English to Turkish sentences collection for daily use and to improvise the language.

For more sentences try our free android app.
1 | Let’s try something. | Bir şeyler deneyelim! |
2 | I have to go to sleep. | Yatmaya gitmek zorundayım. |
3 | I have to go to sleep. | Uyumam lazım. |
4 | Today is June 18th and it is Muiriel’s birthday! | Bugün 18 Haziran ve Muiriel’in doğum günü! |
5 | Muiriel is 20 now. | Muiriel şimdi 20 yaşında. |
6 | Muiriel is 20 now. | Muiriel şimdi 20. |
7 | The password is “Muiriel”. | Şifre “Muiriel”. |
8 | The password is “Muiriel”. | Parola “Muiriel”. |
9 | The password is “Muiriel”. | Şifre ” Muiriel ” dir. |
10 | I will be back soon. | Yakında geri döneceğim. |
11 | I’m at a loss for words. | Diyecek söz bulamıyorum. |
12 | This is never going to end. | Bu sonuna kadar asla gitmez. |
13 | I just don’t know what to say. | Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum. |
14 | I just don’t know what to say. | Ben, henüz ne söyleyeceğimi bilmiyorum. |
15 | That was an evil bunny. | O kötü bir tavşandı. |
16 | I was in the mountains. | Ben dağlardaydım. |
17 | I don’t know if I have the time. | Zamanım olup olmadığını bilmiyorum. |
18 | Education in this world disappoints me. | Bu dünyadaki eğitim beni hayal kırıklığına uğratıyor. |
19 | You’re in better shape than I am. | Siz benden daha çok formdasınız. |
20 | You are in my way. | Sen benim yolumdasın. |
21 | This will cost €30. | Bu €30’a mal olacak. |
22 | I make €100 a day. | Günde 100 avro kazanırım. |
23 | I may give up soon and just nap instead. | Yakında vazgeçebilirim ve onun yerine sadece şekerleme yapabilirim. |
24 | That won’t happen. | O olmayacak. |
25 | Sometimes he can be a strange guy. | Bazen acayip bir adam olabiliyor. |
26 | I’ll do my best not to disturb your studying. | Çalışmanı bölmemek için elimden gelenin en iyisini yapacağım. |
27 | I can only wonder if this is the same for everyone else. | Sadece bunun başka biri için aynı olup olmadığını merak edebilirim. |
28 | I miss you. | Seni özledim. |
29 | I miss you. | Seni özlüyorum. |
30 | I’ll call them tomorrow when I come back. | Yarın geri döndüğümde onları arayacağım. |
31 | I’ll call them tomorrow when I come back. | Geri döndüğümde onları yarın ararım. |
32 | I always liked mysterious characters more. | Her zaman gizemli karakterleri daha çok sevdim. |
33 | You should sleep. | Uyuman gerek. |
34 | I’m going to go. | Gideceğim. |
35 | I’m going to go. | Gidiyorum. |
36 | I told them to send me another ticket. | Onlara bana bir bilet daha göndermelerini söyledim. |
37 | You’re so impatient with me. | Bana karşı çok sabırsızsın. |
38 | I can’t live that kind of life. | Ben o tür bir hayat yaşayamam. |
39 | I once wanted to be an astrophysicist. | Bir zamanlar bir astrofizikçi olmak istedim. |
40 | I never liked biology. | Ben biyolojiyi hiç sevmedim. |
41 | The last person I told my idea to thought I was nuts. | Fikrimi söylediğim son kişi deli olduğumu düşündü. |
42 | If the world weren’t in the shape it is now, I could trust anyone. | Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem. |
43 | If the world weren’t in the shape it is now, I could trust anyone. | Eğer dünya şimdiki şeklinde olmasaydı herhangi birine güvenebilirdim. |
44 | It is unfortunately true. | Bu ne yazık ki doğrudur. |
45 | It is unfortunately true. | Maalesef doğru. |
46 | Most people think I’m crazy. | Birçok kişi deli olduğumu düşünür. |
47 | No I’m not; you are! | Hayır, ben değilim; sensin! |
48 | That’s MY line! | Benim sıram! |
49 | He’s kicking me! | O bana tekme atıyor! |
50 | Are you sure? | Emin misin? |
51 | Then there is a problem… | Öyleyse bir sorun var… |
52 | Oh, there’s a butterfly! | Ah, bir kelebek var! |
53 | Hurry up. | Acele et! |
54 | It doesn’t surprise me. | O beni şaşırtmıyor. |
55 | It doesn’t surprise me. | Beni şaşırtmadı. |
56 | For some reason I feel more alive at night. | Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum. |
57 | It depends on the context. | Bu, bağlama bağlıdır. |
58 | It depends on the context. | O, içeriğe bağlıdır. |
59 | Are you freaking kidding me?! | Benimle dalga mı geçiyorsun?! |
60 | Are you freaking kidding me?! | Kafa mı buluyorsun benimle? |
61 | That’s the stupidest thing I’ve ever said. | Bu şimdiye kadar söylediğim en aptalca şey. |
62 | That’s the stupidest thing I’ve ever said. | Bu, söylediğim en aptalca şey. |
63 | When I grow up, I want to be a king. | Büyüyünce bir kral olmak istiyorum. |
64 | America is a lovely place to be, if you are here to earn money. | Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer. |
65 | I’m so fat. | Çok şişmanım. |
66 | So what? | Öyleyse ne yapmalı? |
67 | So what? | Ne yani? |
68 | So what? | Ne olmuş? |
69 | I’m gonna shoot him. | Onu vuracağım. |
70 | I’m gonna shoot him. | Ona ateş edeceğim. |
71 | I’m not a real fish, I’m just a mere plushy. | Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece basit bir peluşum. |
72 | I’m just saying! | Sadece diyorum! |
73 | I’m just saying! | Ben sadece söylüyorum! |
74 | That was probably what influenced their decision. | Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu. |
75 | I’ve always wondered what it’d be like to have siblings. | Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim. |
76 | It would take forever for me to explain everything. | Her şeyi açıklamam sonsuza kadar sürer. |
77 | That’s because you’re a girl. | Sebebi senin bir kız olmandır. |
78 | Let’s consider the worst that could happen. | Olabilecek en kötü şeyi düşünelim. |
79 | How many close friends do you have? | Kaç tane yakın arkadaşın var? |
80 | I may be antisocial, but it doesn’t mean I don’t talk to people. | Asosyal olabilirim , ama bu insanlarla konuşmadığım anlamına gelmez. |
81 | I may be antisocial, but it doesn’t mean I don’t talk to people. | Antisosyal olabilirim fakat bu insanlarla konuşmadığım anlamına gelmez. |
82 | This is always the way it has been. | Bu her zaman bu şekilde olmuştur. |
83 | I’d be unhappy, but I wouldn’t kill myself. | Mutsuz olurdum ama kendimi öldürmezdim. |
84 | Back in high school, I got up at 6 a.m. every morning. | Geçmişte lisede, her sabah altıda kalkardım. |
85 | When I woke up, I was sad. | Uyandığımda üzgündüm. |
86 | If I could send you a marshmallow, Trang, I would. | Eğer sana marshmallow gönderebilseydim, Trang, yapabilecektim. |
87 | In order to do that, you have to take risks. | Onu yapmak için, risk almak zorundasın. |
88 | Every person who is alone is alone because they are afraid of others. | Yalnız olan herkes diğer insanlardan korktuğu için yalnızdır. |
89 | Why do you ask? | Neden soruyorsun? |
90 | Whenever I find something I like, it’s too expensive. | Ne zaman hoşuma giden bir şey bulsam, hep pahalı olur. |
91 | How long did you stay? | Ne kadar kaldın? |
92 | Innocence is a beautiful thing. | Masumiyet güzel bir şey. |
93 | That is intriguing. | O ilgi çekici. |
94 | You are saying you intentionally hide your good looks? | Güzel görünüşünü kasten gizlediğini söylüyorsun. |
95 | If anyone was to ask what the point of the story is, I really don’t know. | Eğer biri bu kitabın konusu ne diye sorarsa, gerçekten bilmiyorum. |
96 | I didn’t know where it came from. | Onun nereden geldiğini bilmiyordum. |
97 | I think my living with you has influenced your way of living. | Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum. |
98 | This is not important. | Bu önemli değildir. |
99 | I didn’t like it. | Ondan hoşlanmadım. |
100 | She’s asking how that’s possible. | O, onun nasıl mümkün olduğunu soruyor. |
101 | There’s a problem there that you don’t see. | Orada senin görmediğin bir sorun var. |
102 | You can do it. | Onu yapabilirsin! |
103 | You can do it. | Onu yapabilirsiniz. |
104 | My physics teacher doesn’t care if I skip classes. | Derslere gitmezsem fizik öğretmenim umursamaz. |
105 | I wish I could go to Japan. | Keşke Japonya’ya gidebilsem. |
106 | I hate it when there are a lot of people. | Bir sürü insan varsa, bundan nefret ediyorum. |
107 | I hate it when there are a lot of people. | Çok fazla insan olmasından nefret ediyorum. |
108 | I have to go to bed. | Uyumam lazım. |
109 | I have to go to bed. | Ben yatmaya gitmeliyim. |
110 | After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house. | Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim. |
111 | I won’t ask you anything else today. | Bugün sana başka bir şey sormayacağım. |
112 | It may freeze next week. | Gelecek hafta dondurabilir. |
113 | Even though he apologized, I’m still furious. | Özür dilemesine rağmen, hâlâ öfkeliyim. |
114 | That wasn’t my intention. | Benim niyetim o değildi. |
115 | Thanks for your explanation. | Açıklaman için teşekkürler. |
116 | If you didn’t know me that way then you simply didn’t know me. | Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir. |
117 | I don’t know what you mean. | Ne demek istediğini bilmiyorum. |
118 | If I wanted to scare you, I would tell you what I dreamt about a few weeks ago. | Seni korkutmak isteseydim, birkaç hafta önce rüyamda ne gördüğümü anlatırdım. |
119 | There are many words that I don’t understand. | Anlamadığım birçok kelime var. |
120 | There are many words that I don’t understand. | Anlamadığım bir sürü kelime var. |
121 | There are many words that I don’t understand. | Anlamadığım birçok sözcük var. |
122 | There are many words that I don’t understand. | Anlamadığım bir sürü sözcük var. |
123 | You’re really not stupid. | Sen gerçekten aptal değilsin. |
124 | I need to ask you a silly question. | Sana saçma bir soru sormalıyım. |
125 | I wouldn’t have thought I would someday look up “Viagra” in Wikipedia. | Günün birinde Wikipedia’da “viegra”‘ya bakacağımı düşünmemiştim. |
126 | No one will know. | Hiç kimse bilmeyecek. |
127 | No one will know. | Kimse bilmeyecek. |
128 | I found a solution, but I found it so fast that it can’t be the right solution. | Bir çözüm buldum. Fakat o kadar hızlı buldum ki doğru çözüm olamaz. |
129 | It seems interesting to me. | O bana ilginç görünüyor. |
130 | Except that here, it’s not so simple. | Burası dışında, çok basit değil. |
131 | I like candlelight. | Mum ışığını severim. |
132 | What did you answer? | Ne cevap verdin? |
133 | No, he’s not my new boyfriend. | Hayır, o benim yeni erkek arkadaşım değil. |
134 | It’s too bad that I don’t need to lose weight. | Ne yazık, zayıflamaya ihtiyacım yok. |
135 | Where is the problem? | Sorun nerede? |
136 | I can only wait. | Sadece bekleyebilirim. |
137 | It’s not much of a surprise, is it? | Bu pek sürpriz sayılmaz, değil mi? |
138 | I love you. | Seni seviyorum. |
139 | I love you. | Seni seviyorum! |
140 | I don’t like you anymore. | Artık seni sevmiyorum. |
141 | I am curious. | Meraklıyım. |
142 | I don’t want to wait that long. | O kadar uzun beklemek istemiyorum. |
143 | Why don’t you come visit us? | Niçin bizi ziyaret etmeye gelmiyorsun? |
144 | I shouldn’t have logged off. | Oturumu kapatmamalıydım. |
145 | I don’t know what to do anymore. | Artık ne yapacağımı bilmiyorum. |
146 | I hate chemistry. | Ben kimyadan nefret ederim. |
147 | I didn’t want this to happen. | Bunun olmasını istemedim. |
148 | What other options do I have? | Başka hangi seçeneklerim var? |
149 | I have nothing better to do. | Yapacak daha iyi hiçbir şeyim yok. |
150 | I can’t explain it either. | Onu ben de açıklayamam. |
151 | Everyone has strengths and weaknesses. | Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır. |
152 | Seriously though, episode 21 made me almost cry while laughing. | Ama cidden, ben gülerken bölüm 21 neredeyse beni ağlatıyordu. |
153 | It’s not something anyone can do. | Bu herhangi birinin yapabileceği bir şey değil. |
154 | I don’t know if I still have it. | Ona hâlâ sahip olup olmadığımı bilmiyorum. |
155 | What do you think I’ve been doing? | Ne yapmakta olduğumu düşünüyorsun? |
156 | Don’t underestimate my power. | Gücümü küçümseme. |
157 | My mom doesn’t speak English very well. | Annem İngilizceyi pek iyi konuşmaz. |
158 | Therein lies the problem. | Sorun orada yatıyor. |
159 | All you can do is trust one another. | Tüm yapabileceğiniz birbirinize güvenmektir. |
160 | Everyone wants to meet you. You’re famous! | Herkes seninle tanışmak istiyor.Sen ünlüsün! |
161 | Why are you sorry for something you haven’t done? | Yapmadığınız bir şey için niçin üzülüyorsunuz? |
162 | What keeps you up so late? | Çok geç saatlere kadar seni ayakta tutan nedir? |
163 | You’d be surprised what you can learn in a week. | Bir haftada öğrenebileceğine şaşırırdın. |
164 | I don’t have anyone who’d travel with me. | Benimle seyahat edecek kimsem yok. |
165 | You’re not fast enough. | Sen yeterince hızlı değilsin. |
166 | Life is hard, but I am harder. | Hayat zordur, ama ben daha zorum. |
167 | Bearing can be unbearable. | Katlanma dayanılmaz olabilir. |
168 | Stop it! You’re making her feel uncomfortable! | Kes şunu! Onu rahatsız ediyorsun. |
169 | Tomorrow, he will land on the moon. | Yarın, aya inecek. |
170 | I don’t speak Japanese. | Japonca konuşamıyorum. |
171 | This is a pun. | Bu bir kelime oyunudur. |
172 | Nobody understands me. | Kimse beni anlamıyor. |
173 | I learned to live without her. | Onsuz yaşamayı öğrendim. |
174 | I just wanted to check my email. | Sadece e postamı kontrol etmek istedim. |
175 | You can’t expect me to always think of everything! | Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin. |
176 | I suppose that behind each thing we have to do, there’s something we want to do… | Sanırım yapmak zorunda olduğumuz her şeyin arkasında yapmak istediğimiz bir şey vardır. |
177 | Don’t expect others to think for you! | Her şeyi devletten beklemeyin! |
178 | Don’t expect others to think for you! | Başkasının senin yerine düşünmesini bekleme! |
179 | You never have time for important things! | Önemli şeyler için asla zamanın yoktur! |
180 | It would take me too much time to explain to you why it’s not going to work. | Bunun niçin işe yaramayacağını sana açıklamak çok fazla zamanımı alır. |
181 | Are you referring to me? | Bana mı gönderme yapıyorsun? |
182 | It can’t be! | Olamaz! |
183 | Would you like something to drink? | İçecek bir şey ister misiniz? |
184 | Who is it? “It’s your mother.” | Kim o? “Annen.” |
185 | We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools. | Kardeş gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, yoksa aptal gibi birlikte yok olacağız. |
186 | To tell you the truth, I am scared of heights. “You are a coward!” | Gerçeği söylemek gerekirse. Ben yükseklikten korkuyorum,” ” Sen bir korkaksın!” |
187 | Trust me, he said. | O, “bana güven” dedi. |
188 | This is what I was looking for! he exclaimed. | Benim aradığım budur! diye haykırdı. |
189 | This looks pretty interesting, Hiroshi says. | Hiroshi,”Bu, oldukça ilginç görünüyor.” diyor. |
190 | Their communication may be much more complex than we thought. | Onların iletişimi düşündüğümüzden çok daha karmaşık olabilir. |
191 | The phone is ringing. “I’ll get it.” | Telefon çalıyor. “Ben bakarım.” |
192 | The phone is ringing. “I’ll get it.” | Telefon çalıyor. “Ben cevap veririm.” |
193 | That’s very nice of you, Willie answered. | Çok kibarsın diye Willie yanıtladı. |
194 | Thank you for helping me. “Don’t mention it.” | Bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim. ” Bir şey değil.” |
195 | Thank you for helping me. “Don’t mention it.” | Bana yardım ettiğin için teşekkürler. “Rica ederim.” |
196 | Someday I’ll run like the wind. | Bir gün rüzgar gibi koşacağım. |
197 | She likes music. “So do I.” | O müzik sever. ” Ben de.” |
198 | Please don’t cry. | Lütfen ağlama. |
199 | Let me know if there is anything I can do. | Yapabileceğim bir şey olup olmadığını bana bildirin. |
200 | Class doesn’t begin until eight-thirty. | Ders 8:30’a kadar başlamaz. |
201 | I want a boat that will take me far away from here. | Beni buradan uzaklara götürecek bir tekne istiyorum. |
202 | A Japanese would never do such a thing. | Bir Japon asla böyle bir şey yapmaz. |
203 | Allen is a poet. | Allen bir şair. |
204 | The archer killed the deer. | Okçu geyiği öldürdü. |
205 | If you see a mistake, then please correct it. | Bir hata görürseniz lütfen düzeltin. |
206 | If you see a mistake, then please correct it. | Eğer bir hata görürsen, öyleyse lütfen onu düzelt. |
207 | Place the deck of cards on the oaken table. | İskambil destesini meşe masaya koy. |
208 | The Germans are very crafty. | Almanlar çok üçkâğıtçı. |
209 | If you don’t eat, you die. | Yemek yemezsen, ölürsün. |
210 | Why don’t we go home? | Neden eve gitmiyoruz? |
211 | I’m sorry, I can’t stay long. | Üzgünüm, uzun kalamam. |
212 | Ten years is a long time to wait. | On yıl beklemek için uzun bir süre. |
213 | Why aren’t you going? “Because I don’t want to.” | Neden gitmiyorsun? “Çünkü istemiyorum.” |
214 | One million people lost their lives in the war. | Bir milyon kişi savaşta hayatını kaybetti. |
215 | It is not rare at all to live over ninety years. | Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir. |
216 | You’re an angel! | Sen bir meleksin! |
217 | Well, the night is quite long, isn’t it? | Güzel, gece çok uzun, değil mi? |
218 | Did you miss me? | Beni özledin mi? |
219 | Are they all the same? | Onların hepsi aynı mı? |
220 | Thank you very much! | Çok teşekkür ederim! |
221 | Thank you very much! | Çok teşekkürler! |
222 | I’ll take him. | Onu ben götüreceğim. |
223 | It’s a surprise. | O bir sürprizdir. |
224 | It’s a surprise. | Sürpriz! |
225 | That’s a good idea! | İyi bir fikir! |
226 | They say love is blind. | Aşkın kör olduğunu söylüyorlar. |
227 | Oh, I’m sorry. | Oh,üzgünüm. |
228 | The only useful answers are those that raise new questions. | Tek yararlı cevaplar yeni soruları ortaya atandır. |
229 | Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much. | Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir. |
230 | How long does it take to get to the station? | İstasyona gitmek ne kadar sürer? |
231 | I don’t care what your names are. Once this job’s over, I’m out of here. | Adlarınızın ne oldukları umurumda değil. Bu iş biter bitmez, ben burada yokum. |
232 | Do you speak Italian? | İtalyanca konuşuyor musun? |
233 | May I ask a question? | Bir soru sorabilir miyim? |
234 | It’s quite difficult to master French in 2 or 3 years. | 2 ya da 3 yılda Fransızcada uzmanlaşmak oldukça zordur. |
235 | It’s impossible for me to explain it to you. | Onu sana açıklamam imkansız. |
236 | I don’t want to spend the rest of my life regretting it. | Hayatımın geri kalanını pişman olarak geçirmek istemiyorum. |
237 | I would never have guessed that. | Onu hiç tahmin etmedim. |
238 | Imagination affects every aspect of our lives. | Hayal hayatlarımızın her yönünü etkilemektedir. |
239 | You’ll forget about me someday. | Bir gün beni unutacaksınız. |
240 | You’ll forget about me someday. | Bir gün beni unutacaksın. |
241 | That is rather unexpected. | O, oldukça beklenmeyen bir durumdur. |
242 | I wonder how long it’s going to take. | Ne kadar süreceğini merak ediyorum. |
243 | I can’t live without a TV. | Televizyon olmadan yaşayamam. |
244 | I can’t live without a TV. | Televizyonsuz yaşayamam. |
245 | I couldn’t have done it without you. Thank you. | Onu sen olmadan yapamazdım. Teşekkür ederim. |
246 | Many people drift through life without a purpose. | Pek çok insan amaçsızca hayatın içinde sürükleniyor. |
247 | Let me know if I need to make any changes. | Herhangi bir değişiklik yapmam gerekip gerekmediğini bana bildir. |
248 | I think exams are ruining education. | Sanırım sınavlar eğitimi mahvediyorlar. |
249 | We can’t sleep because of the noise. | Gürültüden dolayı uyuyamıyoruz. |
250 | Do you have a condom? | Prezervatifin var mı? |
251 | Do whatever he tells you. | O sana her ne söylerse yap. |
252 | Do whatever he tells you. | O sana ne söylerse yap. |
253 | I can walk to school in 10 minutes. | On dakikada okula yürüyebilirim. |
254 | It took me more than two hours to translate a few pages of English. | Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı. |
255 | It took me more than two hours to translate a few pages of English. | Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı. |
256 | It is already eleven. | Saat zaten on bir. |
257 | It is already eleven. | Saat şimdiden on birdir. |
258 | May I talk to Ms. Brown? | Bayan Brown’la konuşabilir miyim? |
259 | May I talk to Ms. Brown? | Bayan Brown ile konuşabilir miyim? |
260 | Yes, orange juice please, says Mike. | Evet, portakal suyu lütfen, diyor Mark. |
261 | Ah! is an interjection. | Ah! bir ünlemdir. |
262 | The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn. | Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir. |
263 | I have a bone to pick with you. | Seninle paylaşacak bir kozum var. |
264 | Do you need me to give you some money? | Sana biraz para vermeme ihtiyacın var mı? |
265 | Paris is the most beautiful city in the world. | Paris dünyanın en güzel şehridir. |
266 | Hey, I may have no money, but I still have my pride. | Hey, hiç param olmayabilir ama benim hâlâ bir gururum var. |
267 | I have a dream. | Benim bir hayalim var. |
268 | This is my friend Rachel. We went to high school together. | Bu benim arkadaşım Rachel. Birlikte liseye gittik. |
269 | The cost of life increased drastically. | Yaşamın maliyetini büyük ölçüde artırmıştır. |
270 | All that which is invented, is true. | İcat edilen her şey doğrudur. |
271 | To be surprised, to wonder, is to begin to understand. | Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır. |
272 | But the universe is infinite. | Fakat evren sonsuzdur. |
273 | And yet, the contrary is always true as well. | Ne var ki aksi de her zaman doğrudur. |
274 | You found me where no one else was looking. | Başka hiç kimsenin bakmadığı yerde beni buldun. |
275 | You’re by my side; everything’s fine now. | Yanımdasın; şimdi her şey iyi. |
276 | What do you mean you don’t know?! | Bilmediğini mi söylemek istiyorsun? |
277 | You look stupid. | Aptal görünüyorsun. |
278 | I think I’m gonna go to sleep. | Sanırım uyumaya gideceğim. |
279 | My name is Jack. | Benim adım Jack. |
280 | I like it very much. | Onu çok severim. |
281 | How do you say that in Italian? | Onu İtalyancada nasıl dersiniz? |
282 | I have to go shopping. I’ll be back in an hour. | Alışverişe gitmek zorundayım. Bir saat içinde döneceğim. |
283 | Is it far from here? | O buradan uzak mı? |
284 | These things aren’t mine! | Bu şeyler benimki değil! |
285 | Would you like to dance with me? | Benimle dans etmek ister misin? |
286 | Italy is a very beautiful country. | İtalya çok güzel bir ülke. |
287 | It’s not my fault! | Bu benim hatam değil! |
288 | It’s not my fault! | Benim hatam değil! |
289 | I’d like to stay for one night. | Ben bir gece kalmak istiyorum. |
290 | Could you dial for me? The telephone is too high. | Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte. |
291 | Is there a youth hostel near here? | Buraya yakın bir öğrenci yurdu var mı? |
292 | Where are the showers? | Duşlar nerede? |
293 | Where are the showers? | Duş nerede? |
294 | Open your mouth! | Ağzını aç! |
295 | Is it bad? | Bu kötü mü? |
296 | I have lost my wallet. | Cüzdanımı kaybettim. |
297 | I have lost my wallet. | Ben cüzdanımı kaybettim. |
298 | Love is never wasted. | Aşk asla boşa gitmez. |
299 | Life is what happens to you while you’re busy making other plans. | Hayat siz diğer planları yapmakla meşgulken size olanlardır. |
300 | Not wanting is the same as having. | İstemek sahip olmakla aynı değildir. |
301 | He’s very sexy. | O çok seksi. |
302 | Pass me the salt, please. “Here you are.” | Bana tuzu uzatın lütfen. “Buyurun.” |
303 | There are too many things to do! | Yapacak çok fazla şeyler var! |
304 | Come on, play with me, I’m so bored! | Haydi, benimle oyna, çok sıkıldım! |
305 | Stop asking me for a drink! Go get it yourself. | Benden içecek istemekten vazgeç! Git onu kendin al. |
306 | Thanks to you I’ve lost my appetite. | Sayende iştahımı kaybettim. |
307 | I really need to hit somebody. | Ben gerçekten birine vurmalıyım. |
308 | Who doesn’t know this problem?! | Bu sorunu kim bilmiyor?! |
309 | It has been so long since I last went to Disneyland with my family. | Son olarak ailemle birlikte Disneyland’a gittiğimden beri uzun zaman oldu. |
310 | My parents keep arguing about stupid things. It’s so annoying! | Ailem aptal şeyler hakkında tartışmayı sürdürüyor. Bu çok can sıkıcı! |
311 | If you don’t want to put on sunscreen, that’s your problem. Just don’t come complaining to me when you get a sunburn. | Güneş kremi sürmek istemiyorsan, bu senin sorunun. Güneşte yandığın zaman bana şikayete gelme. |
312 | My friends always say I’m too calm, but my family always says I’m too annoying. | Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler. |
313 | So annoying… Now I get a headache whenever I use the computer! | Çok sinir bozucu… Ne zaman bilgisayarı kullansam başıma ağrılar giriyor. |
314 | It’s so hot that you could cook an egg on the hood of a car. | Hava o kadar sıcak ki bir arabanın kaputunda yumurta pişirebilirsiniz. |
315 | It is very hot today. | Bugün hava çok sıcak. |
316 | Nobody came. | Hiç kimse gelmedi. |
317 | Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone. | Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. |
318 | Look at me when I talk to you! | Seninle konuşurken bana bak! |
319 | What would the world be without women? | Dünya kadınsız ne olurdu? |
320 | I don’t know what to say to make you feel better. | Seni daha iyi hissettirmek için ne söyleyeceğimi bilmiyorum. |
321 | I was trying to kill time. | Zaman öldürmeye çalışıyordum. |
322 | How did you come up with this crazy idea? | Bu çılgın fikri nasıl buldun? |
323 | How did you come up with this crazy idea? | Bu çılgın fikri nasıl ileri sürdün. |
324 | How did you come up with this crazy idea? | Bu çılgın fikir nereden aklına geldi? |
325 | I’m tired. | Ben yorgunum. |
326 | I’m tired. | Yoruldum. |
327 | I’m tired. | Yorgunum. |
328 | Who wants some hot chocolate? | Kim biraz sıcak çikolata ister? |
329 | When do we arrive? | Ne zaman varacağız? |
330 | When do we arrive? | Ne zaman varırız? |
331 | The check, please. | Hesap, lütfen. |
332 | I have a headache. | Benim başım ağrıyor. |
333 | I have a headache. | Başım ağrıyor. |
334 | I have a headache. | Baş ağrım var. |
335 | I must admit that I snore. | Horladığımı kabul etmek zorundayım. |
336 | How are you? Did you have a good trip? | Nasılsın? İyi bir yolculuk yaptın mı? |
337 | I don’t feel well. | İyi hissetmiyorum. |
338 | Call the police! | Polis çağır! |
339 | Call the police! | Polisi çağır! |
340 | It’s too expensive! | Çok pahalı! |
341 | My shoes are too small. I need new ones. | Benim ayakkabılarım çok küçük. Yenilerine ihtiyacım var. |
342 | We’re getting out of here. The cops are coming. | Buradan ayrılıyoruz. Polisler geliyor. |
343 | Merry Christmas! | Mutlu Noeller! |
344 | Merry Christmas! | Mutlu Noeller. |
345 | It would be so cool if I could speak ten languages! | On dil konuşabilsem, çok güzel olur! |
346 | If you’re tired, why don’t you go to sleep? “Because if I go to sleep now I will wake up too early.” | Eğer yorgunsan, niçin yatmaya gitmiyorsun? ” Ben şimdi yatmaya gidersem çok erken kalkacağım. |
347 | If you’re tired, why don’t you go to sleep? “Because if I go to sleep now I will wake up too early.” | Yorgunsan niye yatmıyorsun? “Çünkü şimdi yatarsam çok erken kalkarım” |
348 | You should have listened to me. | Beni dinlemeliydin. |
349 | It’s a complete mess, and it’s getting on my nerves. | Bu tam bir karmaşa ve benim sinirime dokunuyor. |
350 | When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins. | Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir. |
351 | What does it involve? | O, ne içeriyor? |
352 | One hundred and fifty thousand couples are expected to get married in Shanghai in 2006. | Yüz elli bin çiftin, 2006 yılında Shanghai’da evlenmesi bekleniyor. |
353 | Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. | Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak. |
354 | Half a million children still face malnutrition in Niger. | Yarım milyon çocuk Nijer’de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır. |
355 | It will take five to ten years for the technology to be ready. | Teknolojinin hazır olması 5-10 yıl alır. |
356 | Bicycles are tools for urban sustainability. | Bisikletler kentsel sürdürülebilirlik için araçlardır. |
357 | The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget. | Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü. |
358 | He would be glad to hear that. | O, onu duymaktan mutlu olurdu. |
359 | What do you believe is true even though you cannot prove it? | Kanıtlayamasan bile neyin doğru olduğuna inanırsın? |
360 | Computers make people stupid. | Bilgisayarlar insanları aptallaştırır. |
361 | Don’t ask what they think. Ask what they do. | Onların ne düşündüğünü sormayın. Ne yaptığını sorun. |
362 | When you’re trying to prove something, it helps to know it’s true. | Siz bir şeyi kanıtlamaya çalışırken, bu onun doğru olduğunu bilmenize yardım eder. |
363 | What changes the world is communication, not information. | Dünyayı değiştiren bilgi değil iletişimdir. |
364 | Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. | Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir. |
365 | If you don’t understand something, it’s because you aren’t aware of its context. | Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır. |
366 | The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. | Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. |
367 | The key question is not what can I gain but what do I have to lose. | Kilit soru ne kaybedebilirim değil fakat kaybedecek neyim vardır. |
368 | Anything that can be misunderstood will be. | Yanlış anlaşılabilen herhangi bir şey olacaktır. |
369 | Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it. | Anlaşılması yeterince basit bir evren onu anlayabilecek bir aklı üretemeyecek kadar çok basittir. |
370 | Why is life so full of suffering? | Hayat niçin o kadar acı dolu? |
371 | Despite the importance of sleep, its purpose is a mystery. | Uykunun önemine rağmen, onun amacı bir sırdır. |
372 | What does it mean to have an educated mind in the 21st century? | 21. yüzyılda eğitimli bir akla sahip olmak ne anlama geliyor? |
373 | Passion creates suffering. | Tutku acı yaratır. |
374 | The train from Geneva will arrive at the station. | Cenevre’den gelen tren istasyona gelecek. |
375 | I would like to give him a present for his birthday. | Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum. |
376 | I would like to give him a present for his birthday. | Doğum günü için ona bir hediye vermek istiyorum. |
377 | I’m starving! | Açlıktan ölüyorum! |
378 | I’m starving! | Ben açlıktan ölüyorum. |
379 | Do you have friends in Antigua? | Antigua’da arkadaşların var mı? |
380 | A cubic meter corresponds to 1000 liters. | Bir metreküp, 1000 litreye karşılık gelmektedir. |
381 | I have so much work that I will stay for one more hour. | O kadar çok işim var ki, bir saat daha kalacağım. |
382 | I am married and have two children. | Evliyim ve iki çocuğum var. |
383 | He plays the piano very well. | O çok iyi piyano çalar. |
384 | I see it rarely. | Ben onu nadiren görüyorum. |
385 | I’d like to study in Paris. | Paris’te öğretim yapmak istiyorum. |
386 | You don’t know who I am. | Kim olduğumu bilmiyorsun. |
387 | Why don’t you eat vegetables? | Niçin sebze yemiyorsun? |
388 | Why do people go to the movies? | İnsanlar neden sinemaya gidiyorlar? |
389 | I’m undressing. | Ben soyunuyorum. |
390 | The car crashed into the wall. | Araba duvara çarptı. |
391 | There are no real visions. | Gerçek görüntüler yoktur. |
392 | There’s no point saying “Hi, how are you?” to me if you have nothing else to say. | Söyleyecek başka bir şeyin yoksa bana “Merhaba, nasılsın?” demenin hiçbir faydası yok. |
393 | In a dictionary like this one there should be at least two sentences with “fridge”. | Böyle bir sözlükte ” buzdolabı ” ile ilgili en az iki cümle olmalıdır. |
394 | Creationism is a pseudo-science. | Yaratılışçılık, bir sözde-bilimdir. |
395 | The wind calmed down. | Rüzgar sakinleşti. |
396 | Where there’s a will, there’s a way. | İsteğin olduğu yerde, bir yol vardır. |
397 | Who searches, finds. | Arayan bulur. |
398 | Who searches, finds. | Kim ararsa, bulur. |
399 | Rome wasn’t built in a day. | Roma bir günde yapılmadı. |
400 | Silence gives consent. | Sessizlik rıza verir. |
401 | Have you finished? “On the contrary, I have not even begun yet.” | Bitirdin mi? “Tam tersine, henüz başlamadım bile.” |
402 | Good morning, said Tom with a smile. | Tom bir tebessümle, “Günaydın”, dedi. |
403 | That was the best day of my life. | O, hayatımdaki en iyi gündü. |
404 | That was the best day of my life. | Bu hayatımın en güzel günüydü. |
405 | I don’t understand German. | Almanca anlamıyorum. |
406 | I made my decision. | Kararımı verdim. |
407 | I give you my word. | Sana söz veriyorum. |
408 | You are the great love of my life. | Sen yaşamımın büyük aşkısın. |
409 | An expert is someone who knows some of the worst mistakes that can be made in his field, and how to avoid them. | Bir uzman sahasında yapılabilecek en kötü hatalardan bazılarını ve onlardan nasıl sakınacağını bilen biridir. |
410 | Doing math is the only socially acceptable way to masturbate in public. | Hesap yapmak herkesin önünde tatmin olmanın kabul edilebilir tek sosyal yoludur. |
411 | There are 10 types of people in the world: those who understand binary, and those who don’t. | Dünya üzerinde 10 çeşit insan vardır: ikilik sistemi anlayanlar ve anlamayanlar. |
412 | I don’t think, therefore I am not. | Düşünmüyorum; öyleyse yokum. |
413 | Nowadays we want our children to make their own decisions, but we expect those decisions to please us. | Günümüzde çocuklarımızın kendi başlarına karar almalarını istiyoruz ama o kararların hoşumuza gitmesini umut ediyoruz. |
414 | Don’t worry, be happy! | Endişelenme, mutlu ol! |
415 | I find foreign languages very interesting. | Yabancı dilleri çok ilginç buluyorum. |
416 | I don’t like learning irregular verbs. | Düzensiz fiilleri öğrenmeyi sevmiyorum. |
417 | He’s already a man. | Zaten bir adam. |
418 | The vacation is over now. | Şimdi tatil bitti. |
419 | That’s the absolute truth. | O, mutlak gerçektir. |
420 | I’m thirsty. | Susadım. |
421 | I’m thirsty. | Ben susadım. |
422 | When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time. | İnsanlara “Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir?” diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık. |
423 | Give him an inch and he’ll take a yard. | Ona elini verirsen kolunu kaptırırsın. |
424 | You did this intentionally! | Bunu bilerek yaptın! |
425 | You didn’t tell him anything? | Ona bir şey söylemedin mi? |
426 | You’re my type. | Sen benim tipimsin. |
427 | You’re irresistible. | Sen dayanılmazsın. |
428 | Could you call again later, please? | Daha sonra tekrar arar mısınız, lütfen? |
429 | Who am I talking with? | Ben kiminle konuşuyorum? |
430 | I accept, but only under one condition. | Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla. |
431 | At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. | Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi. |
432 | Life is beautiful. | Hayat güzeldir. |
433 | I can’t cut my nails and do the ironing at the same time! | Aynı anda tırnaklarımı kesip ütü yapamam! |
434 | I can’t take it anymore! I haven’t slept for three days! | Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım! |
435 | Have you ever eaten a banana pie? | Hiç muzlu pasta yedin mi? |
436 | What made you change your mind? | Senin fikrini ne değiştirdi? |
437 | I love lasagna. | Lazanyayı severim. |
438 | If you know that something unpleasant will happen, that you will go to the dentist for example, or to France, then that is not good. | Hoş olmayan bir şey olacağını biliyorsan, örneğin dişçiye gideceğini, ya da Fransa’ya, öyleyse bu iyi değil. |
439 | Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. | Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. |
440 | Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. | Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır. |
441 | The brain is just a complicated machine. | Beyin sadece karmaşık bir makinedir. |
442 | I’m at the hospital. I got struck by lightning. | Hastanedeyim. Yıldırım çarptı. |
443 | What is your greatest source of inspiration? | En büyük ilham kaynağınız nedir? |
444 | You don’t marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without. | Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme – sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen. |
445 | In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is. | Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte var. |
446 | In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is. | Teoride, teori ve uygulama arasında farklılık yok. Ama uygulamada var. |
447 | Don’t stay in bed, unless you can make money in bed. | Yatakta para kazanamadığınız sürece, yatakta kalmayınız. |
448 | I was rereading the letters you sent to me. | Bana gönderdiğin mektupları tekrar okuyordum. |
449 | I don’t want to go to school. | Ben okula gitmek istemiyorum. |
450 | It’s over between us. Give me back my ring! | Aramızda her şey bitti. Yüzüğümü geri ver. |
451 | It is raining. | Yağmur yağıyor. |
452 | I was planning on going to the beach today, but then it started to rain. | Bugün plaja gitmeyi planlıyordum fakat sonra yağmur yağmaya başladı. |
453 | She’s really smart, isn’t she? | O gerçekten zeki, değil mi? |
454 | She’s really smart, isn’t she? | O sahiden zeki, değil mi? |
455 | She’s really smart, isn’t she? | O gerçekten akıllı, değil mi? |
456 | She’s really smart, isn’t she? | O sahiden akıllı, değil mi? |
457 | Every opinion is a mixture of truth and mistakes. | Her fikir doğru ve hataların bir karışımıdır. |
458 | Life is a fatal sexually transmitted disease. | Hayat ölümcül,cinsel,taşınan bir hastalıktır. |
459 | If two men always have the same opinion, one of them is unnecessary. | İki insan her zaman aynı görüşe sahipse, bunlardan biri gereksizdir. |
460 | Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us. | Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir. |
461 | Tomorrow, I’m going to study at the library. | Yarın, ben kütüphanede çalışacağım. |
462 | Too late. | Çok geç. |
463 | I went to the zoo yesterday. | Dün hayvanat bahçesine gittim. |
464 | We won the battle. | Biz savaşı kazandık. |
465 | Hello? Are you still here? | Merhaba? Hâlâ burada mısın? |
466 | Hello? Are you still here? | Alo? Hâlâ burada mısın? |
467 | I make lunch every day. | Ben her gün öğle yemeği yaparım. |
468 | I watched TV this morning. | Bu sabah TV izledim. |
469 | I read a book while eating. | Yemek yerken bir kitap okurum. |
470 | I slept a little during lunch break because I was so tired. | Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum. |
471 | I started learning Chinese last week. | Ben geçen hafta Çince öğrenmeye başladım. |
472 | It is easier to hit on people on the Internet than in the street. | İnternet üzerinden insanlara asılmak sokakta asılmaktan daha kolaydır. |
473 | I live near the sea, so I often get to go to the beach. | Denize yakın yaşıyorum. Bu yüzden sık sık plaja giderim. |
474 | Someday I will buy a cotton candy machine. | Bir gün bir pamuk şekeri makinesi satın alacağım. |
475 | It’s practical to have a laptop. | Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir. |
476 | Your glasses fell on the floor. | Gözlüğün yere düştü. |
477 | How many times a day do you look at yourself in the mirror? | Günde kaç kaç kez aynada kendinize bakarsınız? |
478 | We went to London last year. | Geçen yıl Londra’ya gittik. |
479 | We went to London last year. | Biz geçen yıl Londra’ya gittik. |
480 | She doesn’t want to talk about it. | O, o konu hakkında konuşmak istemiyor. |
481 | I lost my inspiration. | Ben ilhamımı kaybettim. |
482 | If you don’t have anything to do, look at the ceiling of your room. | Yapacak bir şeyiniz yoksa, odanızın tavanına bakın. |
483 | It doesn’t mean anything! | O hiçbir şey demek değildir! |
484 | Be patient please. It takes time. | Sabırlı olun lütfen. Bu zaman alır. |
485 | Close the door when you leave. | Çıkarken kapıyı kapat. |
486 | Close the door when you leave. | Giderken kapıyı kapat. |
487 | This is such a sad story. | Bu öylesine hüzünlü bir hikaye. |
488 | If there’s no solution, then there’s no problem. | Bir çözüm yoksa, öyleyse hiçbir sorun yok. |
489 | If there’s no solution, then there’s no problem. | Çözüm yoksa sorun da yoktur. |
490 | My little brother is watching TV. | Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor. |
491 | My little brother is watching TV. | Benim küçük erkek kardeşim TV izliyor. |
492 | An astute reader should be willing to weigh everything they read, including anonymous sources. | Akıllı bir okuyucu, anonim kaynaklar dahil, okudukları her şeyi tartmak için istekli olmalıdır. |
493 | The formation and movement of hurricanes are capricious, even with our present-day technology. | Günümüz teknolojisiyle bile kasırgaların oluşum ve hareketleri kaprislidir. |
494 | Aaah!! My computer is broken! | Eyvah!! Bilgisayarım bozuldu! |
495 | Yes, it happens from time to time. | Evet, o zaman zaman olur. |
496 | Most people have a great disinclination to get out of bed early, even if they have to. | İnsanların çoğu bunu yapmak zorunda olsalar bile yataktan erken kalkma konusunda çok isteksizdirler. |
497 | The convicted drug dealer was willing to comply with the authorities to have his death sentence reduced to a life sentence. | Mahkûm uyuşturucu satıcısı ölüm cezasını ömür boyu hapis cezasına düşürtmek için yetkililere boyun eğmeye istekliydi. |
498 | Even people who don’t believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader. | Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa’ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar. |
499 | His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class. | Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu. |
500 | Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books. | Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler. |
501 | Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty. | Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır. |
502 | The people who come on the Maury Povich show often make pretentious claims about their lovers cheating on them. | Maury Povich’e gelen insanlar genellikle sevgililerinin onları aldattıkları ile ilgili önemli iddialarda bulunmaktadırlar. |
503 | It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. | ABD’de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır. |
504 | My roommate is prodigal when it comes to spending money on movies; he buys them the day they’re released, regardless of price. | Oda arkadaşım, filmlere para harcama söz konusu olduğunda, müsriftir; o fiyatı ne olursa olsun, onları piyasaya çıktığı gün alıyor. |
505 | The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable. | Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor. |
506 | Teachers must get tired of rectifying the same mistakes over and over again in their students’ papers. | Öğretmenler öğrencilerinin kağıtlarındaki aynı hataları tekrar tekrar düzeltmekten bıkmış olmalı. |
507 | James had a great fear of making mistakes in class and being reprimanded. | James derste hatalar yapmaktan ve azarlanmaktan çok korkardı. |
508 | I would like to retract my previous statement. | Önceki ifademi geri almak istiyorum. |
509 | To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. | Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu. |
510 | His father would never sanction his engagement to a girl who did not share the same religious beliefs as their family. | Babası onların ailesi gibi aynı dini inançları paylaşmayan bir kızla onun nişanını tasdik etmedi. |
511 | Spenser’s mother often scrutinizes him for every small mistake he makes. | Spenser’in annesi onun yaptığı her küçük hatayı sık sık irdeler. |
512 | Bill Clinton spoke in ambiguous language when asked to describe his relationship with Monica Lewinsky. | Bill Clinton Monica Lewinsky ile olan ilişkisini açıklamak isterken muğlak bir dil kullandı. |
513 | I like my job very much. | İşimi çok seviyorum. |
514 | Ray was willing to corroborate Gary’s story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth. | Ray, Gary’nin hikayesini desteklemek istiyordu fakat polisler onların ikisininde gerçeği söylediklerine ikna olmamışlardı. |
515 | The murderer was convicted and sentenced to life in prison. | Katilin suçu kanıtlandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. |
516 | There was a feeling of constraint in the room; no one dared to tell the king how foolish his decision was. | Odada bir baskı hissi vardı; Hiç kimse krala kararının ne kadar aptalca olduğunu söylemeye cesaret etmedi. |
517 | The politician pushed for reform by denouncing the corruption of the government officials. | Siyasetçi devlet memurlarının yolsuzluğunu kınayarak reformu ısrarla istedi. |
518 | I dreamt about you. | Seni rüyamda gördüm. |
519 | I have to get a new computer. | Yeni bir bilgisayar almak zorundayım. |
520 | I won’t lose! | Kaybetmeyeceğim! |
521 | Classes are starting again soon. | Dersler yakında tekrar başlıyor. |
522 | I think I’m gonna sneeze. Give me a tissue. | Sanırım hapşıracağım… Bana bir mendil ver. |
523 | I’ve changed my website’s layout. | Ben web sitemin düzenini değiştirdim. |
524 | He won’t beat me. | O beni yenemez. |
525 | I have to do laundry while it’s still sunny. | Hava güneşliyken çamaşır yıkamak zorundayım. |
526 | You had plenty of time. | Çok zamanın vardı. |
527 | Stop criticizing me! | Beni eleştirmekten vazgeç. |
528 | Stop criticizing me! | Beni eleştirmeyi bırak |
529 | I’m almost done. | Neredeyse bitirdim. |
530 | How many sandwiches are there left? | Kaç tane sandviç kaldı? |
531 | We could see the sunset from the window. | Pencereden gün batımını görebiliyorduk. |
532 | It’s driving me crazy. | O, beni çıldırtıyor. |
533 | Did you say that I could never win? | Hiç kazanamadığımı söyledin mi? |
534 | What happened? There’s water all over the apartment. | Ne oldu? Dairenin her yerinde su var. |
535 | I am alive even though I am not giving any sign of life. | Herhangi bir yaşam belirtisi vermememe rağmen hayattayım. |
536 | Never try to die. | Ölmeyi asla deneme. |
537 | I am too old for this world. | Bu dünya için çok yaşlıyım. |
538 | Life begins when you pay taxes. | Yaşam vergi ödeyince başlar. |
539 | It is never too late to learn. | Öğrenmek için asla çok geç değildir. |
540 | It’s just five in the morning, but nevertheless it is light out. | Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı. |
541 | He told me the story of his life. | O bana hayatının hikayesini anlattı. |
542 | What are you talking about? | Sen neden bahsediyorsun? |
543 | I want a piece of candy. | Bir parça şeker istiyorum. |
544 | I knew that today would be fun. | Bugünün eğlenceli olacağını biliyordum. |
545 | It might sound far-fetched, but this is a real problem. | Bu zoraki görünebilir ama gerçek bir problemdir. |
546 | When are we eating? I’m hungry! | Ne zaman yiyoruz? Ben açım! |
547 | I have class tomorrow. | Yarın dersim var. |
548 | I can’t believe it! | Ben ona inanamıyorum! |
549 | Thank you. “You’re welcome.” | Teşekkürler. “Bir şey değil.” |
550 | Thank you. “You’re welcome.” | “Teşekkür ederim.” — “Rica ederim.” |
551 | Winter is my favorite season. | Kış benim gözde mevsimimdir. |
552 | I learned a lot from you. | Senden çok şey öğrendim. |
553 | We walked a lot. | Çok yürüdük. |
554 | I spent twelve hours on the train. | Trende on iki saat geçirdim. |
555 | Hold on, someone is knocking at my door. | Bekle , biri kapıma vuruyor. |
556 | Hold on, someone is knocking at my door. | Bekle , biri kapımı çalıyor. |
557 | He’s sleeping like a baby. | Bir bebek gibi uyuyor. |
558 | He’s sleeping like a baby. | Bebek gibi uyuyor. |
559 | You’re sick. You have to rest. | Sen hastasın. Dinlenmek zorundasın. |
560 | There’s a secret path on the left. | Solda gizli bir patika var. |
561 | She’s asking for the impossible. | O, imkansızı istiyor. |
562 | He disappeared without a trace. | O, bir iz bırakmadan gözden kayboldu. |
563 | I can place the palms of my hands on the floor without bending my knees. | Ellerimin avuç içlerini dizlerimi bükmeden yere değdirebilirim. |
564 | There cannot be progress without communication. | İletişim olmadan ilerleme olamaz. |
565 | The world doesn’t revolve around you. | Dünya senin etrafında dönmüyor. |
566 | Are you saying my life is in danger? | Hayatım tehlikede mi diyorsun? |
567 | Do you have any idea what my life is like? | Hayatımın neye benzediği hakkında bir fikrin var mı? |
568 | This place has a mysterious atmosphere. | Bu yerin gizemli bir atmosferi var. |
569 | I look forward to hearing your thoughts on this matter. | Bu konu ile ilgili düşüncelerini duymaya can atıyorum. |
570 | My life is hollow without him. | Hayatım onsuz boş. |
571 | I don’t want to fail my exams. | Sınavımda başarısız olmak istemiyorum. |
572 | My mother bought two bottles of orange juice. | Annem iki şişe portakal suyu aldı. |
573 | She was wearing a black hat. | O, siyah bir şapka giyiyordu. |
574 | She was wearing a black hat. | Siyah bir şapka takıyordu. |
575 | We made pancakes for breakfast. | Sabah kahvaltısı için gözleme yaptık. |
576 | I spent the whole afternoon chatting with friends. | Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim. |
577 | I want to be more independent. | Ben daha özgür olmak istiyorum. |
578 | Are you just going to stand there all day? | Bütün gün sadece orada mı duracaksın? |
579 | A rabbit has long ears and a short tail. | Bir tavşanın uzun kulakları ve kısa bir kuyruğu var. |
580 | Your secret will be safe with me. | Sırrın benimle güvende olacak. |
581 | I don’t want to hear any more of your complaining. | Artık şikâyet ettiğini duymak istemiyorum. |
582 | You should have refused such an unfair proposal. | Böyle haksız bir öneriyi reddetmen gerekirdi. |
583 | I don’t have the strength to keep trying. | Denemeye devam edecek gücüm yok. |
584 | I didn’t mean to give you that impression. | Sana o izlenimi vermeyi amaçlamamıştım. |
585 | I didn’t mean to give you that impression. | Sana o izlenimi vermek istememiştim. |
586 | I’m tired of eating fast food. | Ayaküstü yemekten usandım. |
587 | I can’t wait to go on a vacation. | Tatile gitmek için sabırsızlanıyorum. |
588 | The rooms in this hotel are really very bad at muffling sounds. I can hear my neighbor chewing his gum! | Bu oteldeki odalar ses yalıtımında gerçekten çok kötü. Komşumun sakızını çiğnemesini duyabiliyorum. |
589 | Where is the bathroom? | Tuvalet nerededir? |
590 | If you lend someone $20 and never see that person again, it was probably worth it. | Eğer birine 20 dolar ödünç verirseniz ve o kişiyi asla yeniden görmezseniz, muhtemelen ona değmiştir. |
591 | The essence of liberty is mathematics. | Özgürlüğün özü matematiktir. |
592 | The essence of liberty is mathematics. | Hürriyetin özü matematiktir. |
593 | His story was too ridiculous for anyone to believe. | Onun hikayesi herhangi birinin inanması için çok fazla saçma. |
594 | Each person is a world. | Her insan bir dünyadır. |
595 | I have French nationality but Vietnamese origins. | Milliyetim Fransız ama Vietnam kökenliyim. |
596 | It’s very frustrating to try to find your glasses when you can’t see anything without glasses. | İnsan gözlüksüz bir şey göremediğinden, gözlüğü yokken gözlük araması çok sinir bozucu bir şey. |
597 | Do you think mankind will someday colonize the Moon? | Sence insanlık bir gün Ay’ı sömürgeleştirecek mi? |
598 | I’m crazy about you. | Ben senin için deli oluyorum. |
599 | Life in prison is worse than the life of an animal. | Hapishanedeki yaşam bir hayvanın yaşamından daha kötüdür. |
600 | I am proud to be a part of this project. | Bu projenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. |
601 | The answer leads us to a vicious circle. | Cevap bizi kısır bir döngüye götürür. |
602 | I’m too lazy to do my homework. | Ödevimi yapamayacak kadar tembelim. |
603 | Freedom is not free. | Özgürlük bedava değildir. |
604 | I want an MP3 player! | Ben bir MP3 çalar istiyorum! |
605 | What?! You ate my chocolate bear?! | Ne?! Sen benim çikolata ayımı mı yedin?! |
606 | Where are you? | Neredesiniz? |
607 | Where are you? | Sen neredesin? |
608 | Where are you? | Neredesin? |
609 | It’s a dead end. | Bu bir çıkmaz sokak. |
610 | Life is not long, it is wide! | Yaşam uzun değil geniştir! |
611 | When I was your age, Pluto was a planet. | Ben senin yaşındayken Plüton bir gezegendi. |
612 | The elevators in a skyscraper are vital systems. | Bir gökdelendeki asansörler hayati sistemlerdir. |
613 | He spent the evening reading a book. | O, akşamı bir kitap okuyarak geçirdi. |
614 | If I don’t do it now, I never will. | Onu şimdi yapmazsam, asla yapamam. |
615 | This song is so moving that it brings tears to my eyes. | Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı. |
616 | There are a lot of things you don’t know about my personality. | Kişiliğimle ilgili bilmediğin çok şey var. |
617 | I have been told that I am pragmatic, and I am. | Bana pragmatik olduğum söylendi, ve öyleyim. |
618 | I’m running out of ideas. | Fikirlerim tükeniyor. |
619 | The seven questions that an engineer has to ask himself are: who, what, when, where, why, how and how much. | Mühendisin kendine sormak zorunda olduğu yedi soru: kim, ne, ne zaman, nerede, niçin, nasıl ve ne kadar. |
620 | You are still asking yourself what the meaning of life is? | Yaşamın anlamının ne olduğunu kendine soruyor musun hala? |
621 | When can one say that a person has alcohol issues? | Bir kişinin alkol sorunlarının olduğunu ne zaman söyleyebiliriz. |
622 | Check that your username and password are written correctly. | Kullanıcı adı ve şifrenizin doğru yazıldığını kontrol edin. |
623 | Goodbyes are always sad. | Vedalar her zaman üzücüdür. |
624 | Don’t forget about us! | Bizi unutma! |
625 | Don’t forget about us! | Bizi unutma. |
626 | Don’t forget about us! | Bizi unutmayın. |
627 | Which is your luggage? | Bagajınız hangisidir? |
628 | I suggest that we go out on Friday. | Cuma günü dışarı çıkmamızı öneriyorum. |
629 | Who painted this painting? | Bu resmi kim yaptı? |
630 | We men are used to waiting for the women. | Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız. |
631 | We men are used to waiting for the women. | Biz erkekler kadınları beklemeye alışkınız. |
632 | He’s Argentinean and he gives tennis lessons. | O Arjantinli ve tenis dersleri veriyor. |
633 | I’ve got a pacemaker. | Benim bir kalp pilim var. |
634 | Can I pay by credit card? | Kredi kartı ile ödeyebilir miyim? |
635 | I feed my cat every morning and every evening. | Ben kedimi her sabah ve her akşam beslerim. |
636 | Could you please repeat that? | Lütfen onu tekrarlar mısın? |
637 | Every effort deserves a reward. | Her çaba ödülü hak ediyor. |
638 | More than 90 percent of visits to a web page are from search engines. | Bir web sayfası ziyaretçilerinin %90’ından daha fazlası arama motorlarındandır. |
639 | I need your advice. | Tavsiyene ihtiyacım var. |
640 | Any chance you know where I put my keys? | Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı? |
641 | I’m getting ready for the worst. | En kötüsü için hazırlanıyorum. |
642 | Why did you wake me up to tell me something that big? Now, I’ll never be able to concentrate on my work! | Niçin o kadar mühim bir şeyi söylemek için beni uyandırdın? Şimdi, asla işime konsantre olamayacağım. |
643 | Take good care of yourself. | Kendinize iyi bakın. |
644 | As he sits in the dark, typing away at his computer, he hears the sound of morning birds chirping away and realizes he has been up all night – but the insomniac still refuses to sleep. | O karanlıkta otururken bilgisayarında yazı yazıyor, cıvıl cıvıl öten sabah kuşlarının sesini duyuyor ve bütün gece uyumadığını fark ediyor- fakat uykusuzluk hastası hâlâ uyumayı reddediyor. |
645 | Try as you might, but you cannot force a belief onto someone else, much less your own self. | Ne kadar uğraşırsan uğraş, bırak başkasını, kendini bile bir şeye zorla inandıramazsın. |
646 | The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). | Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil). |
647 | I am against using death as a punishment. I am also against using it as a reward. | Ölümü bir ceza olarak kullanmaya karşıyım. Onu bir ödül olarak da kullanmaya karşıyım. |
648 | Can I stay at your place? I have nowhere to go. | Yanında kalabilir miyim? Gidecek hiçbir yerim yok. |
649 | We are haunted by an ideal life, and it is because we have within us the beginning and the possibility for it. | İdeal bir hayatın peşindeyiz, bunun sebebi içimizde onun için başlangıç ve olasılığa sahip olmamızdır. |
650 | A known mistake is better than an unknown truth. | Bilinen bir hata bilinmeyen bir gerçekten daha iyidir. |
651 | Life is not an exact science, it is an art. | Hayat mutlak bilim değil, bir sanattır. |
652 | Only those who risk going too far will know how far one can go. | Sadece çok uzağa gitme riskini alanlar birinin ne kadar uzağa gidebileceğini bilecektir. |
653 | My interest is in the future because I’m going to spend the rest of my life there. | Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim. |
654 | Nothing is impossible for the man who doesn’t have to do it himself. | Bir şeyi kendisi yapmak zorunda olmayan biri için hiçbir şey imkansız değildir. |
655 | It is not the strongest of the species that survives, not the most intelligent, but the one most responsive to change. | O, yaşayan türlerin en güçlüsü değil, en zekisi değil fakat değişmek için en duyarlı olanıdır. |
656 | I can’t understand why people are frightened of new ideas. I’m frightened of the old ones. | İnsanların yeni fikirlerden neden korktuklarını anlayamıyorum. Ben eskilerinden korkarım. |
657 | Hope is not a strategy. | Ummak bir strateji değildir. |
658 | They are waiting for you in front of the door. | Kapının önünde senin için bekliyorlar. |
659 | Do you have a pen on you? | Yanınızda bir kaleminiz var mı? |
660 | Whose is this? | Bu kimin? |
661 | It’s a good deal. | Bu gerçek bir pazarlık. |
662 | Pick up your things and go away. | Eşyalarını al ve uzaklaş. |
663 | The sooner, the better. | Ne kadar erken olursa, o kadar iyidir. |
664 | The sooner, the better. | Ne kadar erken o kadar iyi |
665 | He doesn’t look his age. | O yaşında görünmüyor. |
666 | Do you like rap? | Rap sever misin? |
667 | I love trips. | Gezileri seviyorum. |
668 | I’ve been waiting for hours. | Saatlerdir bekliyorum. |
669 | That’s the snag. | Şu, budak. |
670 | I don’t know him. | Onu tanımıyorum. |
671 | I liked this film. | Bu filmi sevdim. |
672 | It’s not important. | Önemli değil. |
673 | It’s not important. | O önemli değil. |
674 | I don’t care. | Umurumda değil. |
675 | I go shopping every morning. | Her sabah alışverişe çıkarım. |
676 | Speech is silver, but silence is golden. | Konuşma gümüştür ama susma altındır. |
677 | Speech is silver, but silence is golden. | Söz gümüşse sükût altındır. |
678 | Fifty-two per cent of British women prefer chocolate to sex. | Britanyalı kadınların yüzde elli ikisi çikolatayı sekse tercih ediyor. |
679 | I’m not convinced at all. | Hiç de ikna olmadım. |
680 | Why do you want to leave today? | Niçin bugün gitmek istiyorsun? |
681 | I’m going to take my car. | Benim arabayı alacağım. |
682 | It’s too good to be true. | O, gerçek olamayacak kadar çok iyi. |
683 | It’s too good to be true. | Bu gerçek olamayacak kadar çok iyi. |
684 | Logic is a systematic method of coming to the wrong conclusion with confidence. | Mantık, yanlış sonuca inançla ulaşmanın sistematik bir metodudur. |
685 | If you see a man approaching you with the obvious intention of doing you good, you should run for your life. | Sana faydalı olmak amacıyla sana yaklaşan bir adam görürsen, hayatın için koşmalısın. |
686 | Better late than never. | Geç olması hiç olmamasından daha iyidir. |
687 | Better late than never. | Geç olsun da güç olmasın. |
688 | Like father, like son. | Tıpkı babasına benziyor. |
689 | Like father, like son. | Elma ağacın dibine düşer. |
690 | The early bird catches the worm. | Erken kalkan erken yol alır. |
691 | In life there are ups and downs. | İnişler ve çıkışlar vardır hayatta. |
692 | No news is good news. | Herhangi bir haber olmaması iyi bir haber. |
693 | If you think education is expensive, wait till you see what ignorance costs you. | Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsan,cahilliğin sana neye mâl olduğunu görene kadar bekle. |
694 | I was expecting it! | Onu bekliyordum! |
695 | I don’t expect anything from you. | Senden bir şey beklemiyorum. |
696 | People who will lie for you, will lie to you. | Senin için yalan söyleyecek insanlar, sana da yalan söylerler. |
697 | There’s no doubt. | Hiç şüphe yok. |
698 | There isn’t any solution. | Hiç çözüm yok. |
699 | I didn’t know he drank so much. | Onun o kadar çok içtiğini bilmiyordum. |
700 | It’s well done. | İyi bitti. |
701 | Do you want fruit juice? | Meyve suyu istiyor musun? |
702 | He’s a good person. | O iyi bir kişidir. |
703 | He’s a good person. | O iyi bir insan. |
704 | Do as you want. | Nasıl istersen öyle yap. |
705 | Do as you want. | İstediğiniz gibi yapın. |
706 | Enjoy your meal! | Afiyet olsun! |
707 | There’s no love without jealousy. | Kıskançlık olmadan sevgi yoktur. |
708 | There was not a bloody soul. | Lanet olası bir ruh yoktu. |
709 | We are cut from the same cloth. | Biz aynı kumaştan kesilmişiz. |
710 | The walls have ears. | Duvarların kulakları vardır. |
711 | I’ve got a frog in my throat. | Boğazımda gıcık var. |
712 | Make yourself at home. | Kendi evinizde gibi davranın. |
713 | Make yourself at home. | Evindeymişsin gibi davran. |
714 | Why aren’t you coming with us? | Niçin bizimle birlikte gelmiyorsun? |
715 | Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don’t see the connection between that and your twelve red goldfishes. | Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum. |
716 | Don’t listen to him, he’s talking nonsense. | Onu dinleme, o saçma sapan konuşuyor. |
717 | Don’t listen to him, he’s talking nonsense. | Ona kulak asma; boş konuşuyor. |
718 | You can’t get lost in big cities; there are maps everywhere! | Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var! |
719 | We are sorry, the person you are trying to contact is not available. | Üzgünüz, iletişim kurmaya çalıştığınız kişi mevcut değil. |
720 | I don’t want it anymore. | Artık onu istemiyorum. |
721 | He came several times. | O defalarca geldi. |
722 | We wonder why. | Sebebini merak ediyoruz. |
723 | We must think about friends. | Biz arkadaşları düşünmeliyiz. |
724 | I’m going to take a bath. | Banyo yapacağım. |
725 | It was raining when we left, but by the time we arrived, it was sunny. | Biz ayrıldığımızda yağmur yağıyordu, fakat vardığımızda hava güneşliydi. |
726 | We left by train. | Biz trenle gittik. |
727 | I don’t know if he would have done it for me. | Onu benim için yapıp yapmadığını bilmiyorum. |
728 | Would you like to come? | Gelmek ister misin? |
729 | Would you like to come? | Gelmek ister misiniz? |
730 | I knew he would accept. | Kabul edeceğini biliyordum. |
731 | She would willingly come but she was on vacation. | Seve seve gelirdi fakat o tatildeydi. |
732 | I thought it was true. | Ben onun doğru olduğunu düşündüm. |
733 | I thought it was true. | Ben bunun gerçek olduğunu zannediyordum. |
734 | This is the town I told you about. | Bu sana bahsettiğim şehir. |
735 | I have to give back the book before Saturday. | Kitabı Cumartesiden önce geri vermek zorundayım. |
736 | I went to drink a beer with friends. | Arkadaşlarla birlikte bir bira içmek için gittim. |
737 | Yesterday we had fun. | Dün eğlendik. |
738 | They quarreled. | Onlar tartıştılar. |
739 | I ate caviar. | Ben havyar yedim. |
740 | He changed a lot since the last time. | Son kezden bu yana o çok değişti. |
741 | You took the wrong key. | Sen yanlış anahtarı aldın. |
742 | I managed to get in. | İçeri girmeyi başardım. |
743 | How much is it? | Fiyatı ne kadar? |
744 | I’ll bring you the bill immediately. | Size faturayı hemen getireceğim. |
745 | Here is your change. | İşte paranızın üstü. |
746 | Did you leave a tip? | Bir bahşiş bıraktın mı? |
747 | I’m sorry, I don’t have change. | Maalesef, bozuk param yok. |
748 | The situation is worse than we believed. | Durum sandığımızdan daha kötü. |
749 | We have to expect the worst. | En kötüsünü beklemek zorundayız. |
750 | They don’t even know why. | Hatta sebebini bile bilmiyorlar. |
751 | I want you to tell me the truth. | Bana gerçeği söylemeni istiyorum. |
752 | Florence is the most beautiful city in Italy. | Floransa, İtalya’daki en güzel şehir. |
753 | I talked to friends. | Ben arkadaşlarla konuştum. |
754 | I’m glad to see you back. | Seni tekrar gördüğüme memnun oldum. |
755 | You changed a lot. | Sen çok değiştin. |
756 | Those who know him like him. | Onu tanıyanlar onu seviyorlar. |
757 | Tell me what happened. | Bana ne olduğunu anlat. |
758 | They are sensible girls. | Onlar duyarlı kızlar. |
759 | It’s more difficult than you think. | O düşünmenden daha zordur. |
760 | He told me he would go to Venice. | Bana Venedik’e gideceğini söyledi. |
761 | Who are those guys? | Şu adamlar kimdir? |
762 | I don’t agree with him. | Onunla aynı fikirde değilim. |
763 | The spirit is willing, but the flesh is weak. | Ruh isteklidir fakat beden güçsüzdür. |
764 | It seems to me that the train is late. | Bana öyle geliyor ki tren geç kaldı. |
765 | I don’t know if I’ll have time to do it. | Onu yapmak için zamanım olup olmayacağını bilmiyorum. |
766 | Wolves won’t usually attack people. | Kurtlar genellikle insanlara saldırmazlar. |
767 | Can somebody help me? “I will.” | Birisi bana yardımcı olabilir mi? “Ben olurum.” |
768 | You’ve given me your cold. | Soğuk algınlığını bana bulaştırdın. |
769 | Her garden is a work of art. | Onun bahçesi bir sanat eseridir. |
770 | I’d rather be a bird than a fish. | Bir balık olmaktansa bir kuş olmayı yeğlerim. |
771 | Water freezes at zero degrees Celsius, doesn’t it? | Su sıfır derecede donar, değil mi? |
772 | If you take care of the small things, the big things will take care of themselves. | Eğer küçük şeyleri halledersen, büyük şeyler kendiliğinden hallolur. |
773 | Every man’s work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. | Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir. |
774 | How dare you say such a thing to me? | Böyle bir şeyi ne cüretle bana söylersin? |
775 | You ask me to do the impossible. | Sen imkansızı yapmamı rica ediyorsun. |
776 | I brought you a little something. | Sana küçük bir şey getirdim. |
777 | You are as tall as I am. | Sen benim kadar uzunsun. |
778 | You have the same racket as I have. | Benimki ile aynı rakete sahipsin. |
779 | Go and speak to my colleague. | Git ve iş arkadaşımla konuş. |
780 | Tell me about it! | Bana ondan bahset! |
781 | Maria has long hair. | Maria’nın uzun saçı var. |
782 | I have to take medicine. | İlaç almak zorundayım. |
783 | I’m taking a walk in a park. | Ben bir parkta yürüyüş yapıyorum. |
784 | If you are free, give me a hand. | İşin yoksa, bana yardım et. |
785 | I work even on Sunday. | Ben pazar günü bile çalışırım. |
786 | It happened a long time ago. | O uzun zaman önce oldu. |
787 | Where have you been? | Neredeydin? |
788 | Where have you been? | Nerelerdesiniz? |
789 | It’s been snowing all night. | Bütün gece kar yağıyordu. |
790 | How come you know so much about Japanese history? | Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun? |
791 | Could you turn on the light, please? | Lütfen ışığı açar mısınız? |
792 | Turn right at the crossroad. | Kavşaktan sağa dön. |
793 | They forgot to lock the door. | Onlar kapıyı kilitlemeyi unuttular. |
794 | He was born on July 28th, 1888. | O, 28 Temmuz, 1888’de doğdu. |
795 | Will you listen to me for a few minutes? | Beni birkaç dakikalığına dinleyecek misiniz? |
796 | Will you listen to me for a few minutes? | Beni birkaç dakikalığına dinleyecek misin? |
797 | How did your interview go? | Röportajın nasıl gitti? |
798 | I have to write a letter. Do you have some paper? | Mektup yazmam gerekiyor. Kağıdın var mı? |
799 | Could you do me a favour please? | Bana bir iyilik yapar mısınız, lütfen? |
800 | No, I’m not mad at you, I’m just disappointed. | Hayır, sana kızgın değilim, sadece hayal kırıklığına uğradım. |
801 | She is mad at me. | O bana deli oluyor. |
802 | I can’t believe my eyes. | Gözlerime inanamıyorum. |
803 | I couldn’t say when exactly in my life it occurred to me that I would be a pilot someday. | Bir gün pilot olma fikrinin hayatımda tam olarak ne zaman oluştuğunu söyleyemem. |
804 | An eye for an eye, a tooth for a tooth. | Göze göz, dişe diş. |
805 | You are to come with me. | Benimle geleceksin. |
806 | You have to come with me. | Benimle gelmek zorundasın. |
807 | You are supposed to obey the law. | Yasalara uymalısın. |
808 | Can you do bookkeeping? | Muhasebecilik yapabilir misin? |
809 | You have no sense of direction. | Senin yön duyun yok. |
810 | You should know better than to ask a lady her age. | Bir bayana yaşının sorulmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın. |
811 | You should know better than to ask a lady her age. | Bir bayana yaşını sormayacak kadar mantıklı olmalısın. |
812 | You should pay your rent in advance. | Kiranı peşin olarak ödemelisin. |
813 | You must keep your room clean. | Odanı temiz tutmalısın. |
814 | You must take off your hat in the room. | Odada şapkanı çıkarmak zorundasın. |
815 | You are wavering. | Sendeliyorsun. |
816 | You are wavering. | Titriyorsun. |
817 | Have you ever climbed Mt. Fuji? | Fuji Dağı’na hiç tırmandın mı? |
818 | You should take care of your sick mother. | Hasta annene bakmalısın. |
819 | You have to learn standard English. | Standart İngilizce öğrenmelisin. |
820 | You are not at all wrong. | Asla hatalı değilsin. |
821 | I have a feeling you’ll be a very good lawyer. | Senin çok iyi bir avukat olacağına dair içimde bir his var. |
822 | Can you keep a secret? | Sır tutabilir misin? |
823 | Can you keep a secret? | Sır saklayabilir misin? |
824 | You are tired, and so am I. | Sen yorgunsun, ve ben de. |
825 | You are tired, aren’t you? | Yorgunsun, değil mi? |
826 | You are tired, aren’t you? | Siz yorgunsunuz, değil mi? |
827 | Are you not tired? | Yorgun değil misin? |
828 | You look tired. You ought to rest for an hour or two. | Yorgun görünüyorsun. Bir veya iki saat istirahat etmelisin. |
829 | You are too sensitive to criticism. | Eleştiremeyecek kadar çok duyarlısın. |
830 | You can rely on him. | Ona güvenebilirsiniz. |
831 | You can rely on her. | Ona güvenebilirsiniz. |
832 | You must help her, and soon! | Ona yardım etmelisin, ve çabucak! |
833 | You must not take advantage of her innocence. | Onun masumiyetinden yararlanmamalısın. |
834 | You must not take advantage of her innocence. | Onun saflığından yararlanmamalısın. |
835 | You should have acted on her advice. | Onun tavsiyesi üzerine hareket etmeliydin. |
836 | You are treading on her corns. | Onun bam teline basıyorsun. |
837 | I think that you ought to apologize to her. | Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum. |
838 | I think that you ought to apologize to her. | Sanırım ondan özür dilemelisin. |
839 | You must apologize to her, and that at once. | Ondan özür dilemelisin. ve derhal. |
840 | You must apologize to her, and that at once. | Ondan özür dilemelisin ve bunu derhal yapmalısın. |
841 | Just a minute. | Bir dakika. |
842 | You asked after her? What did she say? | Onun halini hatırını sordun mu? O ne dedi? |
843 | You are expecting too much of her. | Ondan çok şey bekliyorsun. |
844 | Did you meet her? | Onunla buluştun mu? |
845 | Do you want to see her very much? | Onu görmeyi çok istiyor musun? |
846 | Did you fall in love with her at first sight? | İlk görüşte ona âşık oldun mu? |
847 | You were taken in by her. | Onun tarafından aldatıldın. |
848 | You told her that you had finished the work three days before. | Ona üç gün önce işi bitirmiş olduğunu söyledin. |
849 | Unlike her, you are diligent. | Onun aksine sen gayretlisin. |
850 | You are not less pretty than her. | Ondan daha az güzel değilsin. |
851 | When did you see her dancing with him? | Onunla ne zaman dans ettiğini gördünüz mü? |
852 | You’ll come to like her. | Onu sevmeyi öğreneceksin. |
853 | Are you aware of how much she loves you? | Onun seni ne kadar çok sevdiğinin farkında mısın? |
854 | I think you had better call on him. | Sanırım onu ziyaret etsen iyi olur. |
855 | You must be careful not to make him angry. | Onu kızdırmamak için dikkatli olmalısın. |
856 | You must give him up for dead. | Ona ölü gözüyle bakmalısın. |
857 | You needn’t have seen him to the door. | Kapıya kadar onunla ilgilenmene gerek yoktu. |
858 | You shouldn’t look down on him. | Ona tepeden bakmamalısın. |
859 | You are selling him short. | Onu küçümsüyorsun. |
860 | You must not look upon him as great. | Ona harika gözüyle bakmamalısın. |
861 | You’re required to help them. | Ona yardım etmen gerek. |
862 | Are you younger than him? | Ondan daha genç misin? |
863 | All that you have to do is to wait for his reply. | Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek. |
864 | You must take his age into account. | Onun yaşını dikkate almalısın. |
865 | Are you for or against his idea? | Onun fikrinin lehinde mi yoksa aleyhinde misin? |
866 | You must pay attention to his advice. | Onun tavsiyesine kulak vermelisin. |
867 | You should have accepted his advice. | Sen onun tavsiyesini kabul etmeliydin. |
868 | You may make use of his library. | Onun kütüphanesinden yararlanabilirsin. |
869 | All that you have to do is to follow his advice. | Yapacağın tek şey onun tavsiyesini dinlemek. |
870 | You should have helped him with his work. | Ona işinde yardım etmiş olman gerekirdi. |
871 | You should have helped him with his work. | Ona işinde yardım etmen gerekirdi. |
872 | You should have helped him with his work. | Ona işinde yardım etmeliydin. |
873 | You should pay more attention to what he says. | Onun dediklerine daha fazla dikkat etmelisin. |
874 | You must pay attention to him. | Ona dikkat etmelisin. |
875 | You should pay more attention to his warnings. | Onun uyarılarına daha fazla önem vermelisin. |
876 | You should not play on his generous nature. | Zengin doğasında oynamamalısın. |
877 | You overestimate him. | Ona fazla değer veriyorsun. |
878 | Did you accept his statement as true? | Onun söylediklerini doğru mu kabul ettin? |
879 | You should have told him the truth. | Ona gerçeği söylemeliydin. |
880 | You should tell him the truth. | Ona gerçeği söylemelisin. |
881 | You had better tell him the truth. | Ona gerçeği söylesen iyi olur. |
882 | You ought to ask him for advice. | Ondan tavsiye istemelisin. |
883 | Didn’t you write a letter to him? | Ona bir mektup yazmadın mı? |
884 | You ought to thank him. | Ona teşekkür etmelisin. |
885 | You can trust him to keep his word. | Sözünü tutması konusunda ona güvenebilirsin. |
886 | Do you know who he is? | Onun kim olduğunu biliyor musunuz? |
887 | Have you ever seen him swimming? | Hiç onu yüzerken gördün mü? |
888 | Do you think he made that mistake on purpose? | Onun bu hatayı bilerek yaptığını mı düşünüyorsun? |
889 | Do you think he made that mistake on purpose? | Onun o hatayı kasıtlı yaptığını mı düşünüyorsun? |
890 | You should get your hair cut. | Saçını kestirmelisin. |
891 | You must be a fool. | Sen bir aptal olmalısın. |
892 | Can you ride a horse? | Ata binebilir misin? |
893 | You can’t ride a horse. | Sen ata binemezsin. |
894 | You should work hard. | Sıkı çalışmalısın. |
895 | You must study hard. | Sıkı çalışmalısınız. |
896 | You don’t have a temperature. | Ateşin yok. |
897 | You must not come in. | İçeri girmemelisin. |
898 | You don’t have to go to school on Sunday. | Pazar günü okula gitmek zorunda değilsin. |
899 | What do you usually do on Sundays? | Pazar günleri genellikle ne yaparsın? |
900 | Are you a Japanese student? | Sen bir Japon öğrenci misin? |
901 | Are you a Japanese student? | Siz bir Japon öğrenci misiniz? |
902 | Do you keep a diary? | Bir günlük tutuyor musunuz? |
903 | You work too hard. | Siz çok çalışıyorsunuz. |
904 | You are working too hard. Take it easy for a while. | Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al. |
905 | Do you live here? | Burada mı yaşıyorsun? |
906 | You don’t go to school on Sunday, do you? | Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi? |
907 | You must go home at once. | Hemen eve gitmelisin. |
908 | It is necessary for you to see a doctor at once. | Hemen bir doktora görünmen gerekli. |
909 | You won’t be late, will you? | Geç kalmayacaksın, değil mi? |
910 | Sooner or later, you will regret your idleness. | Er ya da geç, bu başıboşluğundan pişman olacaksın. |
911 | You should have refused his request flatly. | Onun ricasını açıkça reddetmeliydin. |
912 | Who are you waiting for? | Kimi bekliyorsun? |
913 | You must build up your courage. | Cesaretini toplamalısın. |
914 | Whom are you speaking of? | Kimden bahsediyorsun? |
915 | Are you meeting someone here? | Burada biriyle buluşacak mısın? |
916 | Your reading is very advanced. | Okuman çok gelişmiş. |
917 | You look very pale. | Çok solgun görünüyorsun. |
918 | I’m proud of you. | Seninle gurur duyuyorum. |
919 | You’re running a big risk in trusting him. | Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun. |
920 | What do you want to be when you grow up? | Büyüdüğünde ne olmak istersin? |
921 | You look bored. | Sıkılmış görünüyorsun. |
922 | Do you like to be kept waiting? | Bekletilmek hoşuna mı gidiyor? |
923 | All you have to do is to take care of yourself. | Yapmanız gereken tek şey kendinize bakmaktır. |
924 | You may have read this book already. | Bu kitabı önceden okumuş olabilirsin. |
925 | You will be up against many difficulties. | Birçok zorluklarla mücadele edecek. |
926 | Can you throw a fastball? | Hızlıtop fırlatabilir misin? |
927 | You know quite a lot about Sumo. | Sumo hakkında bayağı çok şey biliyorsun. |
928 | You look as healthy as ever. | Siz her zamanki kadar sağlıklı görünüyorsunuz. |
929 | You should have locked, or at least closed, all the doors. | Bütün kapıları kilitlemeli, en azından kapatmalısın. |
930 | You are a good student. | Sen iyi bir öğrencisin. |
931 | You made the same mistake as last time. | Son kez yaptığın aynı hatayı yaptın. |
932 | You should follow your teacher’s advice. | Öğretmeninin tavsiyesini dinlemelisin. |
933 | You ought to ask for your teacher’s permission. | Öğretmeninin iznini istemelisin. |
934 | You ran a red light. | Kırmızı ışıkta geçtin. |
935 | Can you eat raw oysters? | Çiğ istiridye yiyebilir misin? |
936 | You seem to be an honest man. | Sen dürüst bir adam gibi görünüyorsun. |
937 | You have to get this work finished by noon. | Öğleye kadar bu işi bitirtmelisin. |
938 | Do you believe in God? | Allah’a inanıyor musun? |
939 | You must clear the table. | Tabloyu temizlemelisin. |
940 | I think you’d better go on a diet. | Sanırım diyet yapsan iyi olur. |
941 | You had better not eat too much. | Çok yemezseniz iyi edersiniz. |
942 | You are way off track. | Sen yoldan çıkmışsın. |
943 | I think you’d better take a rest; you look ill. | Sanırım dinlensen iyi olur; hasta görünüyorsun. |
944 | You’re going too far. | Çok uzağa gidiyorsun. |
945 | What do you want to do in the future? | Gelecekte ne yapmak istiyorsun? |
946 | You are free to go out. | Dışarı çıkmak için özgürsün. |
947 | You are free to go out. | Dışarı çıkmak için özgürsünüz. |
948 | You are free to go out. | Dışarı çıkmakta serbestsin. |
949 | You are welcome to do anything you like. | İstediğinizi yapabilirsiniz. |
950 | Did you do your homework by yourself? | Ödevini kendin mi yaptın? |
951 | You should give up drinking. | İçmekten vazgeçmelisin. |
952 | You should give up drinking and smoking. | Sigara ve içki içmekten vazgeçmelisin. |
953 | You ought not to have spent so much money on your hobby. | Hobin için o kadar çok para harcamamalısın. |
954 | Are you writing a letter? | Bir mektup yazıyor musunuz? |
955 | You should pay back your debts. | Borçlarını ödemelisin. |
956 | You should pay your debts. | Borçlarını ödemen gerekir. |
957 | You should get your car fixed. | Arabanı tamir ettirmelisin. |
958 | Can you drive a car? | Bir araba sürebilir misin? |
959 | You can drive a car, can’t you? | Araba sürebilirsin, değil mi? |
960 | You should apologize. | Özür dilemelisin. |
961 | Did you actually see the accident? | Gerçekten kazayı gördün mü? |
962 | You must work hard in order not to fail. | Başarısız olmamak için çok çalışmalısın. |
963 | You should try to form the habit of using your dictionaries. | Sözlüklerini kullanma alışkanlığı oluşturmaya gayret etmelisin. |
964 | Do you know how to use a dictionary? | Bir sözlüğü nasıl kullanacağınızı biliyor musunuz? |
965 | You should learn how to use your dictionary. | Sözlüğünü nasıl kullanacağını öğrenmelisin. |
966 | You are free to go home. | Eve gitmekte özgürsün. |
967 | You should learn to restrain yourself. | Kendini dizginlemeyi öğrenmelisin. |
968 | You should be ashamed of your ignorance. | Sen bilgisizliğinden dolayı mahcup olmalısın. |
969 | What account can you give of your misbehavior? | Kötü davranışınla ilgili ne hesap verebilirsin? |
970 | You should attend to your own business. | Sen kendi işine bakmalısın. |
971 | You are responsible for what you do. | Yaptığından sorumlusun. |
972 | You must do it yourself. | Onu kendin yapmalısın. |
973 | Are you sure of your facts? | Gerçeklerinden emin misin? |
974 | You should have introduced yourself. | Kendini tanıtmalıydın. |
975 | You must control yourself. | Kendinizi kontrol etmelisiniz. |
976 | You are the next in line for promotion. | Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin. |
977 | You ought to get to work on time. | İşe zamanında başlamalısın. |
978 | You should look after the children from time to time. | Zaman zaman çocuklara bakmalısın. |
979 | You write a very good hand. | Çok iyi bir el yazın var. |
980 | You must face the facts. | Gerçeklerle yüzleşmen gerekir. |
981 | You ought to see a dentist. | Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor. |
982 | You must employ your capital well. | Sermayeni iyi şekilde kullanmalısın. |
983 | You may as well prepare for your examination. | Siz de muayene için hazırlanabilirsiniz. |
984 | You may laugh at me. | Benimle alay edebilirsin. |
985 | You may use my new car. | Sen benim yeni arabamı kullanabilirsin. |
986 | You must do as I tell you. | Sana söylediğim gibi yapmalısın. |
987 | You are to do as I tell you. | Sana söylediğim gibi yapacaksın. |
988 | Are you for or against my plan? | Planımın lehinde mi yoksa aleyhinde misiniz? |
989 | I wish you had told me the truth. | Keşke bana gerçeği söyleseydin. |
990 | You lied to me, didn’t you? | Sen bana yalan söyledin, değil mi? |
991 | You don’t know how worried I am. | Ne kadar endişeli olduğumu bilmiyorsun. |
992 | You were late for work. | İşe geç kaldınız. |
993 | You should go about your business. | İşinizi yapmalısınız. |
994 | Did you call me up last night? | Dün gece beni aradın mı? |
995 | You ought to have come to see me yesterday. | Dün beni görmeye gelmeliydin. |
996 | Did you go out last night? | Dün gece dışarı çıktın mı? |
997 | Did you hear about the fire yesterday? | Dün yangını duydun mu? |
998 | Why were you absent yesterday? | Dün neden yoktun? |
999 | I advise you to be careful in making notes for the lecture. | Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim. |
1000 | All you have to do is do your best. | Tüm yapmanız gereken elinizden geleni yapmaktır. |
1001 | You should carry out his offer. | Onun teklifini gerçekleştirmelisin. |
1002 | You must do your best. | Elinizden geleni yapmalısınız. |
1003 | You should be ready for the worst. | En kötüsü için hazır olmalısınız. |
1004 | You work too hard these days. Aren’t you tired? | Bugünlerde çok çalışıyorsun. Yorgun değil misin? |
1005 | You can get in touch with him at his home tonight. | Bu gece onun evinde onunla temasa geçebilirsin. |
1006 | You’d better not see her now. | Onu şimdi görmeseniz iyi olur. |
1007 | You look happy today. | Bugün mutlu görünüyorsun. |
1008 | You have a little fever today, don’t you? | Senin bugün biraz ateşin var, değil mi? |
1009 | It would be better for you to stay in bed today. | Bugün yatakta kalsan daha iyi olurdu. |
1010 | You look pale today. | Bugün solgun görünüyorsun. |
1011 | You’d better not go out today. | Bugün dışarı çıkmasan iyi olur. |
1012 | You must not go out today. | Bugün dışarı çıkmamalısın. |
1013 | You had better not see her today. | Bugün onu görmesen iyi olur. |
1014 | You look very charming today. | Bugün çok çekici görünüyorsun. |
1015 | You ought to be on time if you start now. | Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir. |
1016 | You worked a lot this week. | Bu hafta çok çalıştın. |
1017 | What are you about now? | Sen şimdi ne yapıyorsun? |
1018 | You’d better start now. | Şimdi başlasan iyi olur. |
1019 | You had better go. | Gitsen iyi olur. |
1020 | You don’t have to go to the party unless you want to. | İstemiyorsan partiye gitmek zorunda değilsin. |
1021 | You have to go. | Gitmek zorundasın. |
1022 | It’s necessary for you to go. | Senin gitmen gereklidir. |
1023 | You’d better not go. | Gitmesen iyi olur. |
1024 | Are you happy? | Mutlu musun? |
1025 | You are really full of curiosity, aren’t you? | Gerçekten çok meraklısın, değil mi? |
1026 | You’ve got to learn to hold your tongue. | Dilini tutmayı öğrenmelisin. |
1027 | You must do as you are told to do. | Sana söylenildiği gibi yapmalısın. |
1028 | It was careless of you to lose the key. | Anahtarı kaybetmek senin dikkatsizliğindi. |
1029 | You made a wise choice. | Mantıklı bir seçim yaptın. |
1030 | You had better give up smoking for your health. | Sigaradan vazgeçmen sağlığın için daha iyi olur. |
1031 | How many times a month do you write home? | Eve ayda kaç defa mektup yazıyorsun? |
1032 | You must go through with your plan. | Planını gerçekleştirmelisin. |
1033 | You are the master of your own destiny. | Kendi kaderinin kaptanısın. |
1034 | You must judge for yourself. | Kendini yargılamalısın. |
1035 | You must live up to your principles. | İlkelerine uyarak yaşamalısın. |
1036 | You are wearing your socks inside out. | Çoraplarını ters giyiyorsun. |
1037 | You need not take off your shoes. | Ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekmiyor. |
1038 | I suppose you’re hungry. | Sanırım açsın. |
1039 | Do you ever dream about flying through the sky? | Gökyüzünde uçmayı hiç hayal eder misin? |
1040 | You must come back before nine o’clock. | Dokuzdan önce dönmelisin. |
1041 | You can get a loan from a bank. | Bir bankadan kredi alabilirsin. |
1042 | You had better not smoke while on duty. | Görev başında sigara içmesen iyi olur. |
1043 | You’d better hurry up. | Acele etsen iyi olur. |
1044 | Do you know who Rie Miyazawa is? | Rie Miyazawa’nın kim olduğunu biliyor musunuz? |
1045 | Where are you going to spend the vacation? | Tatilini nerede geçireceksin? |
1046 | You are in need of a holiday. | Senin tatile ihtiyacın var. |
1047 | You must go up the hill. | Tepeye çıkmalısın. |
1048 | You broke the rule. | Kuralı bozdun. |
1049 | You must act in accordance with the rules. | Kurallara uygun davranmalısın. |
1050 | You should conform to the rules. | Kurallara uymalısın. |
1051 | You’re stepping into dangerous territory. | Tehlikeli alana adım atıyorsun. |
1052 | You look pale. | Solgun görünüyorsun. |
1053 | You look pale. You had better lie down in bed at once. | Solgun görünüyorsun. Derhal yatağa uzansan iyi olur. |
1054 | You are as white as a sheet. | Bir çarşaf kadar beyazsın. |
1055 | I think that you’re wrong. | Bence hatalısın. |
1056 | Have you ever read any Chinese poems? | Hiç Çin şiiri okudun mu? |
1057 | You’ve done a perfect job. | Mükemmel bir iş yaptın. |
1058 | You are nothing but a student. | Sen öğrenciden başka bir şey değilsin. |
1059 | You are nothing but a student. | Alt tarafı bir öğrencisin. |
1060 | You may be late for school. | Okula geç kalabilirsin. |
1061 | Would you like to go abroad? | Yurt dışına gitmek ister misin? |
1062 | Do you plan to go abroad? | Yurtdışına gitmeyi planlıyor musunuz? |
1063 | You should have attended the meeting. | Toplantıya katılmalıydın. |
1064 | You are not entitled to attend the meeting. | Toplantıya katılmak için yetkili değilsiniz. |
1065 | You are not entitled to attend the meeting. | Toplantıya katılma hakkınız yok. |
1066 | Will you stay at home? | Evde kalacak mısın? |
1067 | You will stay at home. | Sen evde kalacaksın. |
1068 | What grade are you in? | Kaçıncı sınıfa gidiyorsun? |
1069 | What grade are you in? | Kaçıncı sınıftasın? |
1070 | You continue making the same mistakes time after time. | Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun. |
1071 | You may go anywhere. | İstediğiniz yere gidebilirsiniz. |
1072 | What time are you going on duty? | Görevinin başına ne zaman gidiyorsun? |
1073 | What time will you get to the station? | Saat kaçta istasyona gideceksin? |
1074 | You’re too suspicious about everything. | Her şey hakkında çok kuşkulusun. |
1075 | How many books do you have? | Kaç tane kitabın var? |
1076 | What are you looking for? | Ne arıyorsunuz? |
1077 | What are you looking at? | Neye bakıyorsun? |
1078 | What do you intend to do? | Ne yapmaya niyet ediyorsun? |
1079 | What do you want to be? | Ne olmak istiyorsun? |
1080 | What will you have? | Ne istiyorsunuz? |
1081 | What will you have? | Ne alacaksınız? |
1082 | What are you going to have? | Ne istiyorsunuz? |
1083 | What are you going to have? | Ne yiyeceksiniz? |
1084 | What are you going to have? | Ne alacaksınız? |
1085 | What woke you up? | Seni ne uyandırdı? |
1086 | What did you come here so early for? | Buraya neden bu kadar erken geldin? |
1087 | Please let me know what you want. | Lütfen bana ne istediğinizi bildirin. |
1088 | What do you like? | Ne seversin? |
1089 | What do you want now? | Şimdi ne istiyorsun? |
1090 | Do you belong to any clubs? | Herhangi bir kulübe üyemisin? |
1091 | Do you love music? | Müzik seviyor musunuz? |
1092 | Do you love music? | Müzik sever misin? |
1093 | You really have an ear for music. | Senin gerçekten müzik kulağın var. |
1094 | You are not a coward. | Sen bir korkak değilsin. |
1095 | You dropped your pencil. | Kalemini düşürdün. |
1096 | Do you have any pencils? | Hiç kalemin var mı? |
1097 | Do you have any pencils? | Hiç kurşun kalemin var mı? |
1098 | Do you study English? | İngilizce çalışır mısın? |
1099 | You can’t speak English, can you? | İngilizce konuşamazsın, değil mi? |
1100 | He asked me if I could speak English. | Bana İngilizce konuşup konuşamadığımı sordu. |
1101 | Can you swim? | Sen yüzebiliyor musun? |
1102 | You are tallest. | Sen en uzunsun. |
1103 | You must not tell a lie. | Yalan söylememelisin. |
1104 | What are you driving at? | Ne demek istiyorsun? |
1105 | Did you read it at all? | Onu hiç okudunuz mu? |
1106 | You should follow the doctor’s advice. | Doktorun tavsiyesine uymalısın. |
1107 | You’d better consult the doctor. | Doktora danışsan iyi olur. |
1108 | You are strong-minded. | Güçlü bir iraden var. |
1109 | You are strong-minded. | Hafızan kuvvetli. |
1110 | You’ve done it! | Onu yaptın! |
1111 | Do you remember seeing me before? | Beni daha önce gördüğünü hatırlıyor musun? |
1112 | You should return home before it gets dark. | Hava kararmadan önce eve dönmen gerekir. |
1113 | You are in a safe place. | Güvenli bir mekândasın. |
1114 | You’ve set a bad example. | Sen kötü bir örnek oldun. |
1115 | How many days will you remain in London? | Londra’da kaç gün kalacaksın? |
1116 | Don’t you like apples? | Elma sevmez misin? |
1117 | You don’t like love stories. | Aşk hikayelerinden hoşlanmıyorsun. |
1118 | You are too ready to speak ill of others. | Başkalarının hakkında kötü konuşmaya gereğinden fazla hazırsın. |
1119 | How dare you speak to me like that? | Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin? |
1120 | How dare you speak like that! | Ne cüretle böyle konuşursun? |
1121 | How dare you say that? | Ne cüretle bunu söylüyorsun? |
1122 | You’re really a hard worker. | Sen gerçekten sıkı bir işçisin. |
1123 | You have a good sense of humor. | İyi bir mizah duygusuna sahipsin. |
1124 | Have you ever seen a UFO? | Hiç ufo gördünüz mü? |
1125 | You are no longer a mere child. | Artık sadece bir çocuk değilsin. |
1126 | You are apt to be forgetful. | Unutkanlığa yatkınsın. |
1127 | You should act more calmly. | Daha sakin hareket etmelisin. |
1128 | It would be better for you to read more books. | Daha fazla kitap okuman senin için daha iyi olurdu. |
1129 | You must study more. | Daha fazla ders çalışmalısın. |
1130 | You must study more. | Daha çok çalışmalısın. |
1131 | You should have known better. | Onu daha iyi tanımalıydın. |
1132 | You should know better. | Daha iyi bilmelisin. |
1133 | You should study harder. | Daha çok çalışmalısın. |
1134 | You must study much harder. | Çok daha sıkı çalışmalısın. |
1135 | You should be more careful. | Daha dikkatli olmalısın. |
1136 | You should take better care of yourself. | Kendine daha iyi bakmalısın. |
1137 | You should have completed it long ago. | Onu uzun zaman önce tamamlamalıydın. |
1138 | You should have worked harder. | Daha sıkı çalışmalıydın. |
1139 | You should have been more careful. | Daha dikkatli olmalıydın. |
1140 | You should have come earlier. | Daha erken gelmeliydin. |
1141 | Do you like Mozart’s music? | Mozart’ın müziğini sever misin? |
1142 | Do you like Mozart’s music? | Mozart’ın müziğini sever misiniz? |
1143 | Have you taken your medicine yet? | İlacını aldın mı? |
1144 | You are old enough to stand on your own feet. | Kendi ayakların üzerinde duracak kadar yetişkinsin. |
1145 | Now that you’re grown up, you must not behave like that. | Mademki büyüyorsun, böyle davranmamalısın. |
1146 | You are now an adult. | Sen şimdi bir yetişkinsin. |
1147 | You must go to bed now. | Şimdi yatmaya gitmelisin. |
1148 | You had better go to bed now. | Şimdi yatmaya gitsen iyi olur. |
1149 | You must get up a little earlier. | Biraz daha erken kalkmalısın. |
1150 | You must be less impatient. | Daha az sabırsız olmalısın. |
1151 | Have you finished doing your homework yet? | Ödevini yapmayı bitirmedin mi daha? |
1152 | Have you done all your homework? | Bütün ev ödevini yaptın mı? |
1153 | Now that you have passed your test, you can drive on your own. | Artık sınavı geçtiğine göre, kendi başına araba kullanabilirsin. |
1154 | You are not a child any more. | Sen artık bir çocuk değilsin. |
1155 | You may go home now. | Şimdi eve gidebilirsiniz. |
1156 | It is time you went to school. | Okula gitme zamanı. |
1157 | Have you turned in your report? | Raporunu teslim ettin mi? |
1158 | It’s high time you got going. | Gitmenin zamanı geldi de geçiyor bile. |
1159 | Have you finished the work yet? | İşi bitirdin mi? |
1160 | You are old enough to know this. | Bunu bilmek için yeterince yaşlısın. |
1161 | Now that you are eighteen, you can get a driver’s license. | Mademki on sekiz yaşındasın, ehliyet alabilirsin. |
1162 | You are now old enough to support yourself. | Sen şimdi kendini geçindirecek kadar yaşlısın. |
1163 | You surprised everybody. | Herkesi şaşırttın. |
1164 | You haven’t changed at all. | Sen hiç değişmedin. |
1165 | You have made the very same mistake again. | Aynı hatayı tekrar yaptın. |
1166 | You haven’t washed your hands yet, have you? | Ellerini henüz yıkamadın, değil mi? |
1167 | Can you speak French? | Fransızca konuşur musun? |
1168 | You can’t speak French, can you? | Fransızca konuşamazsın, değil mi? |
1169 | You’d better go by bus. | Otobüsle gitsen iyi olur. |
1170 | It appears that you have made a foolish mistake. | Aptalca bir hata yapmışsın gibi görünüyor. |
1171 | You have to go to the party. | Partiye gitmek zorundasın. |
1172 | I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. | Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı. |
1173 | How tall you are! | Ne kadar uzunsun! |
1174 | How kind you are! | Ne kadar naziksiniz! |
1175 | How rude of you! | Ne kadar kabasın! |
1176 | How lucky you are! | Ne kadar şanslısın! |
1177 | You’re such a cute boy. | Sen sevimli bir çocuksun. |
1178 | Do you want anything? | Bir şey istiyor musunuz? |
1179 | Why can’t you come? | Neden gelemiyorsun? |
1180 | Why did you try to run away? | Neden kaçmaya çalıştın? |
1181 | Why did you not go to the office? | Neden ofise gitmedin? |
1182 | Why do you accuse my son? | Oğlumu neden suçluyorsun? |
1183 | Why do you accuse my son? | Neden oğlumu suçluyorsun? |
1184 | Why do you accuse my son? | Neden benim oğlumu suçluyorsun? |
1185 | Why did you absent yourself from class yesterday? | Dün niçin derste yoktun? |
1186 | What prevented you from coming earlier? | Erken gelmeni ne engelledi? |
1187 | What prevented you from coming earlier? | Erken gelmene ne mâni oldu? |
1188 | Why do you want to study abroad? | Neden yurtdışında okumak istiyorsun? |
1189 | Why do you want to study abroad? | Neden yurtdışında okumak istiyorsunuz? |
1190 | Why do you want to study abroad? | Neden yurtdışında öğrenim görmek istiyorsunuz? |
1191 | Why do you want to buy this book? | Neden bu kitabı satın almak istiyorsunuz? |
1192 | What do you need the money for? | Ne için paraya ihtiyacınız var? |
1193 | Why did you use up all the money? | Niçin bütün parayı harcadın? |
1194 | You must consider what kind of work you want to do. | Ne tür bir iş yapmak istediğinizi düşünmelisiniz. |
1195 | How long have you been in Japan? | Ne kadar süredir Japonya’dasınız? |
1196 | How often do you go abroad? | Yurtdışına ne kadar sıklıkla gidersiniz? |
1197 | How often do you go abroad? | Ne sıklıkta yurt dışına gidersin? |
1198 | How long will you stay here? | Burada ne kadar kalacaksın? |
1199 | How long will you stay here? | Burada ne kadar süre kalacaksın? |
1200 | You can always count on Tom. | Tom’a her zaman güvenebilirsin. |
1201 | You’re a friend of Tom’s, eh? | Sen Tom’un bir arkadaşısın, değil mi? |
1202 | How do you get to school? | Okula nasıl gidersin? |
1203 | Which club do you belong to? | Hangi kulübe üyesin? |
1204 | How high can you jump? | Ne kadar yükseğe sıçrayabilirsin? |
1205 | How high can you jump? | Siz ne kadar yükseğe sıçrayabilirsiniz? |
1206 | How tall are you? | Ne kadar uzunsun? |
1207 | How tall are you? | Boyun ne kadar? |
1208 | You are very brave. | Çok cesursun. |
1209 | You look very tired. | Çok yorgun görünüyorsun. |
1210 | You look very tired. | Çok yorgun gözüküyorsun. |
1211 | That’s very sweet of you. | Çok tatlısın. |
1212 | Which bed do you want to use? | Hangi yatağı kullanmak istiyorsun? |
1213 | It’s about time you got here! | Burada olmanın vakti çoktan geldi. |
1214 | Which one do you take? | Hangisini alırsın? |
1215 | Which of your parents do you take after? | Ebeveynlerinden hangisine benziyorsun? |
1216 | You may go anywhere you like. | İstediğiniz her yere gidebilirsiniz. |
1217 | Wherever you go, you’ll be welcomed. | Nereye giderseniz gidin, siz karşılanacaksınız. |
1218 | Which college are you aiming for? | Siz hangi üniversiteyi hedefliyorsunuz? |
1219 | Where do you attend high school? | Nerede liseye devam ediyorsun? |
1220 | Where were you? | Neredeydin? |
1221 | Do you feel at home anywhere? | Herhangi bir yerde evinizdeymiş gibi hisseder misiniz? |
1222 | Where did you get your degree? | Diplomanı nerede aldın? |
1223 | How did you obtain these old postage stamps? | Bu eski posta pullarını nasıl elde ettiniz? |
1224 | How about you? | Peki ya sen? |
1225 | What are you doing? | Ne yapıyorsun? |
1226 | How did you come to know her? | Nasıl oldu da onu tanıdın? |
1227 | Why don’t you try to get your money back? | Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz? |
1228 | What has made you decide to work for our company? | Sizi bizim şirketimiz için çalışmaya ne karar verdirdi? |
1229 | How did you come up with such a good excuse? | Böyle iyi bir bahaneyi nasıl buldunuz? |
1230 | How did you come up with such a good excuse? | Böyle bir bahaneyi nasıl ileri sürdünüz? |
1231 | Why did you say such a thing? | Niçin böyle bir şey söyledin? |
1232 | What have you come here for? | Buraya ne için geldiniz? |
1233 | What have you come here for? | Ne için buraya geldiniz? |
1234 | What has brought you here? | Seni buraya ne getirdi? |
1235 | You don’t know German, do you? | Almanca bilmiyorsun, değil mi? |
1236 | You’d better go home as soon as possible. | Mümkün olduğu kadar kısa sürede eve gitsen iyi olur. |
1237 | You don’t like chocolate, do you? | Çikolata sevmezsin, değil mi? |
1238 | You should make sure of the fact without hesitation. | Tereddüt etmeden gerçekten emin olmalısın. |
1239 | You smoke far too much. You should cut back. | Çok fazla sigara içiyorsun. Azaltmalısın. |
1240 | You’ve been had. | Aptal yerine konuldun. |
1241 | You should give up smoking. | Sigarayı bırakmalısın. |
1242 | You must give up smoking. | Sigara içmeyi bırakmalısın. |
1243 | You should give up smoking and drinking. | Sigara ve içki içmekten vazgeçmelisin. |
1244 | All you have to do is wash the dishes. | Yapman gereken bütün şey bulaşıkları yıkamak. |
1245 | You are to start at once. | Hemen başlamalısın. |
1246 | You are to start at once. | Hemen başlamalısınız. |
1247 | You needn’t have taken a taxi. | Taksi çağırmana gerek yoktu. |
1248 | You have many books. | Birçok kitabın var. |
1249 | You have many books. | Çok sayıda kitabın var. |
1250 | Are you able to type? | Yazabiliyor musunuz? |
1251 | You must not depend so much on others. | Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın. |
1252 | You need not have hurried so much. | Bu kadar acele etmene gerek yoktu. |
1253 | You don’t need to worry about such a thing. | Böyle bir şey hakkında üzülmene gerek yok. |
1254 | You shouldn’t do such a thing. | Böyle bir şey yapmamalısın. |
1255 | You are old enough to know better than to act like that. | Öyle davranılmayacağını bilecek yaştasın. |
1256 | You shouldn’t have done such a thing. | Böyle bir şey yapmamalıydın. |
1257 | You can bank on that. | Ona güvenebilirsin. |
1258 | Who did you give it to? | Onu kime verdin? |
1259 | You could have done it. | Onu yapabilirdin. |
1260 | Have you finished it? | Onu bitirdin mi? |
1261 | Do you have one? | Bir tanesine sahip misin? |
1262 | You should have done it earlier. It cannot be helped now. | Bunu daha önce yapmalıydın. Şimdi yapılacak bir şey yok. |
1263 | What did you open it with? | Onu ne ile açtın? |
1264 | You shouldn’t have done it. | Onu yapmamalıydın. |
1265 | You must do it at once. | Onu derhal yapmalısın. |
1266 | When did you finish it? | Onu ne zaman bitirdin? |
1267 | You have to cope with those difficult problems. | Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın. |
1268 | You will not be able to catch the train. | Trene yetişemeyeceksiniz. |
1269 | Do you know the reason? | Sebebi biliyor musunuz? |
1270 | Could you solve the problem? | Sorunu halledebildin mi? |
1271 | You should have introduced yourself to the girl. | Bu kıza kendini tanıtmalıydın. |
1272 | You ought to know better at your age. | Senin yaşında daha iyi bilmelisin. |
1273 | You ought to have seen the exhibition. | Sergiyi görmeliydin. |
1274 | Have you finished reading the novel? | Romanı okumayı bitirdin mi? |
1275 | You should emphasize that fact. | O gerçeği vurgulamalısın. |
1276 | Did you watch the game? | Maçı izledin mi? |
1277 | Did you cut the paper? | Kağıdı kestin mi? |
1278 | You shouldn’t have eaten the fish raw. | Balığı çiğ olarak yememeliydin. |
1279 | Are you in favor of the plan or not? | Planın lehinde misiniz yoksa değil misiniz? |
1280 | You must get rid of that bad habit. | O kötü alışkınlıktan kurtulmalısın. |
1281 | You look smart in the shirt. | Gömlekle zeki görünüyorsun. |
1282 | You’d better not go there. | Oraya gitmesen iyi olur. |
1283 | You may go there. | Oraya gidebilirsin. |
1284 | Do you deny that you went there? | Oraya gittiğini red mi ediyorsun? |
1285 | You should have done so. | Öyle yapmalıydın. |
1286 | You aren’t a spy, are you? | Sen casus değilsin, değil mi? |
1287 | You should have told me a long time ago. | Uzun bir süre önce bana söylemeliydin. |
1288 | You’ve got a lot of guts. | Sen oldukça cesursun. |
1289 | You’d better have your hair cut at once. | Saçını hemen kestirsen iyi olur. |
1290 | You may go at once. | Derhal gidebilirsin. |
1291 | You may go at once. | Bir kerelik gidebilirsin. |
1292 | You may go at once. | Hemen gidebilirsin. |
1293 | You’ll get well soon. | Yakında iyileşirsin. |
1294 | You will soon be convinced I am right. | Yakında haklı olduğuma ikna edileceksin. |
1295 | You are to do it at once. | Onu derhal yapmalısın. |
1296 | You’d better go to see your family doctor at once. | Derhal aile doktorunla görüşmeye gitmelisin. |
1297 | You ought to do it at once. | Onu derhal yapmalısın. |
1298 | You’re forever making mistakes. | Sürekli hatalar yapıyorsun. |
1299 | You can stay with us for the time being. | Şimdilik bizimle kalabilirsin. |
1300 | What are you staring at? | Neye bakıyorsun? |
1301 | Did you do this on your own? | Bunu tek başına mı yaptın? |
1302 | I hope you can come up with a better plan than this. | Umarım bundan daha iyi bir plan bulabilirsin. |
1303 | You must put these mistakes right. | Bu hataları düzeltmelisin. |
1304 | You must read this book also. | Bu kitabı da okumalısın. |
1305 | Have you read this book already? | Bu kitabı daha önce okudunuz mu? |
1306 | Have you read this book yet? | Bu kitabı okumuş muydun? |
1307 | You are not to leave this room. | Bu odadan ayrılmayacaksın. |
1308 | Do you know what this box is made of? | Bu kutunun neyden yapıldığını biliyor musun? |
1309 | Where did you go last Sunday? | Geçen Pazar nereye gittin? |
1310 | Can you swim across the river? | Nehri yüzerek geçebilir misin? |
1311 | All you have to do is sign this paper. | Yapmanız gereken her şey bu evrakı imzalamaktır. |
1312 | You can use this car. | Bu arabayı kullanabilirsiniz. |
1313 | You are asking too much for this car. | Bu araba için çok fazla istiyorsun. |
1314 | You are old enough to understand this. | Bunu anlayacak kadar yaşlısın. |
1315 | You are suitable for the job. | Sen iş için uygunsun. |
1316 | You have no choice in this matter. | Bu konuda başka seçeneğin yok. |
1317 | You should make use of this chance. | Bu şansı kullanmalısınız. |
1318 | Can you read this kanji? | Bu kanjiyi okuyabilir misin? |
1319 | You’ll soon get accustomed to this cold weather. | Bu soğuk havaya çabuk alışırsınız. |
1320 | You should take advantage of this chance. | Bu fırsatı değerlendirmelisin. |
1321 | You are safe so long as you stay here. | Burada kaldığın sürece güvendesin. |
1322 | You are to stay here. | Burada kalacaksınız. |
1323 | You are secure from danger here. | Burada tehlikelerden korunuyorsun. |
1324 | You can study here. | Burada çalışabilirsin. |
1325 | You can study here. | Burada eğitim görebilirsiniz. |
1326 | You’d better not wait here. | Burada beklemesen iyi olur. |
1327 | Are you going to sing here? | Burada şarkı söyleyecek misin? |
1328 | You are prohibited from smoking here. | Burada sigara içemezsin. |
1329 | You had better get away from here at once. | Derhal buradan uzaklaşsan iyi olur. |
1330 | You’ve drunk three cups of coffee. | Üç fincan kahve içtin. |
1331 | You have to study hard to catch up with your class. | Sınıfınla aynı düzeye gelmek için çok çalışmalısın. |
1332 | You ought to take your father’s advice. | Babanın tavsiyesini dinlemelisin. |
1333 | You look just like your big brother. | Sadece büyük erkek kardeşine benziyorsun. |
1334 | Haven’t you got any money? | Hiç paran yok mu? |
1335 | Aren’t you happy? | Mutlu değil misin? |
1336 | You have done very well. | Çok iyi yaptın. |
1337 | You are, so to speak, a fish out of water. | Tabiri caizse, sudan çıkmış balık gibisin. |
1338 | You are now among the elite. | Sen şimdi seçkinlerin arasındasın. |
1339 | When did you come to Japan? | Japonya’ya ne zaman geldin? |
1340 | When will you leave here? | Ne zaman buradan ayrılacaksın? |
1341 | You are at liberty to leave any time. | Her zaman gitmekte özgürsün. |
1342 | When will you be free? | Ne zaman boş olacaksın? |
1343 | When did you begin studying English? | İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız? |
1344 | You are always as busy as a bee. | Her zaman bir arı kadar meşgulsün. |
1345 | You’re always criticizing me! | Her zaman beni eleştiriyorsun. |
1346 | You always like to trip me up, don’t you? | Bana çelme takmak her zaman hoşuna gidiyor, değil mi? |
1347 | You’re always finding fault with me. | Her zaman hatayı bende buluyorsun. |
1348 | You always take things too easy. | Hep lakayıt takılıyorsun. |
1349 | You are always complaining. | Her zaman şikâyet ediyorsun. |
1350 | You are always wearing a loud necktie. | Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun. |
1351 | You are always the cause of my worries. | Her zaman benim endişelerimin nedeni sensin. |
1352 | You’re always anticipating trouble. | Her zaman sorunu tahmin ediyorsun. |
1353 | You always excuse your faults by blaming others. | Diğerleri suçlayarak her zaman hatalarını mazur görüyorsun. |
1354 | You always insist that you are in the right. | Her zaman haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun. |
1355 | You are always doubting my word. | Her zaman sözümden şüphe ediyorsun. |
1356 | You are always finding fault with me. | Her zaman hatayı bende buluyorsun. |
1357 | You are always finding fault with me. | Her zaman beni hatalı buluyorsun. |
1358 | You always talk back to me, don’t you? | Sen bana her zaman sert karşılık verirsin, değil mi? |
1359 | What time do you usually get up? | Genellikle saat kaçta kalkarsın? |
1360 | What time do you usually go to bed? | Genellikle ne zaman yatarsın? |
1361 | You are always watching TV. | Her zaman televizyon izliyorsun. |
1362 | You are watching TV all the time. | Sürekli televizyon izliyorsun. |
1363 | You are always hearing but not listening. | Hep duyuyoruz ama dinlemiyoruz. |
1364 | You are quite a man. | Tam bir erkek. |
1365 | Once you begin, you must continue. | Bir kez başladın mı, devam etmelisin. |
1366 | You will know the truth some day. | Gerçeği bir gün öğreneceksin. |
1367 | You are naughty. | Sen yaramazsın. |
1368 | You are naughty. | Çok yaramazsın. |
1369 | How much money do you want? | Ne kadar para istiyorsun? |
1370 | You have some books. | Birkaç kitabın var. |
1371 | You’ve given me good advice. | Bana iyi öğüt verdin. |
1372 | You are a good boy. | Sen hoş bir çocuksun. |
1373 | You need not to have called me up so late at night. | Beni gece çok geç saatte aramak zorunda değildin. |
1374 | You shouldn’t talk back to your parents like that. | Ebeveynlerine karşılık vermemelisin. |
1375 | You are right in a way. | Bir bakıma haklısın. |
1376 | Have you ever been to America? | Amerika’da hiç bulundun mu? |
1377 | You cannot buy that judge. | O hakimi satın alamazsın. |
1378 | I wish you had told me the truth then. | Keşke o zaman bana gerçeği söyleseydin. |
1379 | Are you on the committee? | Komitede misiniz? |
1380 | You should have taken a chance then. | O zaman şansını denemeliydin. |
1381 | You must stick to your promise. | Sözüne sadık kalmalısın. |
1382 | You’re a philosopher, aren’t you? | Sen bir filozofsun, değil mi? |
1383 | You are supposed to come at 7 o’clock. | Saat 7:00’de gelmelisin. |
1384 | You are expected to come by 5:00. | 5:00’e kadar gelmeniz bekleniyor. |
1385 | You’ll be able to drive a car in a few days. | Birkaç gün içinde araba sürebileceksin. |
1386 | Can you do it in one day? | Onu bir günde yapabilir misin? |
1387 | You should have refused his offer. | Onun önerisini reddetmeliydin. |
1388 | You need to have breakfast. | Sabah kahvaltısı yapmalısın. |
1389 | You need to have breakfast. | Kahvaltı yapman gerekiyor. |
1390 | Did you leave the window open? | Pencereyi açık bıraktın mı? |
1391 | You should by all means read the book. | Bu kitabı mutlaka okumalısın. |
1392 | Are you doing what you think is right? | Doğru olduğunu düşündüğün şeyi yapıyor musun? |
1393 | You made the mistake on purpose, didn’t you? | Hatayı bilerek yaptın, değil mi? |
1394 | You have to report to the police at once. | Derhal polise bildirmek zorundasın. |
1395 | You must always keep your hands clean. | Ellerini her zaman temiz tutmalısın. |
1396 | When did you begin learning German? | Ne zaman Almanca öğrenmeye başladın? |
1397 | Please go on with your story. | Lütfen hikayene devam et. |
1398 | Your story reminded me of my younger days. | Senin hikâyen bana gençlik günlerimi hatırlattı. |
1399 | I can hardly hear you. | Siz güçlükle duyabiliyorum. |
1400 | Please give me your permanent address. | Lütfen bana kalıcı adresinizi verin. |
1401 | Your parents didn’t come, did they? | Annen ve baban gelmedi, değil mi? |
1402 | Meg called you during your absence. | Sen yokken Meg seni aradı. |
1403 | I understand your position perfectly. | Senin konumunu mükemmel şekilde anlıyorum. |
1404 | If I were in your situation, I would do the same thing. | Sizin durumunuzda olsam, aynı şeyi yaparım. |
1405 | Is there anything you want that you don’t have? | Sahip olmadığın istediğin bir şey var mı? |
1406 | Your prophecy has come true. | Kehanetin gerçekleşti. |
1407 | Your friendship is most precious to me. | Arkadaşlığın benim için değerli. |
1408 | I admire you for your courage. | Cesaretin için sana hayranım. |
1409 | I admire your courage. | Ben cesaretine hayranım. |
1410 | I’ll keep your problems in mind. | Problemlerini aklımda tutacağım. |
1411 | You have lovely eyes, don’t you? | Güzel gözlerin var, değil mi? |
1412 | Your driver’s license has expired. | Sürücü belgenin kullanım süresi doldu. |
1413 | Write your name in capitals. | Adını büyük harflerle yaz. |
1414 | I know your name. | Senin adını biliyorum. |
1415 | Didn’t you hear your name called? | İsminin söylendiğini duymadın mı? |
1416 | Your daughter is not a child anymore. | Kızınız artık bir çocuk değildir. |
1417 | I admire your ignorance. | Ben senin görmezliğine hayranım. |
1418 | I have no interest in putting my money into your dreams. | Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum. |
1419 | This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it’s more than just wishful thinking. | Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır. |
1420 | Your dream will come true some day. | Rüyan bir gün gerçekleşecektir. |
1421 | Your dream will come true some day. | Hayalin günün birinde gerçek olacak. |
1422 | It won’t be long before your dream comes true. | Hayallerinin gerçekleşmesine az kaldı. |
1423 | The day is sure to come when your dream will come true. | Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek. |
1424 | The day will surely come when your dream will come true. | Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek. |
1425 | The time will come when your dream will come true. | Hayalinin gerçekleşeceği zaman gelecek. |
1426 | You have a regular pulse. | Düzenli bir nabzın var. |
1427 | Tell me about your program for the future. | Gelecek için programın hakkında bana anlat. |
1428 | Your comic books are on the shelf. | Senin çizgi romanların raftalar. |
1429 | How pretty your sister is! | Kız kardeşin ne kadar güzel! |
1430 | What has become of your sister? | Kız kardeşine ne oldu. |
1431 | When did your sister leave Tokyo for London? | Kız kardeşin Tokyo’dan Londra’ya ne zaman hareket etti? |
1432 | What grade is your sister in? | Kız kardeşin hangi sınıfta? |
1433 | What’s your real purpose? | Gerçek amacın nedir? |
1434 | Your book is double the size of mine. | Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar. |
1435 | Your book is on the desk. | Kitabın masanın üstünde. |
1436 | I will be your guarantor. | Ben senin garantörün olacağım. |
1437 | Better to get advice from your lawyer. | Avukatından tavsiye alsan iyi olur. |
1438 | I am sick of your complaint. | Ben, şikâyetinden bıktım. |
1439 | Your allotment is $20. | Senin hissen 20 dolar. |
1440 | Your dress is unsuitable for the occasion. | Elbisen ortam için uygun değil. |
1441 | Your room is out of order. | Sizin oda dağınık. |
1442 | Your room is twice the size of mine. | Senin odan benimkinin boyutunun iki katı kadar. |
1443 | Your room must always be kept clean. | Odanız her zaman temiz tutulmalıdır. |
1444 | Please give my regards to your father. | Lütfen babanıza selamlarımı iletin. |
1445 | I’m tired of your complaints. | Ben senin şikâyetlerinden usandım. |
1446 | Your smile always makes me happy. | Gülüşün beni hep mutlu ediyor. |
1447 | It’s your move. | Hamle sırası sende. |
1448 | It’s your move. | Senin hamlen. |
1449 | Your hair is too long. | Saçınız çok uzun. |
1450 | Your hair really does look untidy. | Saçınız gerçekten dağınık görünüyor. |
1451 | Your remarks are off the point. | Düşünceleriniz konudan uzak. |
1452 | I can’t help being a fool. | Bir aptal olmamak elimde değil. |
1453 | Your problem is similar to mine. | Senin sorunun benimkine benziyor. |
1454 | You should know better at your age. | Senin yaşında daha iyi bilmelisin. |
1455 | At your age, I would think so, too. | Senin yaşında ben de öyle düşünürdüm. |
1456 | At your age, you ought to know better. | Senin yaşında daha iyi bilmelisin. |
1457 | Tell me about your daily life. | Bana günlük yaşantından bahset. |
1458 | At your age you ought to support yourself. | Senin yaşında kendini geçindirmelisin. |
1459 | Your second button is coming off. | İkinci düğmen kopuyor. |
1460 | You may read whichever book you like. | İstediğin kitabı okuyabilirsin. |
1461 | Without your consent, nothing can be done about it. | Senin rızan olmadan, bu konuda hiçbir şey yapılamaz. |
1462 | Your motive was admirable, but your action was not. | Senin güdün takdire değer fakat eylemin değmez. |
1463 | Check your answers with his. | Cevaplarını onunkiyle karşılaştır. |
1464 | Check your answer with his. | Cevabını onunki ile karşılaştır. |
1465 | Compare your answers with the teacher’s. | Cevaplarını öğretmeninki ile karşılaştır. |
1466 | Compare your answer with Tom’s. | Cevabını Tom’unkiyle karşılaştır. |
1467 | Compare your answer with Tom’s. | Cevabını Tom’unki ile karşılaştır. |
1468 | Your answer isn’t correct. Try again. | Cevabın doğru değil, tekrar dene. |
1469 | Your answer is right. | Cevabınız doğru. |
1470 | Your answer is anything but perfect. | Yanıtınız mükemmel olmaktan uzak. |
1471 | Your answer is wrong. | Cevabınız yanlış. |
1472 | Your answer is far from perfect. | Cevabınız mükemmel olmaktan uzak. |
1473 | Your answer is far from satisfactory. | Cevabınız tatmin edici olmaktan uzaktır. |
1474 | I think your answer is correct. | Sanırım cevabınız doğru. |
1475 | It doesn’t matter whether your answer is right or wrong. | Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil. |
1476 | Your efforts will soon pay off. | Çabalarınız yakında karşılığını verecek. |
1477 | I’m sure your efforts will result in success. | Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim. |
1478 | Your efforts will pay off one day. | Çabalarınız bir gün karşılığını verecektir. |
1479 | Your efforts will bear fruit someday. | Çabalarınız bir gün meyvesini verecektir. |
1480 | Your effort will be rewarded in the long run. | Çabanız uzun vadede ödüllendirilecektir. |
1481 | I hope your efforts will bear fruit. | İnşallah çabalarınız meyvesini verecektir. |
1482 | Come and see me when it is convenient for you. | Senin için uygun olduğunda gel ve beni gör. |
1483 | You can come and see me whenever it’s convenient for you. | Senin için ne zaman uygun olursa gelebilir ve beni görebilirsin. |
1484 | I forget your phone number. | Ben telefon numaranızı unutuyorum. |
1485 | I forget your telephone number. | Telefon numaranı unuttum. |
1486 | Had I known your telephone number, I would have called you. | Telefon numaranı bilseydim, seni arardım. |
1487 | May I use your phone? | Telefonunuzu kullanabilir miyim? |
1488 | Your suggestion came up at the meeting. | Teklifiniz toplantıda ele alındı. |
1489 | His proposal is out of the question. | Onun önerisi, söz konusu değil. |
1490 | Your suggestion will be rejected by the teacher. | Öneriniz öğretmen tarafından reddedilecektir. |
1491 | Your proposal is a bit extreme. | Öneriniz biraz aşırı. |
1492 | Your suggestion is of no practical use. | Teklifiniz işe yaramaz. |
1493 | I can’t agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable. | Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem. |
1494 | I am in favor of your proposal. | Ben önerinini lehindeyim. |
1495 | I cannot agree to your proposal. | Ben önerini kabul edemem. |
1496 | There is certain to be some opposition to your suggestion. | Senin önerine kesinlikle bir muhalefet olacak. |
1497 | I don’t mean to object to your proposal. | Amacım önerine itiraz etmek değil. |
1498 | Bring your brother with you. | Erkek kardeşini yanında getir. |
1499 | Is there no alternative to what you propose? | Teklif ettiğine alternatif yok mudur? |
1500 | Your brother said you’d gone to Paris. | Erkek kardeşin Paris’e gittiğini söyledi. |
1501 | You’ll be paid according to the amount of work you do. | Sana yaptığın işin miktarına göre ödeme yapılacak. |
1502 | How many schools are there in your city? | Şehrinizde kaç tane okul var? |
1503 | Can I count on your loyalty? | Ben sadakatine güvenebilir miyim? |
1504 | I’ll act on your advice. | Tavsiyeniz üzerine hareket edeceğim. |
1505 | If only I had taken your advice. | Keşke tavsiyenizi dinleseydim. |
1506 | If it were not for your advice, I would be at a loss. | Eğer tavsiyeniz olmasa, ne yapacağımı bilemem. |
1507 | Without your advice, I would have been robbed of my bag. | Tavsiyen olmasaydı çantam çalınmış olurdu. |
1508 | If it had not been for your advice, I would have failed. | Tavsiyeniz olmasa, başarısız olurdum. |
1509 | It’s none of your business. | Seni ilgilendirmez. |
1510 | It’s none of your business. | Onun sizinle bir ilgisi yok. |
1511 | It’s none of your business. | Bu sizi ilgilendirmez. |
1512 | It’s none of your business. | Bu seni ilgilendirmez. |
1513 | Mind your own business! | Seni ilgilendirmez. |
1514 | Mind your own business! | Kendi işine bak! |
1515 | When is your birthday? | Doğum günün ne zaman? |
1516 | I will give you a bicycle for your birthday. | Doğum günün için sana bir bisiklet vereceğim. |
1517 | Your birthday is drawing near. | Doğum günün yaklaşıyor. |
1518 | You shall have a bicycle for your birthday. | Doğum günün için bir bisikletin olacaktır. |
1519 | I’ll find someone to fill in for you. | Senin yerine çalışacak birini bulacağım. |
1520 | Aren’t you being very rude? | Çok kabalaşmıyor musun? |
1521 | Your son has come of age. | Oğlun reşit oldu. |
1522 | Your son took part in the student movement, I hear. | Oğlunuz öğrenci hareketi içinde yer aldı, ben duydum. |
1523 | Is this your son, Betty? | Bu senin oğlun mu, Betty? |
1524 | I cannot accept your gift. | Ben hediyeni kabul edemem. |
1525 | I’m fed up with your constant complaining. | Ben sürekli şikâyet etmenden bıktım. |
1526 | What’s your major field? | Asıl branş alanın nedir? |
1527 | Your explanation won’t wash; it’s too improbable to be true. | Açıklamanız inandırıcı olmayacak; o gerçek olamayacak kadar imkansız. |
1528 | Your explanation sounds plausible, but it just doesn’t hold water. | Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil. |
1529 | Go back to your seat. | Koltuğunuza geri dönün. |
1530 | Go back to your seat. | Koltuğuna geri dön. |
1531 | You may have good reason to think that your youth is over. | Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir. |
1532 | I can hear you, but I can’t see you. | Seni işitebiliyorum ama seni göremiyorum. |
1533 | I don’t for a moment doubt your honesty. | Dürüstlüğünden bir an şüphe etmem. |
1534 | Your policy is mistaken. | Senin politikan yanlış. |
1535 | Your marks were well below average this term. | Bu dönem notların ortalamanın oldukça altında. |
1536 | I was glad to hear of your success. | Başarını duyduğuma memnun oldum. |
1537 | I’m sure of your success. | Başarınızdan eminim. |
1538 | Your success excites my envy. | Senin başarın beni kıskandırıyor. |
1539 | Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity. | Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır. |
1540 | Your success depends upon whether you work hard or not. | Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır. |
1541 | Your success depends on whether you pass the STEP examination or not. | Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır. |
1542 | Your success is the result of your hard work. | Başarınız sıkı çalışmanızın sonucudur. |
1543 | I am glad to hear of your success. | Başarını duyduğuma memnun oldum. |
1544 | Which of your parents do you take after in character? | Karakter olarak hangi ebeveynine benziyorsun? |
1545 | You’re wide of the mark. | Sizin tahmin hedeften uzak. |
1546 | Your guess is entirely off the mark. | Senin tahminin tamamen yanlış. |
1547 | Your philosophy of life varies from mine. | Senin yaşam felsefen benimkinden farklı. |
1548 | You have no one but yourself to blame. | Kendinden başka suçlayacak kimsen yok. |
1549 | With reference to your request, I will support. | Ricana istinaden, destekleyeceğim. |
1550 | I read your new book with real delight. | Gerçek bir zevkle kitabını okudum. |
1551 | Your new dress becomes you very well. | Yeni elbisen sana çok iyi yakışıyor. |
1552 | Let me put down your new phone number in my notebook. | Yeni telefon numaranı bilgisayarıma kaydedeyim. |
1553 | Your behavior is creating a lot of problems. | Davranışın çok sayıda sorun yaratıyor. |
1554 | I am far from pleased with your behavior. | Davranışından memnun olmaktan uzağım. |
1555 | What was it that caused you to change your mind? | Fikrini değiştirmene sebep olan neydi? |
1556 | I didn’t mean to hurt you. | Seni incitmek istemedim. |
1557 | I didn’t mean to hurt you. | Amacım seni incitmek değildi. |
1558 | I didn’t mean to hurt you. | Seni incitmek istememiştim. |
1559 | I don’t like your taste in color. | Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum. |
1560 | I like the way you smile. | Gülümseme tarzını seviyorum. |
1561 | Your advice is always helpful to me. | Senin nasihatın bana her zaman yardımcı olmuştur. |
1562 | I expect your help. | Ben senin yardımını bekliyorum. |
1563 | I don’t need your help. | Benim sizin yardımınıza ihtiyacımız yok. |
1564 | He is equal to the task. | O, görev için uygundur. |
1565 | We’ll start whenever you are ready. | Hazır olduğunda başlayacağız. |
1566 | We will exempt you from attending. | Seni katılmaktan muaf tutacağız. |
1567 | Write your address here. | Adresini buraya yaz. |
1568 | Your income is about twice as large as mine is. | Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük. |
1569 | I’ll miss your cooking. | Aşçılığını özleyeceğim. |
1570 | I received your letter yesterday. | Mektubunu dün aldım. |
1571 | Your letter made me happy. | Mektubun beni mutlu etti. |
1572 | Are your hands clean? | Ellerin temiz mi? |
1573 | Please lend me your car. | Lütfen arabanı bana ödünç ver. |
1574 | Would you mind lending me your car? | Arabanı bana ödünç verir misin? |
1575 | Give me a lift in your car. | Beni arabanızla gideceğim yere kadar götürün. |
1576 | Give me a lift in your car. | Beni arabanıza alın. |
1577 | Give me a lift in your car. | Beni arabanızla gittiğiniz yere kadar götürün. |
1578 | May I take your picture? | Resmini çekebilir miyim? |
1579 | May I take your picture? | İzin ver senin fotoğrafını çekeyim. |
1580 | I would like your picture. | Resmini istiyorum. |
1581 | Your questions were too direct. | Sorularınız çok doğrudandı. |
1582 | Will you lend me your dictionary? | Bana sözlüğünü ödünç verir misin? |
1583 | May I borrow your dictionary? | Sözlüğünü ödünç alabilir miyim? |
1584 | Could you lend me your bicycle for a couple of days? | Bisikletini birkaç günlüğüne bana ödünç verebilir misin? |
1585 | Your bicycle is similar to mine. | Bisikletiniz benimkine benziyor. |
1586 | Your bike is better than mine. | Senin bisikletin benimkinden daha iyi. |
1587 | Is your watch correct? | Saatinizin doğru mudur? |
1588 | Your watch seems to be very valuable. | Saatiniz çok değerli görünüyor. |
1589 | Your watch is similar to mine in shape and color. | Senin saatin şekil ve renk olarak benimkine benziyor. |
1590 | Your watch is ten minutes slow. | Saatiniz on dakika geri. |
1591 | What time is it by your watch? | Saatin kaçı gösteriyor? |
1592 | What time is it by your watch? | Saatiniz kaçı gösteriyor? |
1593 | Where are your things? | Şeylerin nerede? |
1594 | Your examination results are excellent. | Sınav sonuçların mükemmel. |
1595 | Just follow your heart. | Sadece kalbini izle. |
1596 | I think your work is all right. | Bence işiniz tamam. |
1597 | Your work is below average. | işiniz ortalamanın altında. |
1598 | What do you do? | Ne iş yaparsınız? |
1599 | How is your work coming along? | İşin nasıl gidiyor? |
1600 | May we accompany you on your walk? | Yürüyüşünüzde size eşlik edebilir miyiz? |
1601 | Compare your composition with the example. | Kompozisyonunuzu örnekle karşılaştırın. |
1602 | Your composition is very good, and it has few mistakes. | Kompozisyonun çok iyi, ve çok az sayıda hatası var. |
1603 | Your composition is as good as ever. | Besten her zamanki gibi iyi. |
1604 | Your composition is perfect except for a few mistakes. | Birkaç hata hariç kompozisyonun mükemmel. |
1605 | Your composition is free from all grammatical mistakes. | Kompozisyonunda hiçbir dil bilgisi hatası yok. |
1606 | Your composition is free from all grammatical mistakes. | Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak. |
1607 | There are few mistakes in your composition. | Kompozisyonunda çok az sayıda hata var. |
1608 | Your essay has some mistakes, but as a whole it is very good. | Denemenin birkaç hatası var fakat bir bütün olarak çok iyi. |
1609 | Your composition has a few mistakes. | Kompozisyonunun birkaç hatası var. |
1610 | Where do you come from? | Nerelisin? |
1611 | Where do you come from? | Nerelisiniz? |
1612 | Do you eat rice in your country? | Ülkende pirinç yer misiniz? |
1613 | Your behavior is too extraordinary. | Davranışınız çok sıradışı. |
1614 | I can’t decide unless you tell me your plan. | Bana planını söylemezsen karar veremem. |
1615 | Express your idea clearly. | Fikrini açıkça ifade et. |
1616 | We have decided to adopt your idea. | Fikrini benimsemeye karar verdik. |
1617 | Your ideas are different from mine. | Senin fikirlerin benimkinden farklı. |
1618 | Your idea is absolutely impossible. | Fikrin kesinlikle imkansızdır. |
1619 | Your view is too optimistic. | Senin görüşün çok iyimser. |
1620 | Your ideas are quite old fashioned. | Fikirlerin oldukça çağ dışı. |
1621 | Your thoughts are of no significance at all. | Düşüncelerinizin hiçbir anlamı yok. |
1622 | Your idea differs entirely from mine. | Fikriniz benimkinden tamamen farklı. |
1623 | I liked your idea and adopted it. | Fikrini beğendim ve benimsedim. |
1624 | You may invite any person you like. | İstediğin herhangi bir kişiyi davet edebilirsin. |
1625 | Choose your favorite racket. | En sevdiğin raketi seç. |
1626 | Do as you like. | İstediğiniz gibi yapın. |
1627 | Make your choice. | Seçimini yap. |
1628 | I am amazed at your audacity. | Senin cüretine şaşırıyorum. |
1629 | I know what you mean. | Ne demek istediğinizi biliyorum. |
1630 | What you are saying does not make sense. | Söylediğinin anlamı yok. |
1631 | I don’t quite follow you. | Seni takip etmiyorum. |
1632 | You are not consistent. | Sen tutarlı değilsin. |
1633 | It appears to me that you are right. | Bana öyle geliyor ki sen haklısın. |
1634 | I accept what you say to some extent. | Söylediğini bir miktar kabul ediyorum. |
1635 | I think you’re right. | Sanırım sen haklısın. |
1636 | You may be right. | Haklı olabilirsin. |
1637 | What you say is right. | Söylediğin şey doğrudur. |
1638 | I find it difficult to believe. | İnanması güç geldi. |
1639 | You are off the point. | Konunun dışına çıktın. |
1640 | What you say is usually true. | Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor. |
1641 | You should pay more attention to what you say. | Ne söylediğine daha çok dikkat etmelisin. |
1642 | I don’t follow. | Ben izlemiyorum. |
1643 | I don’t get what you mean. | Ne demek istediğini anlamıyorum. |
1644 | What’s become of your dog? | Köpeğine ne oldu? |
1645 | I have been anxious about your health. | Sağlığınla ilgili kaygılandım. |
1646 | You can go or stay, as you wish. | Gidebilirsin ya da kalabilirsin, nasıl isterseniz. |
1647 | I will go along with your plan. | Planını destekleyeceğim. |
1648 | Your plan seems better than mine. | Senin planın benimkinden daha iyi görünüyor. |
1649 | I approve of your plan. | Ben planınızı onaylıyorum. |
1650 | Tell me about your plan. | Bana planından bahset. |
1651 | There is a big hole in your stocking. | Çorabında büyük bir delik var. |
1652 | Your shoes are here. Where are mine? | Sizin ayakkabılarınız burada. Benimkiler nerede? |
1653 | Your shoes are here. | Sizin ayakkabılar burada. |
1654 | I’m sick of listening to your complaints. | Şikâyetlerini dinlemekten bıktım. |
1655 | I cannot help laughing at your folly. | Çılgınlığınıza gülmemek elimde değil. |
1656 | You can read any book that interests you. | Sizi ilgilendiren herhangi bir kitap okuyabilirsiniz. |
1657 | It is not wise to put your money on a horse. | Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil. |
1658 | Had it not been for your cooperation, I could not have finished the work in time. | İşbirliğin olmasaydı, işi zamanında bitiremezdim. |
1659 | Do you know what you’re asking? | Ne sorduğunu biliyor musun? |
1660 | I forbid you to smoke. | Senin sigara içmeni yasaklıyorum. |
1661 | His argument is more radical than yours. | Onun iddiası seninkinden daha radikal. |
1662 | Your poor memory is due to poor listening habits. | Senin kötü hafızan senin kötü dinleme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır. |
1663 | I think your basic theory is wrong. | Sanırım temel teorin yanlış. |
1664 | Your wish will come true in the near future. | İsteğiniz yakın gelecekte gerçekleşecek. |
1665 | What’s your wish? | Dileğin nedir? |
1666 | Your eyes remind me of stars. | Gözlerin bana yıldızları hatırlatıyor. |
1667 | That is no business of yours. | Bu sizi ilgilendirmez. |
1668 | That is no business of yours. | Bu seni ilgilendirmez. |
1669 | Where is your school? | Okulun nerede? |
1670 | Make a sketch of your house. | Evinizin bir krokisini yapın. |
1671 | I wish I could live near your house. | Keşke senin evine yakın yaşayabilsem. |
1672 | How many rooms are there in your house? | Evinizde kaç oda var? |
1673 | Let’s meet halfway between your house and mine. | Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım. |
1674 | How far is it from your house to the park? | Senin evin parka ne kadar uzakta? |
1675 | Let’s discuss your love problems on the way back from school. | Senin aşk problemlerini okuldan geri dönerken tartışalım. |
1676 | The time has come for you to play your trump card. | Kozunu oynama zamanın geldi. |
1677 | It is surprising that your wife should object. | Karının itiraz etmesi şaşırtıcı. |
1678 | Can I use your pencil? | Ben senin kurşun kalemini kullanabilir miyim? |
1679 | Can I use your pencil? | Ben kalemini kullanabilir miyim? |
1680 | Your pencils need sharpening. | Kurşun kalemlerin açılmalı. |
1681 | You burnt a hole in my coat with your cigarette. | Sigaranla ceketimde bir delik açtın. |
1682 | Your speech will be recorded in history. | Senin konuşman tarihte kaydedileck. |
1683 | I count on your help. | Sizin yardımınıza güveniyorum. |
1684 | Your English is improving. | İngilizcen gelişiyor. |
1685 | Your English is perfect. | Senin İngilizcen mükemmel. |
1686 | I think your English has improved a lot. | İngilizcenin çok geliştiğini düşünüyorum. |
1687 | Your English has improved a lot. | Senin İngilizcen çok gelişti. |
1688 | Your method of teaching English is absurd. | Senin İngilizce öğretme yöntemin saçmadır. |
1689 | I want your opinion. | Ben senin görüşünü istiyorum. |
1690 | Your opinion is similar to mine. | Senin fikrin benimkine benziyor. |
1691 | Your opinion is very constructive. | Düşünceniz çok yapıcı. |
1692 | I agree with some of your opinions. | Fikirlerinden bazılarına katılıyorum. |
1693 | Your idea sounds like a good one. | Fikrin iyi bir fikir gibi geliyor. |
1694 | I’ll study your report. | Ben senin raporunu çalışacağım. |
1695 | I was disappointed with your paper. | Kitabınla hayal kırıklığına uğradım. |
1696 | Your selfishness will lose you your friends. | Bencilliğin sana arkadaşlarına mâl olacak. |
1697 | Your selfishness will lose you your friends. | Bencilliğin sana arkadaşlarını kaybettirecek. |
1698 | I entirely approve of what you say. | Söylediklerinizi tamamen onaylıyorum. |
1699 | I am losing my patience with you. | Sana karşı sabrımı kaybediyorum. |
1700 | Your method is different from mine. | Sizin yöntem benimkinden farklı. |
1701 | You’re on the right track. | Siz doğru yoldasınız. |
1702 | Your time is up. | Zamanın bitti. |
1703 | I’ll give you anything that you want. | Sana istediğin bir şeyi vereceğim. |
1704 | Can I use your pen? | Ben senin kalemini kullanabilir miyim? |
1705 | Your pen is better than mine. | Senin dolma kalemin benimkinden iyidir. |
1706 | As you make your bed, so you must lie in it. | Kendi düşen ağlamaz. |
1707 | Your plan sounds great. | Planın muhteşem görünüyor. |
1708 | If I find your passport, I’ll call you at once. | Pasaportunu bulursam seni hemen ararım. |
1709 | Your tie blends well with your suit. | Kravatın takım elbisen ile uymuş. |
1710 | Your tie has come undone. | Kravatın çözülmedi. |
1711 | Your dress is very nice. | Senin elbisen çok hoş. |
1712 | I’ll give you a call before I visit you. | Ziyaret etmeden önce sizi ararım. |
1713 | I’ll come to your place. | Senin yerine geleceğim. |
1714 | I’m glad that your team won the game. | Takımınızın maçı kazandığına memnun oldum. |
1715 | I’ll make a model plane for you. | Senin için bir model uçak yapacağım. |
1716 | I’m not going out on a limb for you because you never helped me before. | Daha önce bana hiç yardım etmediğinden dolayı senin için riske girmeyeceğim. |
1717 | I will do all I can for you. | Senin için yapabileceğim her şeyi yapacağım. |
1718 | Don’t be angry with me, for I did it for your sake. | Bana kızma, ben onu senin hatırın için yaptım. |
1719 | I am ready to do anything for you. | Ben senin için herhangi bir şeyi yapmaya hazırım. |
1720 | I will do anything for you. | Senin için her şeyi yapacağım. |
1721 | I’d do any damn thing for you. | Ben sizin için herhangi bir lanet şeyi yapardım. |
1722 | I’d jump through hoops for you. | Ben sizin için çemberlerden atlamak isterdim. |
1723 | Your excellent work puts me to shame. | Mükemmel işin beni utandırır. |
1724 | Your shirt button is coming off. | Gömleğinin düğmesi düşüyor. |
1725 | I respect you for what you have done. | Yaptığın için sana saygı duyuyorum. |
1726 | We are worried about you. | Senin hakkında endişeliyiz. |
1727 | I have absolute trust in you. | Benim sana tam güvenim var. |
1728 | Your cake is delicious. | Kek’in lezzetli. |
1729 | Your collar has a stain on it. | Yakanda bir leke var. |
1730 | Your collar has a stain on it. | Senin yakanda leke var. |
1731 | Here is your bag. | İşte senin çantan. |
1732 | I took your umbrella by mistake. | Yanlışlıkla senin şemsiyeni aldım. |
1733 | Your mother is in critical condition. | Annen kritik durumda. |
1734 | I’d like to see your father. | Babanla görüşmek istiyorum. |
1735 | Your sister looks as noble as if she were a princess. | Kız kardeşin sanki bir prenses kadar asil görünüyor. |
1736 | Is your uncle still abroad? | Amcan hâlâ yurt dışında mı? |
1737 | What does your aunt do? | Teyzen ne iş yapar? |
1738 | Where does your uncle live? | Amcan nerede yaşıyor? |
1739 | I have no idea what you mean. | Ne demek istediğin hakkında hiçbir fikrim yok. |
1740 | I’m tired of your everlasting grumbles. | Bitmek bilmeyen yakınmalarından bıktım. |
1741 | Your chair is identical to mine. | Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı. |
1742 | I believe you. | Sana inanıyorum. |
1743 | I believe you. | Size inanıyorum. |
1744 | I don’t agree with you. | Sizinle aynı fikirde değilim. |
1745 | Your idea is definitely worth thinking about. | Fikriniz kesinlikle düşünmeye değer. |
1746 | I will dry your T-shirt. | Tişörtünü kurutacağım. |
1747 | Your T-shirt will dry soon. | Tişörtün birazdan kurur. |
1748 | I regret that I told you. | Sana söylediğime pişmanım. |
1749 | I regret that I told you. | Sana söylediğim şeyden dolayı pişmanım. |
1750 | I have something to tell you. | Sana söyleyecek bir şeyim var. |
1751 | I was almost afraid to talk to you. | Neredeyse seninle konuşmaya korkuyordum. |
1752 | I have some good news for you. | Senin için bazı iyi haberlerim var. |
1753 | I will find you a good doctor. | Sana iyi bir doktor bulacağım. |
1754 | I want you to go to the post office. | Postaneye gitmeni istiyorum. |
1755 | I’ll make you a model plane. | Sana bir model uçak yapacağım. |
1756 | I want you to read this book. | Ben senin bu kitabı okumanı istiyorum. |
1757 | I have a message for you from her. | Sizin için ondan bir mesajım var. |
1758 | You can’t have understood what he said. | Onun söylediğini anlamış olamazsın. |
1759 | I feel for you. | Çektiklerinizi anlıyorum. |
1760 | I refuse to be treated like a slave by you. | Senin tarafından bir köle gibi davranılmayı reddediyorum. |
1761 | You are wanted on the phone. | Telefonda isteniyorsun. |
1762 | I couldn’t call you; the telephone was out of order. | Seni arayamadım; telefon bozuktu. |
1763 | I’ll lend it to you. | Ben onu sana ödünç vereceğim. |
1764 | I’ll make you a new suit. | Ben sana yeni bir takım yapacağım. |
1765 | I ordered you to get out. | Sana çıkmanı emrettim. |
1766 | I was going to write to you, but I was too busy. | Sana yazacaktım ama çok meşguldüm. |
1767 | Who is that girl waving to you? | Sana el sallayan kız kimdir? |
1768 | I’ll teach you how to drive a car. | Bir arabayı nasıl süreceğini sana öğreteceğim. |
1769 | I would like you to go instead of me. | Benim yerime senin gitmeni istiyorum. |
1770 | I’ll lend you my notebook. | Defterimi sana ödünç vereceğim. |
1771 | I want you to go. | Ben gitmeni istiyorum. |
1772 | I have been reflecting on what you said to me. | Senin bana söylediğine kafa yoruyorum. |
1773 | I wanted to show it to you. | Ben size onu göstermek istedim. |
1774 | I’m very glad to see you. | Seni gördüğüme çok memnun oldum. |
1775 | I am looking forward to seeing you. | Seni görmek için can atıyorum. |
1776 | How I’ve missed you! | Seni nasıl da özledim! |
1777 | I’ll tell you how to swim. | Nasıl yüzüleceğini sana anlatacağım. |
1778 | I would like you to come with me. | Benimle birlikte gelmeni istiyorum. |
1779 | You ought to have seen it. | Onu görmeliydin. |
1780 | I want you to work harder. | Daha çok çalışmanı istiyorum. |
1781 | I want to see you again. | Seni tekrar görmek istiyorum. |
1782 | I’m leaving it to you. | Onu size bırakıyorum. |
1783 | You have a bright future. | Parlak bir geleceğin var. |
1784 | You have no cause for anger. | Kızmak için nedenin yok. |
1785 | You’ve got nothing to complain of. | Şikâyet etmekten başka yapacak bir şeyin yok. |
1786 | You have a tendency to talk too fast. | Çok hızlı konuşma eğiliminiz var. |
1787 | I expect you to be punctual. | Dakik olmanı bekliyorum. |
1788 | There is nothing wrong with you. | Sende hata yok. |
1789 | You have a gift for music. | Senin müziğe doğuştan yeteneğin var. |
1790 | I can’t lie to you. | Sana yalan söyleyemem. |
1791 | I can’t hide the fact from you. | Gerçeği sizden saklayamam. |
1792 | You make me feel so guilty. | Sen bana çok suçlu hissettiriyorsun. |
1793 | I expect you to work harder. | Daha çok çalışmanı bekliyorum. |
1794 | There are few high-ranking positions left open for you. | Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var. |
1795 | You are entitled to try once again. | Bir kez daha deneme hakkın var. |
1796 | You are hopeless. | Sen umutsuzsun. |
1797 | You have a good friend in me. | Benim içimde iyi bir arkadaşın var. |
1798 | I’m afraid this job is too much for you. | Korkarım bu iş senin için çok fazla. |
1799 | I expect you know all about it. | Ben sizin bu konuda her şeyi bildiğinizi umuyorum. |
1800 | You have no business doing it. | Onu yapmaya hakkın yok. |
1801 | You deserve the prize. | Ödülü hak ediyorsun. |
1802 | You have no right to say so. | Öyle söylemeye hakkın yok. |
1803 | I blush for you. | Senin adına utanıyorum. |
1804 | Green suits you. | Yeşil size uyar. |
1805 | Green suits you. | Yeşil size uyuyor. |
1806 | I am disgusted with you. | Senden iğreniyorum. |
1807 | I can’t thank you enough. | Sana yeterince teşekkür edemem. |
1808 | I can’t thank you enough. | Ben yeterince teşekkür edemiyorum. |
1809 | You have no right to oppose our plan. | Planımıza karşı çıkmaya hakkın yok. |
1810 | All you can do is to wait. | Tüm yapabileceğin beklemektir. |
1811 | I can’t keep up with you. | Sana ayak uyduramıyorum. |
1812 | I’d like to talk with you in private. | Ben sizinle özel olarak konuşmak istiyorum. |
1813 | How can you say that? | Onu nasıl söyleyebilirsin? |
1814 | You should have seen it. | Onu görmeliydiniz. |
1815 | You should have seen it. | Onu görmeliydin. |
1816 | I’ll stand behind you if you are going to do it. | Eğer onu yapacaksan, arkanda olacağım. |
1817 | I’ll stand behind you if you are going to do it. | Eğer onu yapacaksan arkanda duracağım. |
1818 | I guess that you can’t do it. | Sanırım onu yapamazsın. |
1819 | I guess that you can’t do it. | Sanırım sen onu yapamazsın. |
1820 | We want you to sing the song. | Şarkıyı söylemeni istiyoruz. |
1821 | Didn’t I tell you so? | Size öyle söylemedim mi? |
1822 | I’m anxious to see you. | Seni görmek için can atıyorum. |
1823 | You shall have a reward. | Siz bir ödül alacaksınız. |
1824 | I’ll lend you this book. | Ben bu kitabı size ödünç vereceğim. |
1825 | I’ll give you this pendant. | Bu kolyeyi size vereceğim. |
1826 | I’ll give you this camera. | Bu kamerayı size vereceğim. |
1827 | I’ll give you this money. | Ben bu parayı size vereceğim. |
1828 | Never did I dream of meeting you here. | Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim. |
1829 | It is quite a surprise to see you here. | Seni burada görmek oldukça sürpriz oldu. |
1830 | I little dreamed of seeing you here. | Seni burada görmeyi çok az hayal ettim. |
1831 | You play the guitar quite like a professional, don’t you? | Sen oldukça bir profesyonel gibi gitar çalıyorsun, değil mi? |
1832 | Let me give you some advice. | Sana biraz tavsiye vereyim. |
1833 | I’ll treat you. | Ben sizi tedavi edeceğim. |
1834 | I’ll treat you. | Size ısmarlayacağım. |
1835 | I have a nice present to give you. | Size verecek hoş bir hediyem var. |
1836 | Can you do that? | Onu yapabilir misin? |
1837 | I owe you ten dollars. | Sana on dolar borçluyum. |
1838 | You should not play a joke on me. | Siz benimle şaka yapmamalısınız. |
1839 | Do your work in your own way. | Kendi tarzınızla işinizi yapın. |
1840 | I thought you’d be the last person to do such a thing. | Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm. |
1841 | If I were you, I’d be able to succeed. | Yerinde olsam başarabilirdim. |
1842 | You can make it! Go for it. I’ll stand by you. | Onu yapabilirsin! Kim tutar seni. Yardımına hazır olacağım. |
1843 | You deserve to succeed. | Başarılı olmayı hak ediyorsun. |
1844 | I can’t think of life without you. | Sensiz hayat düşünemiyorum. |
1845 | I have no more time to talk with you. | Seninle konuşmak için daha fazla zamanım yok. |
1846 | You and I are good friends. | Sen ve ben iyi arkadaşlarız. |
1847 | You and I are the same age. | Sen ve ben aynı yaştayız. |
1848 | Is it right that you and I should fight? | Senin ve benim dövüşmemiz gerektiği doğru mu? |
1849 | What’s your relation with him? | Onunla akrabalığınız nedir? |
1850 | He, just like you, is a good golfer. | O, tam senin gibi, iyi bir golfçü. |
1851 | I as well as you am to blame. | Senin kadar ben de suçlanacağım. |
1852 | I am not excited any more than you are. | Ben senden daha heyecanlı değilim. |
1853 | I, as well as you, was late for school yesterday. | Dün senin kadar ben de okula geç kaldım. |
1854 | I share your idea. | Ben senin fikrini paylaşıyorum. |
1855 | I bought the same shirt as yours. | Seninki gibi aynı gömleği aldım. |
1856 | He is no more a fool than you are. | O senden daha fazla bir aptal değil. |
1857 | There is a fundamental difference between your opinion and mine. | Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır. |
1858 | I’d like to go to the seaside with you. | Seninle sahile gitmek istiyorum. |
1859 | I wish I could go to the party with you. | Keşke seninle birlikte partiye gelebilsem. |
1860 | I beg to differ, as I disagree with your analysis of the situation. | Senin durum analizinle ilgili aynı fikirde olmadığım için, maalesef aynı görüşte değilim. |
1861 | It pains me to disagree with your opinion. | Fikrine katılmamak beni üzüyor. |
1862 | I often think about the place where I met you. | Ben sık sık seninle tanıştığım yer hakkında düşünüyorum. |
1863 | I would like to go to the concert with you. | Seninle birlikte konsere gitmek istiyorum. |
1864 | You really are hopeless. | Sen gerçekten ümitsizsin. |
1865 | There is enough bread for all of you. | Hepinize yetecek kadar ekmek var. |
1866 | Divide the cake among you three. | Turtayı üçünüz aranızda bölüşün. |
1867 | Divide the cake among you three. | Üçünüz arasında pastayı bölüştürün. |
1868 | You students are supposed to be diligent. | Öğrenciler gayretli olmalılar. |
1869 | How old will you be next year? | Gelecek yıl kaç yaşında olacaksın. |
1870 | You must not smoke till you grow up. | Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin. |
1871 | What are you learning from the teacher? | Öğretmenden ne öğreniyorsun? |
1872 | You are young boys. | Siz genç erkeksiniz. |
1873 | You are young boys. | Siz genç erkeklersiniz. |
1874 | You belong to the next generation. | Sen gelecek nesile aitsin. |
1875 | You may swim now. | Şimdi yüzebilirsin. |
1876 | You are to hand in your assignments by Monday. | Ödevlerini pazartesiye kadar elden teslim edeceksin. |
1877 | You didn’t need to hurry. | Acele etmene gerek yoktu. |
1878 | You must conform to the rules. | Kurallara uymak zorundasın. |
1879 | All of you did good work. | Hepiniz iyi iş yaptınız. |
1880 | What do you learn at school? | Okulda ne öğreniyorsun? |
1881 | You should try to be more polite. | Daha kibar olmayı denemelisin. |
1882 | You should try to be more polite. | Daha kibar olmaya çalışmalısınız. |
1883 | All of you are diligent. | Hepiniz çalışkansınız. |
1884 | You must start at once. | Derhal başlamalısın. |
1885 | It is imperative for you to act at once. | Derhal hareket etmen zorunludur. |
1886 | You must study hard and learn many things. | Çok çalışmalısın ve çok şey öğrenmelisin. |
1887 | All you have to do is to learn this sentence by heart. | Tüm yapmanız gereken bu cümleyi ezbere öğrenmek. |
1888 | Are you students at this school? | Bu okulda öğrenci misiniz? |
1889 | You have to share the cake equally. | Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın. |
1890 | You should know what to read. | Ne okuyacağını bilmelisin. |
1891 | Compare your translation with the one on the blackboard. | Çevirini tahtada olanla karşılaştır. |
1892 | Compare your sentence with the one on the blackboard. | Cümleni tahtadakiyle karşılaştır. |
1893 | Who is your teacher? | Öğretmenin kimdir? |
1894 | What was the cause of your quarrel? | Sizin tartışmanızın nedeni neydi? |
1895 | I don’t approve your decision. | Senin kararını tasvip etmiyorum. |
1896 | I wonder which of you will win. | Hanginizin kazanacağını merak ediyorum. |
1897 | There are merits and demerits to both your opinions so I’m not going to decide right away which to support. | Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim. |
1898 | Your team is stronger than ours. | Senin takım bizimkinden daha güçlü. |
1899 | Any of you can do it. | Sizden biri onu yapabilir. |
1900 | If you’re going to the beach, count me in. | Sahile gidersen beni de dahil et. |
1901 | Boys, don’t make any noise. | Çocuklar, hiç gürültü yapmayın? |
1902 | Not only you but I also was to blame. | Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım. |
1903 | Not only are you wrong, but I am wrong too. | Sadece siz değil aynı zamanda ben de hatalıyım. |
1904 | We are both to blame. | Sadece siz değil aynı zamanda ben de suçlanmalıyım. |
1905 | You are not the only one responsible for it, I am too. | Onun için sadece siz değil aynı zamanda ben de sorumluyum. |
1906 | Only you answered the question. | Soruyu sadece siz yanıtladınız. |
1907 | Only you can carry the bag. | Çantayı sadece siz taşıyabilirsiniz. |
1908 | What a memory you have. | Ne hafızan var! |
1909 | You’re the only one who can do it. | Onu yapabilecek tek kişisin. |
1910 | I’m quite all right if you have no objection to it. | Eğer sizin bir itirazınız yoksa ben oldukça iyiyim. |
1911 | You are the man I’ve been looking for. | Aradığım adamsın. |
1912 | You’re the best man for the job. | Bu iş için en iyi adamsın. |
1913 | Don’t you move from here. | Buradan ayrılmayın. |
1914 | I hadn’t recognized the importance of this document until you told me about it. | Sen bana söyleyene kadar ben bu belgenin önemini fark etmemiştim. |
1915 | I was disappointed at your absence. | Yokluğun beni hayal kırıklığına uğrattı. |
1916 | I had been to the hospital before you came. | Sen gelmeden önce hastanedeydim. |
1917 | I had no idea that you were coming. | Geleceğin hakkında fikrim yoktu. |
1918 | It doesn’t matter whether you come or not. | Gelip gelmemen önemli değil. |
1919 | It does not matter to me whether you come or not. | Gelip gelmemen benim için önemli değil. |
1920 | It’s a pity that you can’t come. | Ne yazık ki gelemezsin. |
1921 | As long as you are here, we might as well begin. | Burada olduğuna göre, başlayabiliriz. |
1922 | What is it that you want? | İstediğiniz nedir? |
1923 | I want you. | Seni istiyorum. |
1924 | Either you or your friend is wrong. | Ya sen ya da arkadaşın hatalı. |
1925 | I’m amazed by the ease with which you solve the problem. | Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım. |
1926 | I will have left when you return. | Döndüğünüzde gitmiş olacağım. |
1927 | He will have left here by the time you return. | Sen dönmeden önce o buradan ayrılmış olacak. |
1928 | I will have left here before you return. | Sen dönmeden önce ben buradan ayrılmış olacağım. |
1929 | I take it from your silence that you are not satisfied with my answer. | Sessizliğinden cevabımdan tatmin olmadığın sonucuna vardım. |
1930 | We thought we would write out the directions, in case you got lost. | Kaybolma ihtimalinize karşı yönleri yazmayı düşündük. |
1931 | I want to know if you’ll be free tomorrow. | Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum. |
1932 | I am glad that you have returned safe. | Sağ salim geri döndüğüne memnunum. |
1933 | What would you do if you were in my place? | Benim yerimde olsaydın ne yapardın? |
1934 | I would like you to think about what you would have done in my place. | Ben yerimde ne yapacağını düşünmeni istiyorum. |
1935 | What would you do in my place? | Benim yerimde ne yapardın? |
1936 | That you don’t believe me is a great pity. | Bana inanmaman çok üzücü. |
1937 | The information you gave me is of little use. | Bana verdiğin bilgi az kullanılır. |
1938 | You or I will be chosen. | Siz ya da ben seçileceğim. |
1939 | Either you or I am wrong. | Ya siz ya da ben hatalıyım. |
1940 | It is not necessary for you to take his advice if you don’t want to. | Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok. |
1941 | If you’re busy, I’ll help you. | Eğer meşgulseniz, ben size yardımcı olacağım. |
1942 | If you’re busy, I’ll help you. | Meşgulsen, sana yardım edeceğim. |
1943 | If you’re busy, I’ll help you. | Meşgulseniz, size yardım edeceğim. |
1944 | Didn’t they teach you common sense as well as typing at the school where you studied? | Eğitim yaptığın okulda yazı yazmanın yanı sıra sağduyuyu öğretmediler mi? |
1945 | I noticed you entering my room. | Ben seni odaya girerken fark ettim. |
1946 | Never did I dream that you would lose. | Kaybolacağını asla hayal etmedim. |
1947 | I will lend you whatever book you need. | İhtiyacın olan her kitabı sana ödünç vereceğim. |
1948 | I need you. | Sana ihtiyacım var. |
1949 | You do not necessarily have to go there yourself. | Oraya mutlaka kendin gitmek zorunda değilsin. |
1950 | Whether you like her or not, you can’t marry her. | Ondan hoşlan ya da hoşlanma, onunla evlenemezsin. |
1951 | I don’t know whether you like her or not. | Onu sevip sevmediğini bilmiyorum. |
1952 | I don’t know whether you like her or not. | Ondan hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyorum. |
1953 |