
1468 |
Your answer isn’t correct. Try again. |
Cevabın doğru değil, tekrar dene. |
1469 |
Your answer is right. |
Cevabınız doğru. |
1470 |
Your answer is anything but perfect. |
Yanıtınız mükemmel olmaktan uzak. |
1471 |
Your answer is wrong. |
Cevabınız yanlış. |
1472 |
Your answer is far from perfect. |
Cevabınız mükemmel olmaktan uzak. |
1473 |
Your answer is far from satisfactory. |
Cevabınız tatmin edici olmaktan uzaktır. |
1474 |
I think your answer is correct. |
Sanırım cevabınız doğru. |
1475 |
It doesn’t matter whether your answer is right or wrong. |
Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil. |
1476 |
Your efforts will soon pay off. |
Çabalarınız yakında karşılığını verecek. |
1477 |
I’m sure your efforts will result in success. |
Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim. |
1478 |
Your efforts will pay off one day. |
Çabalarınız bir gün karşılığını verecektir. |
1479 |
Your efforts will bear fruit someday. |
Çabalarınız bir gün meyvesini verecektir. |
1480 |
Your effort will be rewarded in the long run. |
Çabanız uzun vadede ödüllendirilecektir. |
1481 |
I hope your efforts will bear fruit. |
İnşallah çabalarınız meyvesini verecektir. |
1482 |
Come and see me when it is convenient for you. |
Senin için uygun olduğunda gel ve beni gör. |
1483 |
You can come and see me whenever it’s convenient for you. |
Senin için ne zaman uygun olursa gelebilir ve beni görebilirsin. |
1484 |
I forget your phone number. |
Ben telefon numaranızı unutuyorum. |
1485 |
I forget your telephone number. |
Telefon numaranı unuttum. |
1486 |
Had I known your telephone number, I would have called you. |
Telefon numaranı bilseydim, seni arardım. |
1487 |
May I use your phone? |
Telefonunuzu kullanabilir miyim? |
1488 |
Your suggestion came up at the meeting. |
Teklifiniz toplantıda ele alındı. |
1489 |
His proposal is out of the question. |
Onun önerisi, söz konusu değil. |
1490 |
Your suggestion will be rejected by the teacher. |
Öneriniz öğretmen tarafından reddedilecektir. |
1491 |
Your proposal is a bit extreme. |
Öneriniz biraz aşırı. |
1492 |
Your suggestion is of no practical use. |
Teklifiniz işe yaramaz. |
1493 |
I can’t agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable. |
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem. |
1494 |
I am in favor of your proposal. |
Ben önerinini lehindeyim. |
1495 |
I cannot agree to your proposal. |
Ben önerini kabul edemem. |
1496 |
There is certain to be some opposition to your suggestion. |
Senin önerine kesinlikle bir muhalefet olacak. |
1497 |
I don’t mean to object to your proposal. |
Amacım önerine itiraz etmek değil. |
1498 |
Bring your brother with you. |
Erkek kardeşini yanında getir. |
1499 |
Is there no alternative to what you propose? |
Teklif ettiğine alternatif yok mudur? |
1500 |
Your brother said you’d gone to Paris. |
Erkek kardeşin Paris’e gittiğini söyledi. |
1501 |
You’ll be paid according to the amount of work you do. |
Sana yaptığın işin miktarına göre ödeme yapılacak. |
1502 |
How many schools are there in your city? |
Şehrinizde kaç tane okul var? |
1503 |
Can I count on your loyalty? |
Ben sadakatine güvenebilir miyim? |
1504 |
I’ll act on your advice. |
Tavsiyeniz üzerine hareket edeceğim. |
1505 |
If only I had taken your advice. |
Keşke tavsiyenizi dinleseydim. |
1506 |
If it were not for your advice, I would be at a loss. |
Eğer tavsiyeniz olmasa, ne yapacağımı bilemem. |
1507 |
Without your advice, I would have been robbed of my bag. |
Tavsiyen olmasaydı çantam çalınmış olurdu. |
1508 |
If it had not been for your advice, I would have failed. |
Tavsiyeniz olmasa, başarısız olurdum. |
1509 |
It’s none of your business. |
Seni ilgilendirmez. |
1510 |
It’s none of your business. |
Onun sizinle bir ilgisi yok. |
1511 |
It’s none of your business. |
Bu sizi ilgilendirmez. |
1512 |
It’s none of your business. |
Bu seni ilgilendirmez. |
1513 |
Mind your own business! |
Seni ilgilendirmez. |
1514 |
Mind your own business! |
Kendi işine bak! |
1515 |
When is your birthday? |
Doğum günün ne zaman? |
1516 |
I will give you a bicycle for your birthday. |
Doğum günün için sana bir bisiklet vereceğim. |
1517 |
Your birthday is drawing near. |
Doğum günün yaklaşıyor. |
1518 |
You shall have a bicycle for your birthday. |
Doğum günün için bir bisikletin olacaktır. |
1519 |
I’ll find someone to fill in for you. |
Senin yerine çalışacak birini bulacağım. |
1520 |
Aren’t you being very rude? |
Çok kabalaşmıyor musun? |
1521 |
Your son has come of age. |
Oğlun reşit oldu. |
1522 |
Your son took part in the student movement, I hear. |
Oğlunuz öğrenci hareketi içinde yer aldı, ben duydum. |
1523 |
Is this your son, Betty? |
Bu senin oğlun mu, Betty? |
1524 |
I cannot accept your gift. |
Ben hediyeni kabul edemem. |
1525 |
I’m fed up with your constant complaining. |
Ben sürekli şikâyet etmenden bıktım. |
1526 |
What’s your major field? |
Asıl branş alanın nedir? |
1527 |
Your explanation won’t wash; it’s too improbable to be true. |
Açıklamanız inandırıcı olmayacak; o gerçek olamayacak kadar imkansız. |
1528 |
Your explanation sounds plausible, but it just doesn’t hold water. |
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil. |
1529 |
Go back to your seat. |
Koltuğunuza geri dönün. |
1530 |
Go back to your seat. |
Koltuğuna geri dön. |
1531 |
You may have good reason to think that your youth is over. |
Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir. |
1532 |
I can hear you, but I can’t see you. |
Seni işitebiliyorum ama seni göremiyorum. |
1533 |
I don’t for a moment doubt your honesty. |
Dürüstlüğünden bir an şüphe etmem. |
1534 |
Your policy is mistaken. |
Senin politikan yanlış. |
1535 |
Your marks were well below average this term. |
Bu dönem notların ortalamanın oldukça altında. |
1536 |
I was glad to hear of your success. |
Başarını duyduğuma memnun oldum. |
1537 |
I’m sure of your success. |
Başarınızdan eminim. |
1538 |
Your success excites my envy. |
Senin başarın beni kıskandırıyor. |
1539 |
Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity. |
Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır. |
1540 |
Your success depends upon whether you work hard or not. |
Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır. |
1541 |
Your success depends on whether you pass the STEP examination or not. |
Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır. |
1542 |
Your success is the result of your hard work. |
Başarınız sıkı çalışmanızın sonucudur. |
1543 |
I am glad to hear of your success. |
Başarını duyduğuma memnun oldum. |
1544 |
Which of your parents do you take after in character? |
Karakter olarak hangi ebeveynine benziyorsun? |
1545 |
You’re wide of the mark. |
Sizin tahmin hedeften uzak. |
1546 |
Your guess is entirely off the mark. |
Senin tahminin tamamen yanlış. |
1547 |
Your philosophy of life varies from mine. |
Senin yaşam felsefen benimkinden farklı. |
1548 |
You have no one but yourself to blame. |
Kendinden başka suçlayacak kimsen yok. |
1549 |
With reference to your request, I will support. |
Ricana istinaden, destekleyeceğim. |
1550 |
I read your new book with real delight. |
Gerçek bir zevkle kitabını okudum. |
1551 |
Your new dress becomes you very well. |
Yeni elbisen sana çok iyi yakışıyor. |
1552 |
Let me put down your new phone number in my notebook. |
Yeni telefon numaranı bilgisayarıma kaydedeyim. |
1553 |
Your behavior is creating a lot of problems. |
Davranışın çok sayıda sorun yaratıyor. |
1554 |
I am far from pleased with your behavior. |
Davranışından memnun olmaktan uzağım. |
1555 |
What was it that caused you to change your mind? |
Fikrini değiştirmene sebep olan neydi? |
1556 |
I didn’t mean to hurt you. |
Seni incitmek istemedim. |
1557 |
I didn’t mean to hurt you. |
Amacım seni incitmek değildi. |
1558 |
I didn’t mean to hurt you. |
Seni incitmek istememiştim. |
1559 |
I don’t like your taste in color. |
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum. |
1560 |
I like the way you smile. |
Gülümseme tarzını seviyorum. |
1561 |
Your advice is always helpful to me. |
Senin nasihatın bana her zaman yardımcı olmuştur. |
1562 |
I expect your help. |
Ben senin yardımını bekliyorum. |
1563 |
I don’t need your help. |
Benim sizin yardımınıza ihtiyacımız yok. |
1564 |
He is equal to the task. |
O, görev için uygundur. |
1565 |
We’ll start whenever you are ready. |
Hazır olduğunda başlayacağız. |
1566 |
We will exempt you from attending. |
Seni katılmaktan muaf tutacağız. |
1567 |
Write your address here. |
Adresini buraya yaz. |
1568 |
Your income is about twice as large as mine is. |
Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük. |
1569 |
I’ll miss your cooking. |
Aşçılığını özleyeceğim. |
1570 |
I received your letter yesterday. |
Mektubunu dün aldım. |
1571 |
Your letter made me happy. |
Mektubun beni mutlu etti. |
1572 |
Are your hands clean? |
Ellerin temiz mi? |
1573 |
Please lend me your car. |
Lütfen arabanı bana ödünç ver. |
1574 |
Would you mind lending me your car? |
Arabanı bana ödünç verir misin? |
1575 |
Give me a lift in your car. |
Beni arabanızla gideceğim yere kadar götürün. |
1576 |
Give me a lift in your car. |
Beni arabanıza alın. |
1577 |
Give me a lift in your car. |
Beni arabanızla gittiğiniz yere kadar götürün. |
1578 |
May I take your picture? |
Resmini çekebilir miyim? |
1579 |
May I take your picture? |
İzin ver senin fotoğrafını çekeyim. |
1580 |
I would like your picture. |
Resmini istiyorum. |
1581 |
Your questions were too direct. |
Sorularınız çok doğrudandı. |
1582 |
Will you lend me your dictionary? |
Bana sözlüğünü ödünç verir misin? |
1583 |
May I borrow your dictionary? |
Sözlüğünü ödünç alabilir miyim? |
1584 |
Could you lend me your bicycle for a couple of days? |
Bisikletini birkaç günlüğüne bana ödünç verebilir misin? |
1585 |
Your bicycle is similar to mine. |
Bisikletiniz benimkine benziyor. |
1586 |
Your bike is better than mine. |
Senin bisikletin benimkinden daha iyi. |
1587 |
Is your watch correct? |
Saatinizin doğru mudur? |
1588 |
Your watch seems to be very valuable. |
Saatiniz çok değerli görünüyor. |
1589 |
Your watch is similar to mine in shape and color. |
Senin saatin şekil ve renk olarak benimkine benziyor. |
1590 |
Your watch is ten minutes slow. |
Saatiniz on dakika geri. |
1591 |
What time is it by your watch? |
Saatin kaçı gösteriyor? |
1592 |
What time is it by your watch? |
Saatiniz kaçı gösteriyor? |
1593 |
Where are your things? |
Şeylerin nerede? |
1594 |
Your examination results are excellent. |
Sınav sonuçların mükemmel. |
1595 |
Just follow your heart. |
Sadece kalbini izle. |
1596 |
I think your work is all right. |
Bence işiniz tamam. |
1597 |
Your work is below average. |
işiniz ortalamanın altında. |
1598 |
What do you do? |
Ne iş yaparsınız? |
1599 |
How is your work coming along? |
İşin nasıl gidiyor? |
1600 |
May we accompany you on your walk? |
Yürüyüşünüzde size eşlik edebilir miyiz? |
1601 |
Compare your composition with the example. |
Kompozisyonunuzu örnekle karşılaştırın. |
1602 |
Your composition is very good, and it has few mistakes. |
Kompozisyonun çok iyi, ve çok az sayıda hatası var. |
1603 |
Your composition is as good as ever. |
Besten her zamanki gibi iyi. |
1604 |
Your composition is perfect except for a few mistakes. |
Birkaç hata hariç kompozisyonun mükemmel. |
1605 |
Your composition is free from all grammatical mistakes. |
Kompozisyonunda hiçbir dil bilgisi hatası yok. |
1606 |
Your composition is free from all grammatical mistakes. |
Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak. |
1607 |
There are few mistakes in your composition. |
Kompozisyonunda çok az sayıda hata var. |
1608 |
Your essay has some mistakes, but as a whole it is very good. |
Denemenin birkaç hatası var fakat bir bütün olarak çok iyi. |
1609 |
Your composition has a few mistakes. |
Kompozisyonunun birkaç hatası var. |
1610 |
Where do you come from? |
Nerelisin? |
1611 |
Where do you come from? |
Nerelisiniz? |
1612 |
Do you eat rice in your country? |
Ülkende pirinç yer misiniz? |
1613 |
Your behavior is too extraordinary. |
Davranışınız çok sıradışı. |
1614 |
I can’t decide unless you tell me your plan. |
Bana planını söylemezsen karar veremem. |
1615 |
Express your idea clearly. |
Fikrini açıkça ifade et. |
1616 |
We have decided to adopt your idea. |
Fikrini benimsemeye karar verdik. |
1617 |
Your ideas are different from mine. |
Senin fikirlerin benimkinden farklı. |
1618 |
Your idea is absolutely impossible. |
Fikrin kesinlikle imkansızdır. |
1619 |
Your view is too optimistic. |
Senin görüşün çok iyimser. |
1620 |
Your ideas are quite old fashioned. |
Fikirlerin oldukça çağ dışı. |
1621 |
Your thoughts are of no significance at all. |
Düşüncelerinizin hiçbir anlamı yok. |
1622 |
Your idea differs entirely from mine. |
Fikriniz benimkinden tamamen farklı. |
1623 |
I liked your idea and adopted it. |
Fikrini beğendim ve benimsedim. |
1624 |
You may invite any person you like. |
İstediğin herhangi bir kişiyi davet edebilirsin. |
1625 |
Choose your favorite racket. |
En sevdiğin raketi seç. |
1626 |
Do as you like. |
İstediğiniz gibi yapın. |
1627 |
Make your choice. |
Seçimini yap. |
1628 |
I am amazed at your audacity. |
Senin cüretine şaşırıyorum. |
1629 |
I know what you mean. |
Ne demek istediğinizi biliyorum. |
1630 |
What you are saying does not make sense. |
Söylediğinin anlamı yok. |
1631 |
I don’t quite follow you. |
Seni takip etmiyorum. |
1632 |
You are not consistent. |
Sen tutarlı değilsin. |
1633 |
It appears to me that you are right. |
Bana öyle geliyor ki sen haklısın. |
1634 |
I accept what you say to some extent. |
Söylediğini bir miktar kabul ediyorum. |
1635 |
I think you’re right. |
Sanırım sen haklısın. |
1636 |
You may be right. |
Haklı olabilirsin. |
1637 |
What you say is right. |
Söylediğin şey doğrudur. |
1638 |
I find it difficult to believe. |
İnanması güç geldi. |
1639 |
You are off the point. |
Konunun dışına çıktın. |
1640 |
What you say is usually true. |
Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor. |
1641 |
You should pay more attention to what you say. |
Ne söylediğine daha çok dikkat etmelisin. |
1642 |
I don’t follow. |
Ben izlemiyorum. |
1643 |
I don’t get what you mean. |
Ne demek istediğini anlamıyorum. |
1644 |
What’s become of your dog? |
Köpeğine ne oldu? |
1645 |
I have been anxious about your health. |
Sağlığınla ilgili kaygılandım. |
1646 |
You can go or stay, as you wish. |
Gidebilirsin ya da kalabilirsin, nasıl isterseniz. |
1647 |
I will go along with your plan. |
Planını destekleyeceğim. |
1648 |
Your plan seems better than mine. |
Senin planın benimkinden daha iyi görünüyor. |
1649 |
I approve of your plan. |
Ben planınızı onaylıyorum. |
1650 |
Tell me about your plan. |
Bana planından bahset. |
1651 |
There is a big hole in your stocking. |
Çorabında büyük bir delik var. |
1652 |
Your shoes are here. Where are mine? |
Sizin ayakkabılarınız burada. Benimkiler nerede? |
1653 |
Your shoes are here. |
Sizin ayakkabılar burada. |
1654 |
I’m sick of listening to your complaints. |
Şikâyetlerini dinlemekten bıktım. |
1655 |
I cannot help laughing at your folly. |
Çılgınlığınıza gülmemek elimde değil. |
1656 |
You can read any book that interests you. |
Sizi ilgilendiren herhangi bir kitap okuyabilirsiniz. |
1657 |
It is not wise to put your money on a horse. |
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil. |
1658 |
Had it not been for your cooperation, I could not have finished the work in time. |
İşbirliğin olmasaydı, işi zamanında bitiremezdim. |
1659 |
Do you know what you’re asking? |
Ne sorduğunu biliyor musun? |
1660 |
I forbid you to smoke. |
Senin sigara içmeni yasaklıyorum. |
1661 |
His argument is more radical than yours. |
Onun iddiası seninkinden daha radikal. |
1662 |
Your poor memory is due to poor listening habits. |
Senin kötü hafızan senin kötü dinleme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır. |
1663 |
I think your basic theory is wrong. |
Sanırım temel teorin yanlış. |
1664 |
Your wish will come true in the near future. |
İsteğiniz yakın gelecekte gerçekleşecek. |
1665 |
What’s your wish? |
Dileğin nedir? |
1666 |
Your eyes remind me of stars. |
Gözlerin bana yıldızları hatırlatıyor. |
1667 |
That is no business of yours. |
Bu sizi ilgilendirmez. |
1668 |
That is no business of yours. |
Bu seni ilgilendirmez. |
1669 |
Where is your school? |
Okulun nerede? |
1670 |
Make a sketch of your house. |
Evinizin bir krokisini yapın. |
1671 |
I wish I could live near your house. |
Keşke senin evine yakın yaşayabilsem. |
1672 |
How many rooms are there in your house? |
Evinizde kaç oda var? |
1673 |
Let’s meet halfway between your house and mine. |
Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım. |
1674 |
How far is it from your house to the park? |
Senin evin parka ne kadar uzakta? |
1675 |
Let’s discuss your love problems on the way back from school. |
Senin aşk problemlerini okuldan geri dönerken tartışalım. |
1676 |
The time has come for you to play your trump card. |
Kozunu oynama zamanın geldi. |
1677 |
It is surprising that your wife should object. |
Karının itiraz etmesi şaşırtıcı. |
1678 |
Can I use your pencil? |
Ben senin kurşun kalemini kullanabilir miyim? |
1679 |
Can I use your pencil? |
Ben kalemini kullanabilir miyim? |
1680 |
Your pencils need sharpening. |
Kurşun kalemlerin açılmalı. |
1681 |
You burnt a hole in my coat with your cigarette. |
Sigaranla ceketimde bir delik açtın. |
1682 |
Your speech will be recorded in history. |
Senin konuşman tarihte kaydedileck. |
1683 |
I count on your help. |
Sizin yardımınıza güveniyorum. |
1684 |
Your English is improving. |
İngilizcen gelişiyor. |
1685 |
Your English is perfect. |
Senin İngilizcen mükemmel. |
1686 |
I think your English has improved a lot. |
İngilizcenin çok geliştiğini düşünüyorum. |
1687 |
Your English has improved a lot. |
Senin İngilizcen çok gelişti. |
1688 |
Your method of teaching English is absurd. |
Senin İngilizce öğretme yöntemin saçmadır. |
1689 |
I want your opinion. |
Ben senin görüşünü istiyorum. |
1690 |
Your opinion is similar to mine. |
Senin fikrin benimkine benziyor. |
1691 |
Your opinion is very constructive. |
Düşünceniz çok yapıcı. |
1692 |
I agree with some of your opinions. |
Fikirlerinden bazılarına katılıyorum. |
1693 |
Your idea sounds like a good one. |
Fikrin iyi bir fikir gibi geliyor. |
1694 |
I’ll study your report. |
Ben senin raporunu çalışacağım. |
1695 |
I was disappointed with your paper. |
Kitabınla hayal kırıklığına uğradım. |
1696 |
Your selfishness will lose you your friends. |
Bencilliğin sana arkadaşlarına mâl olacak. |
1697 |
Your selfishness will lose you your friends. |
Bencilliğin sana arkadaşlarını kaybettirecek. |
1698 |
I entirely approve of what you say. |
Söylediklerinizi tamamen onaylıyorum. |
1699 |
I am losing my patience with you. |
Sana karşı sabrımı kaybediyorum. |
1700 |
Your method is different from mine. |
Sizin yöntem benimkinden farklı. |
1701 |
You’re on the right track. |
Siz doğru yoldasınız. |
1702 |
Your time is up. |
Zamanın bitti. |
1703 |
I’ll give you anything that you want. |
Sana istediğin bir şeyi vereceğim. |
1704 |
Can I use your pen? |
Ben senin kalemini kullanabilir miyim? |
1705 |
Your pen is better than mine. |
Senin dolma kalemin benimkinden iyidir. |
1706 |
As you make your bed, so you must lie in it. |
Kendi düşen ağlamaz. |
1707 |
Your plan sounds great. |
Planın muhteşem görünüyor. |
1708 |
If I find your passport, I’ll call you at once. |
Pasaportunu bulursam seni hemen ararım. |
1709 |
Your tie blends well with your suit. |
Kravatın takım elbisen ile uymuş. |
1710 |
Your tie has come undone. |
Kravatın çözülmedi. |
1711 |
Your dress is very nice. |
Senin elbisen çok hoş. |
1712 |
I’ll give you a call before I visit you. |
Ziyaret etmeden önce sizi ararım. |
1713 |
I’ll come to your place. |
Senin yerine geleceğim. |
1714 |
I’m glad that your team won the game. |
Takımınızın maçı kazandığına memnun oldum. |
1715 |
I’ll make a model plane for you. |
Senin için bir model uçak yapacağım. |
1716 |
I’m not going out on a limb for you because you never helped me before. |
Daha önce bana hiç yardım etmediğinden dolayı senin için riske girmeyeceğim. |
1717 |
I will do all I can for you. |
Senin için yapabileceğim her şeyi yapacağım. |
1718 |
Don’t be angry with me, for I did it for your sake. |
Bana kızma, ben onu senin hatırın için yaptım. |
1719 |
I am ready to do anything for you. |
Ben senin için herhangi bir şeyi yapmaya hazırım. |
1720 |
I will do anything for you. |
Senin için her şeyi yapacağım. |
1721 |
I’d do any damn thing for you. |
Ben sizin için herhangi bir lanet şeyi yapardım. |
1722 |
I’d jump through hoops for you. |
Ben sizin için çemberlerden atlamak isterdim. |
1723 |
Your excellent work puts me to shame. |
Mükemmel işin beni utandırır. |
1724 |
Your shirt button is coming off. |
Gömleğinin düğmesi düşüyor. |
1725 |
I respect you for what you have done. |
Yaptığın için sana saygı duyuyorum. |
1726 |
We are worried about you. |
Senin hakkında endişeliyiz. |
1727 |
I have absolute trust in you. |
Benim sana tam güvenim var. |
1728 |
Your cake is delicious. |
Kek’in lezzetli. |
1729 |
Your collar has a stain on it. |
Yakanda bir leke var. |
1730 |
Your collar has a stain on it. |
Senin yakanda leke var. |
1731 |
Here is your bag. |
İşte senin çantan. |
1732 |
I took your umbrella by mistake. |
Yanlışlıkla senin şemsiyeni aldım. |
1733 |
Your mother is in critical condition. |
Annen kritik durumda. |
1734 |
I’d like to see your father. |
Babanla görüşmek istiyorum. |
1735 |
Your sister looks as noble as if she were a princess. |
Kız kardeşin sanki bir prenses kadar asil görünüyor. |
1736 |
Is your uncle still abroad? |
Amcan hâlâ yurt dışında mı? |
1737 |
What does your aunt do? |
Teyzen ne iş yapar? |
1738 |
Where does your uncle live? |
Amcan nerede yaşıyor? |
1739 |
I have no idea what you mean. |
Ne demek istediğin hakkında hiçbir fikrim yok. |
1740 |
I’m tired of your everlasting grumbles. |
Bitmek bilmeyen yakınmalarından bıktım. |
1741 |
Your chair is identical to mine. |
Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı. |
1742 |
I believe you. |
Sana inanıyorum. |
1743 |
I believe you. |
Size inanıyorum. |
1744 |
I don’t agree with you. |
Sizinle aynı fikirde değilim. |
1745 |
Your idea is definitely worth thinking about. |
Fikriniz kesinlikle düşünmeye değer. |
1746 |
I will dry your T-shirt. |
Tişörtünü kurutacağım. |
1747 |
Your T-shirt will dry soon. |
Tişörtün birazdan kurur. |
1748 |
I regret that I told you. |
Sana söylediğime pişmanım. |
1749 |
I regret that I told you. |
Sana söylediğim şeyden dolayı pişmanım. |
1750 |
I have something to tell you. |
Sana söyleyecek bir şeyim var. |
1751 |
I was almost afraid to talk to you. |
Neredeyse seninle konuşmaya korkuyordum. |
1752 |
I have some good news for you. |
Senin için bazı iyi haberlerim var. |
1753 |
I will find you a good doctor. |
Sana iyi bir doktor bulacağım. |
1754 |
I want you to go to the post office. |
Postaneye gitmeni istiyorum. |
1755 |
I’ll make you a model plane. |
Sana bir model uçak yapacağım. |
1756 |
I want you to read this book. |
Ben senin bu kitabı okumanı istiyorum. |
1757 |
I have a message for you from her. |
Sizin için ondan bir mesajım var. |
1758 |
You can’t have understood what he said. |
Onun söylediğini anlamış olamazsın. |
1759 |
I feel for you. |
Çektiklerinizi anlıyorum. |
1760 |
I refuse to be treated like a slave by you. |
Senin tarafından bir köle gibi davranılmayı reddediyorum. |
1761 |
You are wanted on the phone. |
Telefonda isteniyorsun. |
1762 |
I couldn’t call you; the telephone was out of order. |
Seni arayamadım; telefon bozuktu. |
1763 |
I’ll lend it to you. |
Ben onu sana ödünç vereceğim. |
1764 |
I’ll make you a new suit. |
Ben sana yeni bir takım yapacağım. |
1765 |
I ordered you to get out. |
Sana çıkmanı emrettim. |
1766 |
I was going to write to you, but I was too busy. |
Sana yazacaktım ama çok meşguldüm. |
1767 |
Who is that girl waving to you? |
Sana el sallayan kız kimdir? |
1768 |
I’ll teach you how to drive a car. |
Bir arabayı nasıl süreceğini sana öğreteceğim. |
1769 |
I would like you to go instead of me. |
Benim yerime senin gitmeni istiyorum. |
1770 |
I’ll lend you my notebook. |
Defterimi sana ödünç vereceğim. |
1771 |
I want you to go. |
Ben gitmeni istiyorum. |
1772 |
I have been reflecting on what you said to me. |
Senin bana söylediğine kafa yoruyorum. |
1773 |
I wanted to show it to you. |
Ben size onu göstermek istedim. |
1774 |
I’m very glad to see you. |
Seni gördüğüme çok memnun oldum. |
1775 |
I am looking forward to seeing you. |
Seni görmek için can atıyorum. |
1776 |
How I’ve missed you! |
Seni nasıl da özledim! |
1777 |
I’ll tell you how to swim. |
Nasıl yüzüleceğini sana anlatacağım. |
1778 |
I would like you to come with me. |
Benimle birlikte gelmeni istiyorum. |
1779 |
You ought to have seen it. |
Onu görmeliydin. |
1780 |
I want you to work harder. |
Daha çok çalışmanı istiyorum. |
1781 |
I want to see you again. |
Seni tekrar görmek istiyorum. |
1782 |
I’m leaving it to you. |
Onu size bırakıyorum. |
1783 |
You have a bright future. |
Parlak bir geleceğin var. |
1784 |
You have no cause for anger. |
Kızmak için nedenin yok. |
1785 |
You’ve got nothing to complain of. |
Şikâyet etmekten başka yapacak bir şeyin yok. |
1786 |
You have a tendency to talk too fast. |
Çok hızlı konuşma eğiliminiz var. |
1787 |
I expect you to be punctual. |
Dakik olmanı bekliyorum. |
1788 |
There is nothing wrong with you. |
Sende hata yok. |
1789 |
You have a gift for music. |
Senin müziğe doğuştan yeteneğin var. |
1790 |
I can’t lie to you. |
Sana yalan söyleyemem. |
1791 |
I can’t hide the fact from you. |
Gerçeği sizden saklayamam. |
1792 |
You make me feel so guilty. |
Sen bana çok suçlu hissettiriyorsun. |
1793 |
I expect you to work harder. |
Daha çok çalışmanı bekliyorum. |
1794 |
There are few high-ranking positions left open for you. |
Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var. |
1795 |
You are entitled to try once again. |
Bir kez daha deneme hakkın var. |
1796 |
You are hopeless. |
Sen umutsuzsun. |
1797 |
You have a good friend in me. |
Benim içimde iyi bir arkadaşın var. |
1798 |
I’m afraid this job is too much for you. |
Korkarım bu iş senin için çok fazla. |
1799 |
I expect you know all about it. |
Ben sizin bu konuda her şeyi bildiğinizi umuyorum. |
1800 |
You have no business doing it. |
Onu yapmaya hakkın yok. |
1801 |
You deserve the prize. |
Ödülü hak ediyorsun. |
1802 |
You have no right to say so. |
Öyle söylemeye hakkın yok. |
1803 |
I blush for you. |
Senin adına utanıyorum. |
1804 |
Green suits you. |
Yeşil size uyar. |
1805 |
Green suits you. |
Yeşil size uyuyor. |
1806 |
I am disgusted with you. |
Senden iğreniyorum. |
1807 |
I can’t thank you enough. |
Sana yeterince teşekkür edemem. |
1808 |
I can’t thank you enough. |
Ben yeterince teşekkür edemiyorum. |
1809 |
You have no right to oppose our plan. |
Planımıza karşı çıkmaya hakkın yok. |
1810 |
All you can do is to wait. |
Tüm yapabileceğin beklemektir. |
1811 |
I can’t keep up with you. |
Sana ayak uyduramıyorum. |
1812 |
I’d like to talk with you in private. |
Ben sizinle özel olarak konuşmak istiyorum. |
1813 |
How can you say that? |
Onu nasıl söyleyebilirsin? |
1814 |
You should have seen it. |
Onu görmeliydiniz. |
1815 |
You should have seen it. |
Onu görmeliydin. |
1816 |
I’ll stand behind you if you are going to do it. |
Eğer onu yapacaksan, arkanda olacağım. |
1817 |
I’ll stand behind you if you are going to do it. |
Eğer onu yapacaksan arkanda duracağım. |
1818 |
I guess that you can’t do it. |
Sanırım onu yapamazsın. |
1819 |
I guess that you can’t do it. |
Sanırım sen onu yapamazsın. |
1820 |
We want you to sing the song. |
Şarkıyı söylemeni istiyoruz. |
1821 |
Didn’t I tell you so? |
Size öyle söylemedim mi? |
1822 |
I’m anxious to see you. |
Seni görmek için can atıyorum. |
1823 |
You shall have a reward. |
Siz bir ödül alacaksınız. |
1824 |
I’ll lend you this book. |
Ben bu kitabı size ödünç vereceğim. |
1825 |
I’ll give you this pendant. |
Bu kolyeyi size vereceğim. |
1826 |
I’ll give you this camera. |
Bu kamerayı size vereceğim. |
1827 |
I’ll give you this money. |
Ben bu parayı size vereceğim. |
1828 |
Never did I dream of meeting you here. |
Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim. |
1829 |
It is quite a surprise to see you here. |
Seni burada görmek oldukça sürpriz oldu. |
1830 |
I little dreamed of seeing you here. |
Seni burada görmeyi çok az hayal ettim. |
1831 |
You play the guitar quite like a professional, don’t you? |
Sen oldukça bir profesyonel gibi gitar çalıyorsun, değil mi? |
1832 |
Let me give you some advice. |
Sana biraz tavsiye vereyim. |
1833 |
I’ll treat you. |
Ben sizi tedavi edeceğim. |
1834 |
I’ll treat you. |
Size ısmarlayacağım. |
1835 |
I have a nice present to give you. |
Size verecek hoş bir hediyem var. |
1836 |
Can you do that? |
Onu yapabilir misin? |
1837 |
I owe you ten dollars. |
Sana on dolar borçluyum. |
1838 |
You should not play a joke on me. |
Siz benimle şaka yapmamalısınız. |
1839 |
Do your work in your own way. |
Kendi tarzınızla işinizi yapın. |
1840 |
I thought you’d be the last person to do such a thing. |
Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm. |
1841 |
If I were you, I’d be able to succeed. |
Yerinde olsam başarabilirdim. |
1842 |
You can make it! Go for it. I’ll stand by you. |
Onu yapabilirsin! Kim tutar seni. Yardımına hazır olacağım. |
1843 |
You deserve to succeed. |
Başarılı olmayı hak ediyorsun. |
1844 |
I can’t think of life without you. |
Sensiz hayat düşünemiyorum. |
1845 |
I have no more time to talk with you. |
Seninle konuşmak için daha fazla zamanım yok. |
1846 |
You and I are good friends. |
Sen ve ben iyi arkadaşlarız. |
1847 |
You and I are the same age. |
Sen ve ben aynı yaştayız. |
1848 |
Is it right that you and I should fight? |
Senin ve benim dövüşmemiz gerektiği doğru mu? |
1849 |
What’s your relation with him? |
Onunla akrabalığınız nedir? |
1850 |
He, just like you, is a good golfer. |
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü. |
1851 |
I as well as you am to blame. |
Senin kadar ben de suçlanacağım. |
1852 |
I am not excited any more than you are. |
Ben senden daha heyecanlı değilim. |
1853 |
I, as well as you, was late for school yesterday. |
Dün senin kadar ben de okula geç kaldım. |
1854 |
I share your idea. |
Ben senin fikrini paylaşıyorum. |
1855 |
I bought the same shirt as yours. |
Seninki gibi aynı gömleği aldım. |
1856 |
He is no more a fool than you are. |
O senden daha fazla bir aptal değil. |
1857 |
There is a fundamental difference between your opinion and mine. |
Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır. |
1858 |
I’d like to go to the seaside with you. |
Seninle sahile gitmek istiyorum. |
1859 |
I wish I could go to the party with you. |
Keşke seninle birlikte partiye gelebilsem. |
1860 |
I beg to differ, as I disagree with your analysis of the situation. |
Senin durum analizinle ilgili aynı fikirde olmadığım için, maalesef aynı görüşte değilim. |
1861 |
It pains me to disagree with your opinion. |
Fikrine katılmamak beni üzüyor. |
1862 |
I often think about the place where I met you. |
Ben sık sık seninle tanıştığım yer hakkında düşünüyorum. |
1863 |
I would like to go to the concert with you. |
Seninle birlikte konsere gitmek istiyorum. |
1864 |
You really are hopeless. |
Sen gerçekten ümitsizsin. |
1865 |
There is enough bread for all of you. |
Hepinize yetecek kadar ekmek var. |
1866 |
Divide the cake among you three. |
Turtayı üçünüz aranızda bölüşün. |
1867 |
Divide the cake among you three. |
Üçünüz arasında pastayı bölüştürün. |
1868 |
You students are supposed to be diligent. |
Öğrenciler gayretli olmalılar. |
1869 |
How old will you be next year? |
Gelecek yıl kaç yaşında olacaksın. |
1870 |
You must not smoke till you grow up. |
Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin. |
1871 |
What are you learning from the teacher? |
Öğretmenden ne öğreniyorsun? |
1872 |
You are young boys. |
Siz genç erkeksiniz. |
1873 |
You are young boys. |
Siz genç erkeklersiniz. |
1874 |
You belong to the next generation. |
Sen gelecek nesile aitsin. |
1875 |
You may swim now. |
Şimdi yüzebilirsin. |
1876 |
You are to hand in your assignments by Monday. |
Ödevlerini pazartesiye kadar elden teslim edeceksin. |
1877 |
You didn’t need to hurry. |
Acele etmene gerek yoktu. |
1878 |
You must conform to the rules. |
Kurallara uymak zorundasın. |
1879 |
All of you did good work. |
Hepiniz iyi iş yaptınız. |
1880 |
What do you learn at school? |
Okulda ne öğreniyorsun? |
1881 |
You should try to be more polite. |
Daha kibar olmayı denemelisin. |
1882 |
You should try to be more polite. |
Daha kibar olmaya çalışmalısınız. |
1883 |
All of you are diligent. |
Hepiniz çalışkansınız. |
1884 |
You must start at once. |
Derhal başlamalısın. |
1885 |
It is imperative for you to act at once. |
Derhal hareket etmen zorunludur. |
1886 |
You must study hard and learn many things. |
Çok çalışmalısın ve çok şey öğrenmelisin. |
1887 |
All you have to do is to learn this sentence by heart. |
Tüm yapmanız gereken bu cümleyi ezbere öğrenmek. |
1888 |
Are you students at this school? |
Bu okulda öğrenci misiniz? |
1889 |
You have to share the cake equally. |
Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın. |
1890 |
You should know what to read. |
Ne okuyacağını bilmelisin. |
1891 |
Compare your translation with the one on the blackboard. |
Çevirini tahtada olanla karşılaştır. |
1892 |
Compare your sentence with the one on the blackboard. |
Cümleni tahtadakiyle karşılaştır. |
1893 |
Who is your teacher? |
Öğretmenin kimdir? |
1894 |
What was the cause of your quarrel? |
Sizin tartışmanızın nedeni neydi? |
1895 |
I don’t approve your decision. |
Senin kararını tasvip etmiyorum. |
1896 |
I wonder which of you will win. |
Hanginizin kazanacağını merak ediyorum. |
1897 |
There are merits and demerits to both your opinions so I’m not going to decide right away which to support. |
Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim. |
1898 |
Your team is stronger than ours. |
Senin takım bizimkinden daha güçlü. |
1899 |
Any of you can do it. |
Sizden biri onu yapabilir. |
1900 |
If you’re going to the beach, count me in. |
Sahile gidersen beni de dahil et. |
1901 |
Boys, don’t make any noise. |
Çocuklar, hiç gürültü yapmayın? |
1902 |
Not only you but I also was to blame. |
Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım. |
1903 |
Not only are you wrong, but I am wrong too. |
Sadece siz değil aynı zamanda ben de hatalıyım. |
1904 |
We are both to blame. |
Sadece siz değil aynı zamanda ben de suçlanmalıyım. |
1905 |
You are not the only one responsible for it, I am too. |
Onun için sadece siz değil aynı zamanda ben de sorumluyum. |
1906 |
Only you answered the question. |
Soruyu sadece siz yanıtladınız. |
1907 |
Only you can carry the bag. |
Çantayı sadece siz taşıyabilirsiniz. |
1908 |
What a memory you have. |
Ne hafızan var! |
1909 |
You’re the only one who can do it. |
Onu yapabilecek tek kişisin. |
1910 |
I’m quite all right if you have no objection to it. |
Eğer sizin bir itirazınız yoksa ben oldukça iyiyim. |
1911 |
You are the man I’ve been looking for. |
Aradığım adamsın. |
1912 |
You’re the best man for the job. |
Bu iş için en iyi adamsın. |
1913 |
Don’t you move from here. |
Buradan ayrılmayın. |
1914 |
I hadn’t recognized the importance of this document until you told me about it. |
Sen bana söyleyene kadar ben bu belgenin önemini fark etmemiştim. |
1915 |
I was disappointed at your absence. |
Yokluğun beni hayal kırıklığına uğrattı. |
1916 |
I had been to the hospital before you came. |
Sen gelmeden önce hastanedeydim. |
1917 |
I had no idea that you were coming. |
Geleceğin hakkında fikrim yoktu. |
1918 |
It doesn’t matter whether you come or not. |
Gelip gelmemen önemli değil. |
1919 |
It does not matter to me whether you come or not. |
Gelip gelmemen benim için önemli değil. |
1920 |
It’s a pity that you can’t come. |
Ne yazık ki gelemezsin. |
1921 |
As long as you are here, we might as well begin. |
Burada olduğuna göre, başlayabiliriz. |
1922 |
What is it that you want? |
İstediğiniz nedir? |
1923 |
I want you. |
Seni istiyorum. |
1924 |
Either you or your friend is wrong. |
Ya sen ya da arkadaşın hatalı. |
1925 |
I’m amazed by the ease with which you solve the problem. |
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım. |
1926 |
I will have left when you return. |
Döndüğünüzde gitmiş olacağım. |
1927 |
He will have left here by the time you return. |
Sen dönmeden önce o buradan ayrılmış olacak. |
1928 |
I will have left here before you return. |
Sen dönmeden önce ben buradan ayrılmış olacağım. |
1929 |
I take it from your silence that you are not satisfied with my answer. |
Sessizliğinden cevabımdan tatmin olmadığın sonucuna vardım. |
1930 |
We thought we would write out the directions, in case you got lost. |
Kaybolma ihtimalinize karşı yönleri yazmayı düşündük. |
1931 |
I want to know if you’ll be free tomorrow. |
Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum. |
1932 |
I am glad that you have returned safe. |
Sağ salim geri döndüğüne memnunum. |
1933 |
What would you do if you were in my place? |
Benim yerimde olsaydın ne yapardın? |
1934 |
I would like you to think about what you would have done in my place. |
Ben yerimde ne yapacağını düşünmeni istiyorum. |
1935 |
What would you do in my place? |
Benim yerimde ne yapardın? |
1936 |
That you don’t believe me is a great pity. |
Bana inanmaman çok üzücü. |
1937 |
The information you gave me is of little use. |
Bana verdiğin bilgi az kullanılır. |
1938 |
You or I will be chosen. |
Siz ya da ben seçileceğim. |
1939 |
Either you or I am wrong. |
Ya siz ya da ben hatalıyım. |
1940 |
It is not necessary for you to take his advice if you don’t want to. |
Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok. |
1941 |
If you’re busy, I’ll help you. |
Eğer meşgulseniz, ben size yardımcı olacağım. |
1942 |
If you’re busy, I’ll help you. |
Meşgulsen, sana yardım edeceğim. |
1943 |
If you’re busy, I’ll help you. |
Meşgulseniz, size yardım edeceğim. |
1944 |
Didn’t they teach you common sense as well as typing at the school where you studied? |
Eğitim yaptığın okulda yazı yazmanın yanı sıra sağduyuyu öğretmediler mi? |
1945 |
I noticed you entering my room. |
Ben seni odaya girerken fark ettim. |
1946 |
Never did I dream that you would lose. |
Kaybolacağını asla hayal etmedim. |
1947 |
I will lend you whatever book you need. |
İhtiyacın olan her kitabı sana ödünç vereceğim. |
1948 |
I need you. |
Sana ihtiyacım var. |
1949 |
You do not necessarily have to go there yourself. |
Oraya mutlaka kendin gitmek zorunda değilsin. |
1950 |
Whether you like her or not, you can’t marry her. |
Ondan hoşlan ya da hoşlanma, onunla evlenemezsin. |
1951 |
I don’t know whether you like her or not. |
Onu sevip sevmediğini bilmiyorum. |
1952 |
I don’t know whether you like her or not. |
Ondan hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyorum. |
1953 |
It is not good that you did not ask her name. |
Onun adını sormamış olman iyi değil. |
1954 |
It is cruel of you to find fault with her. |
Onda kusur bulduğun için zalimsin. |
1955 |
Does he know that you love him? |
Senin onu sevdiğini o biliyor mu? |
1956 |
I can’t approve of your going out with him. |
Onunla çıkmanı onaylayamam. |
1957 |
I don’t approve of your going out with him. |
Onunla çıkmanı onaylamıyorum. |
1958 |
I saw you with a tall boy. |
Seni uzun boylu bir çocukla gördüm. |
1959 |
He is no more foolish than you are. |
O senden daha aptal değildir. |
1960 |
It is amazing that you won the prize. |
Ödülü kazanman şaşırtıcı. |
1961 |
It is amazing; you should have won the prize. |
Şaşırtıcı; ödülü kazanmalıydın. |
1962 |
I’ll take over your duties while you are away from Japan. |
Sen Japonya’dan uzaktayken görevlerini ben üsleneceğim. |
1963 |
I am going to do it whether you agree or not. |
Kabul etsende etmesende onu yapacağım. |
1964 |
I don’t object to your going out to work, but who will look after the children? |
Ben çalışmak için dışarı gitmene itiraz etmiyorum fakat çocuklara kim bakacak. |
1965 |
I’m very happy you’ll be visiting Tokyo next month. |
Gelecek ay Tokyo’yu ziyaret edeceğin için çok mutluyum. |
1966 |
You have good reason to be angry. |
Kızgın olmak için iyi nedenin var. |
1967 |
The success resulted from your efforts. |
Başarı çabalarının sonucudur. |
1968 |
We were just talking about you when you called. |
Sen aradığında biz de tam senden bahsediyorduk. |
1969 |
It is difficult for you to climb to the mountaintop. |
Doruğa tırmanman zordur. |
1970 |
It’s quite plain that you haven’t been paying attention. |
Dikkat etmediğin oldukça açık. |
1971 |
Your advice led me to success. |
Senin nasihatın beni başarıya götürdü. |
1972 |
Your advice led me to success. |
Senin nasihatından dolayı başarabildim. |
1973 |
Your advice led me to success. |
Bana verdiğin nasihattan dolayı başarabildim. |
1974 |
It is a pity that you can’t join us. |
Ne yazık ki bize katılamazsın. |
1975 |
You had better not wake me up when you come in. |
İçeri geldiğin zaman beni uyandırmasan iyi olur. |
1976 |
I sincerely hope that you will soon recover from your illness. |
İçtenlikle umuyorum ki yakında hastalığından iyileşeceksin. |
1977 |
Unless you make a decision quickly, the opportunity will be lost. |
Çabucak karar vermezsen, fırsat kaybedilecek. |
1978 |
I hope that you will get well soon. |
İnşallah yakında iyileşirsin. |
1979 |
I found the very thing you had been looking for. |
Tam aradığın şeyi buldum. |
1980 |
It is plain that you have done this before. |
Bunu daha önce yaptığın açık. |
1981 |
I don’t care whichever you choose. |
Hangisini seçtiğin umurumda değil. |
1982 |
It is not surprising that you should be scolded by your teacher. |
Öğretmenin tarafından azarlanman sürpriz değil. |
1983 |
You speak first; I will speak after. |
Önce sen konuş, ben daha sonra konuşacağım. |
1984 |
I guess you are right. |
Haklısınız sanırım. |
1985 |
I guess you are right. |
Sanırım haklısınız. |
1986 |
If you are honest, I will hire you. |
Eğer dürüstsen, seni işe alacağım. |
1987 |
Do what you think is right. |
Doğru olduğunu düşündüğün şeyi yap. |
1988 |
Your success depends on your efforts. |
Sizin başarınız sizin çabalarınıza bağlıdır. |
1989 |
Whether you will succeed or not depends on your efforts. |
Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır. |
1990 |
I’m so glad that you succeeded. |
Başardığına çok memnun oldum. |
1991 |
I am glad that you have succeeded. |
Başardığına memnun oldum. |
1992 |
I’m glad to hear of your success. |
Başarını duyduğuma memnun oldum. |
1993 |
Tell me when you will call me. |
Bana beni ne zaman arayacağını söyle. |
1994 |
What happened to the girl you were sharing the bedroom with? |
Yatak odanı paylaştığın kıza ne oldu? |
1995 |
You may or may not win. |
Kazanabilirsin ya da kazanamayabilirsin. |
1996 |
I will do it on the condition that you help me. |
Bana yardım etmen şartıyla onu yaparım. |
1997 |
If it were not for your help, I might have failed. |
Yardımınız olmasaydı, ben başarısız olabilirdim. |
1998 |
Thanks to your help, I could understand the book quite well. |
Yardımın sayesinde, kitabı oldukça iyi anlayabildim. |
1999 |
Your o’s look like a’s. |
Senin O’ların A’ya benziyor. |
2000 |
They will have arrived there before you start. |
Sen başlamadan önce onlar oraya varmış olacak. |
2001 |
He came after you left. |
Sen gittikten sonra geldi. |
2002 |
He came after you left. |
Sen ayrıldıktan sonra geldi. |
2003 |
You must do your homework at once. |
Derhal ev ödevini yapmalısın. |
2004 |
Who took care of the dog while you were away? |
<